Derelerce akıp ülkeme basıyorsun köprülerimi şiir gözlerinle
Kimi karlar taşıyorsun ömrümün yanmış, yakılmış çöllerine
Sevincim, ihtiraslarım ve tutkularım firari bir bakıştı farz et
Seni sevmenin ibadetini viran olan gönlüme ruhunla nakşet
Masalsı tutkularımızın sözümüzü boğan ırmak akışlarında aşkları çocukların oyun alanlarında arardık kimsesiz. Dilsizliğin alnından öptükçe biz, sabrımız çatlar, ayrılıkların içli şarkılarını dinlerdik. Büyük çığlıkların öksüz suretlerinde şiirler dizerdik noktasız, virgülsüz ve başlıksız. Yaralarımız bedenimizi sarınca, bu aşka çile heybelerini yükler, sevgi kervanımızı uğurlardık. Yelde yaprak olurduk geceler boyu savruk, sele kapılmış bir çiçek bulur, avunurduk. Tenimiz kuduz nöbetleri çekerken ölümsüzlüğü mecnun gibi çöllerde solurduk.
Krater bakışlarının fırtına tepelerinde infazlara atılırım. Yüreğinin fay hatlarından bir meteor yansıması korur beni ne kadar suçlansam da sana. Aşkına ve sevdana yakarışlarımın özlemini büyüten kök hücrelerinde, sensizliğe alışmamı isteme sakın benden. Gökten yedi yıldız da dilesen, senin ruhunun yıldızı olmaktan mutluyum ben. Sevincim, ihtiraslarım ve tutkularım firari bir bakıştı farz et, seni sevmenin ibadetini ruhuma nakşet.
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.