Sukût u Hayâl About İstanbul

Hüseyin Bülent Oskay
126

ŞİİR


2

TAKİPÇİ

Sukût u Hayâl About İstanbul

Yüzyıllar eveldi ve ne de güzeldi İstanbul,
Ve ben ne kadar da hülyâlı...
Misâl:
Yedikule Zindanlarında Genç Osmanı
Rumeli Hisarında Zağanos Paşayı
Unkapanında Çelebi Evliyâyı
Bayazıt Meydânında Remilci şâir Zâtîyi göreceğim sanır,
geçerken Bâb-ı Meşihâtın kapısı önünden
elinde vezîr-i Azâmdan Kanûnî tuğralı ferman ile
Şâir Bâkî çıkacak sanırdım önüme âniden!

ağlarım hâtıra geldikçe gülüştüklerim

Ve Haliç...
Bir sabah vakti tanla erte namazında gitmiştim Cibâliye,
ve Cebe Alinin hangi sûr içinden çala kılıç yalın ayak
koşturuşunu tahmin ile varmıştım Ortodoks kokan Fenere...
Bıyığı yeni terlemiş fakat fetih kokan Fâtih,
uzatırken Patrik Gennadiosa diplomatik bir ferman,
Zeyrek Pentakrator Kilisesinin çanı duyuldu uzaktan...
Vire Kalimera! deyû nida atan Rum Beylerine
Panayamu Hiristos! deyüp geçerken Balata,
borcumu öderdim hemen Rabin oğlu Hamata.
Beni İsrâil borcuna olduğu kadar alacağına da sâdıktır.
yeşil beyaz boyalı, zarif ahşap yapılı bir konağın camından
aygın-baygın ve gamzeli bakan Melahata
yalnız ferâcesinin gördüğü bir Osmanlı selâmı verirdim...

Ve Ayvansarayda Koca Sinan, atarken temelini İvâz Ağa Câmiinin,
nerden bilebilirdi yoksul mekânı olacağını İstanbulun 6.tepesinin?
Sonra Eyüp...
Minâreler ve kubbeler diyârı
Fakir müslümanların medâr-ı iftihârı...
İşte sabâ makâmında ezanlar okunuyor...
Piyer Loti, elde fincan bir kahve yudumluyor,
Serin servilerin altında kalan kabrinde
Zekâî Dede yine nihâvent fısıldıyor.

ey hoş ol günler ki ben hem-râz idim cânân ile

Kocamustafapaşa... Ücrâ ve fakîr İstanbul
Tâ fetihten beri mümin - mütevekkil - yoksul!
Hekimoğlu Ali Paşa Câmiînin bahçasında,
Cümle kapısının hemen batı cenâhında
Fisebillillah akan bir çeşme vardır,
Tevâtür o kim, gelip de içemeyen tastamam murdardır!

erdi yine ürd-i behişt oldu hevâ amber-sirişt
âlem behişt-ender-behişt her kûşe bir bâğ-ı İrem

Samatya Meydânında Eleni ve Aleko,
Paskalya için yumurta boyuyorlar,
kapı komşuları Kilisli Şaban Ağayı
Surp Agos Kilisesine nikâha çağırıyorlar...

Beyoğlu, Mis Sokakda demlenirken
-yoksul, kimsesiz ama mutlu-
gördüğüm Rum evlerine gıbta eder,
Hayran bakışlarala ben olup hepten derbeder,
Ahmet Râsimi hayâl ederdim bir tek göz kâgir cumbanın içinde!

Bayazıtta nargile ve burma bıyık Osmanlı,
Cihangirde kalantor keyfi ve hafif tertip entellik...
Sonra
Sonra,
Millet Caddesinin her iki yanında Topkapıya dek çınarlar...
Açılır bir genişler kalbin ve de nefesin
Ve hangi kapıdan girdiğini şehre
merak ederdim Fâtihin!

İnna fetehnâleke fethen mübinâ

Galatada bir sûriş, pek ayyaş yine Bekrî,
Elinde barut gözler semâda, Lagârî Hasan Çelebi
IV.Murattan İsâya bir selâm muştuluyor,
Hazârfen Ahmet Çelebi Üsküdara uçuyor!

bilürken bî-bekâ olduğun âb üzre nakşın
bu meftunluklara ârâyiş-i dünyâ mıdır bâis?

30.09.2010
Ahvâl ve manzara-i umûmî:

Şimdi eve gitmek
üstünden buhar yürüyen
yeni ıslanmış toprakları,
-bir akşamüstü ve gurbette
yapayanlız,sevdâsız, heyecansız
ve ölümü yakın bir derbederin hüznüyle-
yaşatmak isterim gözlerimi kapayıp hayalimde.
Fonda:
Ney-Tanbur-Kemençe- Kânûn... kısık seste.

Yoksa Dümbüllü Bülent Efendiyi
kim sever
kim s...r?
kendinden başka!

Hüseyin Bülent Oskay
Kayıt Tarihi : 26.1.2012 16:20:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Hüseyin Bülent Oskay