Mutsuzluğun bodrum katındayım.
Rutubet tutmuş duvarlar,
Küflenmiş her eşya, paslanmış saran zincirler.
Paslanmış kalpler, küflenmiş ben.
Acının bodrum katındayım.
Kapkaranlık, iğrenç kokuyorum rutubetten.
İnsana ağrısı dokunur
Ağrıtır hisler bedeni
Avuçlardan akar
Kalpten akar belki kör gözlere
Kabul etmek istemeyen kör gözler
Sağır ruhlar
Gözlerim kan çanağı,
Kalbim yanıyor.
Yaşlar yanaklarımdan süzülüyor.
Bana söylemeliydin başta,
Sevmezdim seni taparcasına.
Gözlerin diyorum,
Sen susarken bile benimle konuşuyorlar.
Sen bilmezsin tüm bunları ama,
Ben senin gözlerine hapsoluyorum günden güne.
Bakışlarının altında adeta kanadı kırık bir kuş gibi
İki büklüm kalıyorum.
Göz kapaklarımdaki bu ağırlık,
Ruhum parmak uçlarıma akmış.
Dizginlemek için kelepçelemişsin arkamdan.
Bileklerimde duyduğum acıyı ses tellerimden çıkartmışım.
Avazım çıktığı kadar sözlerimi kusmuşum.
Bütün zehriyle.
Bağırarak ağlamak isterdim, kollarında.
Asırlarca sürecek bir kabus,
Kollarındaysam, sürmesini isterdim.
Ölümüm gözyaşlarımdan olacak.
Gözyaşlarımı ikimizin dudaklarında hissetmek isterdim.
Kalbe zuhur eden acı
Zehri damarlara dolmakta
Akmakta gözden yaşlar
Akmakta sabahtan akşama
Durma
Ağla, ağla, ağla.
Efkâr bir efkâr.
Dağlar yâr.
Hiçbir şey yapamadı, efkârımın dağları kadar.
Ne işim var bembeyaz şehirlerde,
Kapkaranlık soğuk ateşlerde.
Harlanması ortalığın varlık içinde
"Artık yağmurlarımdan sonra gökkuşağı çıkmıyor.
Bunun için güneş gerekiyor.
Bir güneş yanmalı, yağmurlarıma sarılmalı. Birinin beni sevmesi gerekiyor.
Renkleri olmalı, renklerim olmalı.
Sen beni anlıyor olmalısın, kaçıyor değil. Beni seviyor olmalısın, ağlatıyor değil."
Oturdum.
Oturdum ve sustum.
Anlamadım, ağladım, yapamadım.
Düşündüm.
Kamburum muydu beni böyle acınası gösteren?
Yoksa acınası düşüncelerim miydi ruhumu kambur eden?
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!