Suda Büyüyen Halkalar Arşiv

Aynur Uluç
498

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Suda Büyüyen Halkalar Arşiv

tuval gökyüzü, fırçaysa sesler
savaş fışkırıyor kulaklarımdan
düğüm oluyor kalbin
kalbin evim oluyor
sağılmış duvarlarda sünüyor aklım
ısınıyorum gebe sancıya

tenim sütyüzü, iksirse eller
ellerin dağlıyor yaralarımı
ilmekleri her noktada
iz doğuruyor sarmaşıkların
kalbin dağım oluyor
soğurarak kaçıyorum eteklerine
gözlerim yüzümde asılı mumya

dünya kanyüzü, dallarsa rengim
tedirgin bakıyorum dudaklarına
ölümle bakıyorum, uzuyor tırnaklarım
kalbin yerim oluyor
doğacağım barınak
dalacağım sel’im oluyor kalbin
oyun düşlerken damarlarımda arya

deniz senyüzü, dalgaysa nefes
aynanda şehir beliriyor
griyle bakıyorum şakaklarına
kederle...
kalbin nehir oluyor
kopacağım kumaş
yakacağım derim oluyor kalbin
yeşilden eller giyinip
tebessümler çiziyorum acıya

Aynur Uluç
Kayıt Tarihi : 26.7.2009 23:14:00
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Hasan Büyükkara
    Hasan Büyükkara

    Ece Ayhan der ki:


    “Sırası geldi: İnsanoğlu, bu dünyada biz’e göre oluşmuş ya da olup bitmiş değildir. Oluşmaktadır. (…) Evet, insanlık, SIKI ŞİİR’ işinin sonunda değil, daha başındadır. Yeni başlıyoruz


    Başka ne diyor:

    “Oysa sınırlar yeniden çizilmeli. Her şeyin, yazın’ın, şiirin, coğrafyanın, dünyanın sınırları. Hatta nüfus sayımı bile yeniden yapılmalı. İskân yeniden. Kısacası yepyeni bir dilbilgisi ve yepyeni bir sözdizimi zorunlu bize. Yeniden bir uygarlık tanımı, yeniden bir yurttaşlık tanımı. Yeni sorumluluk bile en sonda gelir


    Bak şimdi şu da çok güzel..Demiş ki,

    “Gençler siyasal şiire yöneliyorlar doğrudan doğruya. Onlar için söyleyebileceğim şey: ‘Yek beyza vü sadhezar dâva’ -Yüz bin gürültü ve sonunda bir tek yumurta’-


    Yani demem şudur ki, çok zamandır izlediğim Uluç şiir ve yazını işte buna benzer 'yekinmeler 'içinde..sıradışı ama tuhaflık olsun diye değil..öyle duyumsama biçimine sahip olduğu için..

    Cevap Yaz
  • Temel Kurt
    Temel Kurt

    Her çağ aşkı kendi gerçekliğinde var etmiş ve her çağda aşk için savaşan serseri ruhlar olmuştu fakat kaba hayvani cinsellikten insanın kurtulması bireyin öne çıkmaya başladığı zamanlarda gerçekleşti. Birey kendi varlığının farkına vardığında etrafını kuşatan onu bir çembere hapseden bütün toplumsal ve dini sınırları ilk önce aşktaki sınırları yıkarak ortadan kaldırdı. Çünkü aşk iki insanın otoritenin toplumsallığından kaçıp kendi özgürlük alanını yaratmasıydı. Bilimin ve sanatın özgür düşünceyle birçok ezberi bozup yaşamı kolaylaştırdığı geçtiğimiz yüzyıldan bu yana aşkta gitgide kolayladı ve bu kolaylığın yarattığı yeni sınırlarda modern insan artık içinde yaşadığı yeni toplumun -özel mülkiyet düzeninin- kaçınılmaz bir sonucu olarak onu da her şey gibi satın almaya başladı. İşte böylece yeniden başladığı yere; kaba cinselliğe döndü.

    Her şeyin anlık tüketildiği bu yeniçağda aşkın ayakta kalması elbette zordu. O halde onu yeniden tanımlamak için sanata da yeni bir boyut kazandırmak ya da daha doğru söylemek gerekirse sanatı da yeniden tanımlamak gerekiyordu. Sınırsızlığın sınırları işte böylelikle çizilmiş oldu.

    İnsanlığın biricik öznesi aşkta başlayan bu yeni dönem özgürlük propagandasıyla yarattığı ötekilerle hala sürmekte ve geçmişin din ile çizdiği sınırları çizme çabasının ötesine geçememekte. Bir yerlerde gerçek aşkın izinde giden serseri ruhlarsa çölün yüreğinde saklı kalmış bir vahayı hâlâ aramaktalar.

    Uluç’un bütün şiirlerinde serseri bir gölgenin gezindiğini düşünmüşümdür nedense…

    :)

    yansımada da.

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (2)

Aynur Uluç