Suçlular Zamanı Şiiri - Yorumlar

Gülcemal Durdu
43

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

suçsuzluğumdan utanıyorum
kirlenmek bunun adı
tehlikesizim artık öyle mi
utanırım sevdiğimi sormaya

suçun örgütlü haliyim oysa
damarda dolaşan

Tamamını Oku
  • Ayşenur Yazıcı
    Ayşenur Yazıcı 14.09.2008 - 03:35

    Şiirleriniz ve ifade şekliniz gerçekten sizi birçok şairden farklı yapıyor.Tebrikler

    Cevap Yaz
  • Atilla Barışer
    Atilla Barışer 14.06.2007 - 01:50

    bozkıra
    başkaldırı değilse
    gülün duruşu
    kokmak neyi anlamlandırır
    endam neyi

    Cevap Yaz
  • İbrahim Necati Günay
    İbrahim Necati Günay 13.06.2007 - 23:14

    Bumudur.?
    İŞTE BUDUR.

    Sayın Prof.Dr.İbrahim Necati Günay

    FERHAT ile ŞİRİN

    I - GİRİŞ

    Horasan diyarında Erzen denen şehirin,
    Mehmene Banu adlı hükümdarı kadındı.
    Bisütun ardındaki buz gibi bir nehirin,
    Sularına yön veren: FERHAT senin adındı.

    Ne tahtın ne tacınla dağılmadı hiç tasan,
    Seni içten kemiren: Mehmene kibirindi.
    Bambaşka bir sevgiye tanık oldu Horasan,
    Sadakatin timsali destan olan: ŞİRİN'di.

    Kıskançlık pençesinde sen dönerken şaşkına,
    Yaprak kımıldamazken: ''Ah Şirin, ah! ...'' demene;
    Baş eğerek Bisütun genç bir nakkaş aşkına,
    Yarılan dağlar ile yol veriyor, MEHMENE!

    Ferhat'la veziroğlu rakiptir bir birine,
    Kördüğüm oldu sevda belalı med cezirde.
    Ferhat'tan sonra oğlu güneş başlı Şirin'e,
    Âşık olunca bu kez şaşkın düştü VEZİR de...

    Şirin'i görür görmez, cihana nam salanla,
    HÜRMÜZ ŞAH'ın oğluydu vurulan bu sefer de.
    Dilin kemiği yok ki, asılsız bir yalanla;
    Demirdağ'da kapandı efsanede son perde!

    II - MEHMENE BANU'nun HÜZNÜ:

    Banu Sultan yenildi gönlünü saran sise,
    Bir sabah rüyasından sıkıntıyla uyandı.
    ''Yıldıza göre benim güzelliğim Ay ise;
    Şirin, Güneş olmalı! '' Diyerek içten yandı.

    Geçmişin hayalini bir anda gerçek sandı,
    Nur yüzlü dervişlerin zikri gibiydi özü,
    Birer birer heceyle zihninde yankılandı.
    Vefat eden kocası Selahattin'in sözü:

    ''Onun için dua et, eğer ki birisini,
    Sevmek isteyip de sen, sevemiyorsan eğer.
    Uyandır içindeki iyilik perisini,
    Güzel olan şeyler yap, göreceksin ki değer.''

    Sultan Banu için çok zor seçimli karardı.
    Kalbe teselli veren telkini duyuverdi.
    Gönlündeki yas için belki işe yarardı,
    İçinden gelmese de, bu sese uyuverdi.

    ''Sevmediğin birine çok güzel hediye,
    Ver! '' diyen kocasının baş eğerek sesine,
    Elemin bulutları belki dağılır diye;
    Köşk yaptırdı Şirin'e, sarayın bahçesine.

    III - ŞİRİN'in KÖŞKÜ:

    Köşk yapımı bitince dönemin en ünlüsü,
    Nakkaş Behzat ve oğlu Ferhat'a iş verildi,
    Nakış ve resimlerle köşkün nadide süsü;
    Efsunlanmış boyalar ilk kez o gün serildi

    Bir tek Banu Sultan'dı, gizemi araştıran.
    Lâle sümbül bezenen köşklerin sırçasını,
    Sihirli boyalarla gözleri kamaştıran;
    Bin bir güzellik sunan Ferhat'ın fırçasını.

    İpek tülün ardına hanım sultan gizlendi,
    Ferhat yaprak çizerken büyük çeşme taşına.
    Canlı gibi yemyeşil yaprak gizli izlendi,
    Kırmızı renkli sandal kondu yanı başına.

    Hiçbir yerde kalmasın eksiklik göze batan,
    Ferhat büyülü yeri gözlerine kestirdi.
    Altın renkli kumsala gizemli hava katan,
    Deryanın melteminden mor rüzgarlar estirdi!

    Kader akkor telini gönüllere simlerken,
    Bir tek tebessümüyle bütün ömre bedeldi.
    En son nurlu kıyıya bir atı resimlerken,
    Dünya'nın durduğu an, yanına Şirin geldi!

    IV - İLK GÖRÜŞTE AŞK

    Genç nakkaş ilk görüşte canevinden vuruldu.
    O'nun gibi bir melek ne duymuş ne görmüştü.
    Gönlündeki saraya ilk kez Şirin kuruldu,
    Son da olmuştu elbet, kader ağı örmüştü.

    Gizemli bir bakışla gönlüne ani dolan,
    Nur bedenli günahsız bir meleği andıran,
    Yedi düvel beş iklim eşsiz rakipsiz olan,
    Benzersiz simasıyla Güneş'i kıskandıran...

    Destanların konusu âşıklar âleminden,
    Alevin damlaları pusuya dizilmişti.
    İmkânsızı nakşeden kudretin kaleminden,
    Şirin'in kutlu yüzü kalbine çizilmişti!

    Aşk ateşi yandı mı bir daha asla sönmez,
    Şirin geri dönerken suskun volkan püskürdü.
    Fırlayan sevda oku yayına geri dönmez,
    Ferhat artık tutkundu, çile bir ömür sürdü.

    Ey Ferhat! Bilir misin, anlamadan içtiğin?
    Sevdanın kadehinden senin aşk iksirindi.
    Kalbindeki sevgiye var mı paha biçtiğin?
    Dünyadaki her şeyden Şirin daha şirindi!

    V - SULTAN BANU'nun KÖŞK GEZİSİ

    Sultan Mehmene Banu, Şirin'i ve veziri,
    Yanlarına alarak birlikte köşke geldi.
    Kudretten nurlu yüzü gölgelerken bediri,
    Ferhat'a göre Şirin dünyalara bedeldi!

    Gizli sevdanın kalbi zamansız yakışları...
    Banun Sultan sırrını hiç kimseye açmadı.
    Ferhat ile Şirin'in sevdalı bakışları,
    Ne vezir ne sultanın gözlerinden kaçmadı.

    Veziri öfke ile burnundan hep solurken,
    Ferman dinlemez gönül Mehmene'yi üzmüştü.
    Ferhat'ın gözlerine Şirin teslim olurken,
    Kaçamak bakışlarla O, Ferhat'ı süzmüştü.

    Ferhat hizmeti için altınları almadı:
    ''Şirin'in sevgisini altınla yere sermem! ''
    Banu Sultan and içti; hiçbir umut kalmadı:
    ''Ben yaşadıkça sana, asla Şirin'i vermem! ''

    Umudun tek fitili yanar yanmaz sönerken,
    Kavruldu Banu Sultan kıskançlık aleviyle.
    Köşkü gezdikten sonra sarayına dönerken,
    Ferhat'a tutulmuştu hem de gizli seviyle!

    VI - ŞEHİRDEKİ SUSUZLUK:

    İki bahar arası sarsıldı Erzen yurdu:
    Kurak yaz günlerinde susuzluk baş gösterdi.
    Vezirin oğlu çoktan: ''Şirin! ...'' diye tutturdu;
    Kördüğümlü dört sevda bir birinden beterdi!

    Müneccimbaşı önde sihirli sarkacıyla,
    Boşuna su aradı ahaliyle beraber.
    Susuz kalmış bedenler kıvranırken acıyla,
    Yüreklere su serpti gelen kutlu bir haber:

    Şehrin güneyindeki yüce dağ gerisinde,
    Suyu buz gibi akan bir ırmak bulunmuştu,
    Bir an bayram yaşandı Bisütun berisinde
    Umut bittiği anda kader nimet sunmuştu.

    Tellâlın çağrısına bütün şehir uysa da
    Bir tek insan çıkmadı soğuk suya ulaşan,
    Sultanın vaadini tüm insanlar duysa da,
    Dapı delmek bir yana, çıkmadı dağı aşan!

    Güz öncesi döküldü meşenin palamudu,
    Ölümler baş gösterdi susuzluğun son hattı.
    Dağı yarma işinde sultanın son umudu:
    Babasının sözünü dinlemeyen Ferhat'tı.

    VII - FERHAT'ın SARAYA GELİŞİ:

    Tek yönlü sevdasının yarasına tuz aktı,
    Banu gizli aşkıyla ilk kez geldi göz göze,
    İstem yüklü sözcükler fermandan çok uzaktı.
    Verilmiş bir kararla sultan başladı söze:

    - Susuzluk had safhada, Yaklaş Ferhat beri sen,
    Derde deva olmuyor, ne çeşmeler ne kuyu.
    Ne dilersen veririm, şehre getirir isen;
    Bisütun'un ardında buz gibi akan suyu.

    - Geriye dönülmeyen, verdiğin bir kararsam,
    Kollarımda dermanım gözlerimdeki ferim,
    Bitip tükenmeden ben eğer dağı yararsam;
    Dünya malı istemem, ben Şirin'i dilerim! ...

    - Hastalık baş gösterdi, bu belâyı savuştur.
    Çeşmelerden su değil irin akıyor, irin.
    Susuzluktan kırıldı, halkı suya kavuştur;
    Delersen Bisütun'u helâldir sana Şirin! ''

    - Sevdalı gönüllerin sırrına akıl ermez,
    Kazma tutan bileğin gönlü aşkla dolmalı.
    Zincirlenmiş zirveler gövdeyle izin vermez;
    Dağı delecek kişi dağdan güçlü olmalı!

    VIII - FERHATın DAĞI DELMESİ:

    Elem yüklü bulutlar kalplere inen sisi,
    Kaldırırken Erzen'in halkı sessiz dinledi,
    Gittikçe şiddetlenen müjdenin habercisi
    Külünklerin sesinden, dağ zirvesi inledi!

    '' Aşkım için erimez misin behey Bisütun?
    Kalabilir misin sen, ben vurdukça yekpare?
    Şirinim beni bekler sona ersin sukutun;
    O'na kavuşmak için seni delmek tek çare! ''

    Kalbe yangın düşerken beden niçin üşürdü?
    Umut vuslat ayrılıp olunca birer kutup.
    Kavuşma ümidini o an suya düşürdü,
    İkinci gün Ferhat'a, Şirin'den gelen mektup:

    '' Sen o dağı delerek, suyu getirsen bile;
    Beni sana vermezler! Şimdi kalbi çok rahat,
    Teyzem sözümü verdi:Vezirin oğlu ile... (1*)
    Beni baş göz ediyor, çaresiz kaldım Ferhat! ''

    Dağa giden mektubu sadece Banu duydu.
    Sultana güvenini Ferhat o an yitirdi.
    Susuzluktan kırılan halkın son umuduydu,
    Dağı delme işini iki günde bitirdi!

    IX - FERHAT'ın ZİNDANA ATILMASI:

    Buz gibi ırmak suyu içildi kana kana,
    Erzen bayram ederken, Ferhat suskun kalmıştı.
    Tellalların dilinden Banu sultan dört yana,
    Şirin'in verildiği haberini salmıştı.

    Sözünden caydı diye Mehmene'ydi yerilen.
    Sarayın bahçesinde ibret oldu herkese:
    Köşkte olduğu gibi ödül diye verilen,
    Ferhat'ın reddettiği altın dolu bir kese!

    Sultan tuzağı kurdu veziri can atarken,
    İki âşığın gizli buluştuğu o gece,
    Yakalanan Ferhat'ı kör zindana atarken;
    Şirin'in düğününe bir gün vardı sadece.

    Zindandaki saatler zamana gün eklerken,
    Vezir, Banu Sultan'ın gene aklını çeldi.
    Düğün için Şirin'in şifasını beklerken,
    Zindandaki Ferhat'ın kaçış haberi geldi.

    Kilit üstüne kilit vurulan kör zindandan,
    Sultan öğrenemedi Ferhat nasıl kaçmıştı?
    Düğün yapılsın diye uğraşırken bir yandan;
    Öfkesinden kuduran vezir dehşet saçmıştı!

    X -
    Artık geri dönemez, Horasan yasaklıydı,
    Şirin'in eşsiz yüzü canevinde saklıydı.

    Erzen'de hasta yatan Şirin gibi O'nun da;
    Kızıl hicran ateşi tüm ruhunu sarmıştı,
    Her adımı endişe yüklü kaçış sonunda;
    Hürmüz Şah'ın diyarı Amasya'ya varmıştı.

    Gözyaşına tanıktı yastık olan her taşı;
    Muradının tek mumu yanar yanmaz sönmüştü.
    Döneme damga vuran köşkün ünlü nakkaşı,
    Üstü başı perişan divaneye dönmüştü.

    Bir ummana düşmüştü çırpınışı nafile...
    Her ilahi aşk gibi çileye hisseliydi,
    Kafdağı zirvesinden erimeyen kar ile,
    Dahi asla sönmeyen alevlerin seliydi.

    Sol göğsüne üfüren alevli nefesiyle,
    Dayanılmaz hasretin günleri aya aktı.
    Taş kalpleri eriten içten yanık sesiyle,
    Gönülleri titreten Ferhat türküler yaktı.

    Amasya hükümdarı Hürmüz Şah avlanırken,
    İlk kez dağda gördüğü Ferhat'a adam saldı,
    Aç perişan âşığı önce deli sanırken,
    Yüreği çok acıdı; korumasına aldı.

    XI -
    Yardım etmek istedi, kalbini sardı hüzün;
    Ferhat'ın öyküsünü dinleyen şah Hürmüz'ün.

    Veziri Rüstem Paşa elçi olarak gitti.
    ''Şirin'i vermez ise ordularımla gelir,
    Zorla alırım! '' sözü gururunu incitti,
    Banu dedi: ''Her ordu zafer ile yücelir! ''

    Savaş kararı düştü Erzen'deki saraya.
    Ne Hürmüz Şah vazgeçti, ne Şah Banu baş eğdi.
    Binlerce yiğit öldü savaş girdi araya,
    Ferhat Şirin aşkına savaşın eli değdi.

    İki şahın askeri kırarken bir birini,
    Hüsrev adlı oğluyla veziri Rüstem Paşa,
    Hürmüz Şah'dan habersiz Horasan'dan Şirin'i,
    Amasya'ya kaçırıp son verdiler savaşa.

    Hekimler Şirin için düğünden önce derman,
    Ararken bir kez daha şah sözü yutulmuştu.
    Hürmüz Şah'ı mahvetti fermana inen ferman:
    Kendi öz oğlu Hüsrev, Şirin'e tutulmuştu!

    Sözünü tutamayan şah elemle taşkındı
    Baba söndüremedi kalbini yakan közü,
    İlk kez sözünden cayan şah çaresiz şaşkındı.
    Bir taraftan öz oğlu, diğer yanda şah sözü...

    XII -
    Şah bir fermanla yırttı gönlünün zifirini:
    ''Demirdağı yararsa Ferhat alsın Şirin'i! ''

    Semadaki en uzak bir yıldıza uzanan,
    Oğlunun derdi ile kalbi pare pareydi.
    Heybetli Demirdağ'ı hiç geçit vermez sanan,
    Kalbi sıkışan şahın bulduğu son çareydi.

    Şehzade Hüsrev için umut belirdi yine,
    Yeminle pekişirken hükümdarın adağı.
    Babasının şartıyla su serpildi kalbine,
    Nasılsa hiçbir kimse delemezdi bu dağı.

    Hürmüz şahın şartı var ufuklar gene sisli,
    Ferhat sevdi seveli kim gördü güldüğünü?
    Demirdağı delsindi, Bisütun'un üç misli...
    O zaman yapılırdı Şirin ile düğünü!

    Şehzadenin gönlüne sevinç umut doğmuştu.
    ''Kader Şirin Sultan'ı benim bahtıma yazsa! ...''
    Şahın şartı Ferhat'ı endişeye boğmuştu:
    ''Ya dağı yarsam bile Şirin kısmet olmazsa? ...''

    Kaderin satrancında çifte şahın şık matı... (2*)
    Gibi ender oyunla hedefe varılacak.
    Gönlündeki sevdayla Bisütun'un üç katı,
    Amasya'nın simgesi Demirdağ yarılacak!

    XIII -
    ''İstediğiniz kadar aşkıma bedel biçin,
    Bu dağı da yararım Şirin için, aşk için! ''

    Diyen Ferhat çaresiz kadere boyun büktü.
    Demirdağ'ın bağrına ilk darbeler inerken;
    Göğsüne sığmaz sevda Demirdağ'dan büyüktü.
    Azmin şahlanışında umutsuzluk sinerken.

    ''Ferhat asla yaramaz! ...'' Umuduyla yanılan,
    Şehzade kulak verdi külünklerin sesine.
    Heybetin abidesi geçit vermez sanılan,
    Demirdağ da baş eğdi sevdanın yücesine!

    Ferhat aşkla vurdukça güç geldi adaleye,
    Dağların gövdesinde yankılandı amacı.
    Sevgi emeğe döndü tutku mücadeleye,
    Ön yamaçla birleşti dağın karşı yamacı

    Şirin için umudu toz gibi bir zerreyken,
    Hüsrev son çare diye yalandan medet diler:
    Dağın yarılma işi tam bitmek üzereyken;
    ''Boşuna yardın Ferhat, Şirin öldü! ...'' dediler.

    Vargücüyle külünkü Ferhat göğe savurdu
    Kendisini altına atarken ''Şirin! ...'' diye,
    Kopardığı feryatla yürekleri kavurdu.
    Başına inen darbe, acılardan hediye!

    XIV-
    Ey! Sevda imbiğinden damıtılan efsane;
    Biri kızıl biri ak güllerdeki tasa ne?

    Ferhat! İki sultandan ferman reva görülen,
    Dağların sevdasına yol verdiği yiğitti.
    Tuzak ve entrikayla, çıkış yolu örülen;
    Şirin'e kavuşmadan dünyadan göçüp gitti!

    Şirin dağa koşturdu yoluna can serdiği,
    Efsanevi nakkaşı göz önünde cansızdı.
    Ferhata sarılırken teredütsüz verdiği
    Ömründeki son karar ruhuna o an sızdı.

    Sadakatin timsali olmak vardı şanında,
    Şirin'in gücü ancak kendisine yeterdi.
    ''Başkasına yar olmam! '' diyen Şirin anında,
    Koynundaki hançerle hayatına son verdi!

    Yan yana gömüldüler; daha sonra destanlar,
    Mezarların üstünde açan iki gül yazdı.
    Bir biriyle bakışan gizeminden kim anlar?
    Ferhat'ın gülü kızıl, Şirin'inki beyazdı.

    Ferhat'la Şirin aşkı bir destan, bir ağıttı;
    Gizemine yenildi ferman, yemin, her karar.
    Yüzyılların imbiği damıtarak dağıttı:
    Sevda dedikleri şey, demirden dağı yarar!

    Şirimin ön metni tamamlanmıştır. Yazıldığı andan itibaren gösterdiğiniz ilgiye teşekkür ederim.

    Sevgi ve saygılarımla

    İrfan Yılmaz

    Harika ötesi.Muhteşem bir şaheser.
    Üstad.
    En derin sevgi ve saygılarımla.





    Cevap Yaz
  • Buket Olsuz
    Buket Olsuz 13.06.2007 - 21:02

    şiirinizi çok beğendim başarılarınızın devamını dilerimm

    Cevap Yaz
  • Buket Olsuz
    Buket Olsuz 13.06.2007 - 20:55

    şiirinizi çok beğendim başarılarınızın devamını dilerimm

    Cevap Yaz
  • Çetin Örnek
    Çetin Örnek 13.06.2007 - 16:04

    Şiir sahibi,niyet! sahibi değilseniz doğru yanlış algılamalar konusunda ahkam kesemezsiniz..ben öyle demek istememiştim demek için veya tersi.. ayrıca düşmanı tanımlayıp ortaklığımızı temsil yetkisini de genel kurmay bildirisinden mi alıyorsunuz? ..'sahiplenmek' güzelde..gözardı etmeden sahipleri!!

    Cevap Yaz
  • Suna Doğanay
    Suna Doğanay 13.06.2007 - 16:01

    'şairliğimden utanıyorum
    kirli çiçekler gibi
    dolaşırken sokaklarda
    tiner çocukları' Birlikte kan ağlıyor yüreklerimniz. Olan hep çocuklara yani geleceğimize oluyor. Tebrikler sevgilerimle.

    Cevap Yaz
  • Ulvi Ziya
    Ulvi Ziya 13.06.2007 - 13:49

    Görüyorum ki bâzı yanlış algılamalar var...Kavram karışıklığına uğradık...Bütün suçsuzluğumuzla,saflığımız,mertliğimiz,temiz düşüncelerimizle;Vatanımıza,milletimize göz dikenlere karşı (EMPERYALİSTLERE KARŞI) savaşacaksak birlikteyiz...Felluce'de veya herhangi bir yerde zulüm görenler için birlikte ağlar,yas tutar gereğini yapmak için çalışırız...Ama,kendi vatanımız içinde kargaşa çıkarmaya,kan akıtmaya,kin gütmeye çalışanlara da karşıyız...Şurası bilinmelidir ki en büyük ve ortak düşmanımız sömürücü gâvurlardır...Onlar zâlimdirler...İhtiyar,kadın,çocuk dinlemeden öldüren cânidirler...

    Cevap Yaz
  • Ulvi Ziya
    Ulvi Ziya 13.06.2007 - 13:33

    Suçsuzluğundan utanma...
    Şâir olduğundan utan...!
    Kendini vatandaş sanma...
    Seni reddeder bu VATAN...

    Cevap Yaz
  • Gülgün Çako
    Gülgün Çako 13.06.2007 - 13:28

    Felluce'yim ben...

    Yıkık, harap, mağrur ve asi...

    Medeniyet denilen arsız yalanın tekzibi...

    İşgale uğradım, yağmalandım, kana bulandım.

    Evlatlarım ceset ceset yatar caddelerimde...

    ...dünyanın gözleri önünde...

    Sofrasında yer aradığınız bir ziyafetin zor lokmasıyım.

    Barbarların istilası karşısında Şark'ın nefs - i müdafaasıyım.

    * * *

    Bayramdı.

    Çatışma vardı.

    Cuma sabahı camide vuruldum.

    Yerde can çekişirken bulundum.

    Yaradan'ın evinde, Yok - eden vardı o gün...

    Aradıklarını söyledikleri kitle - sel imha silahlarıyla geldiler.

    Kafama nişan alıp, beynimi deldiler.

    Dağıldı kafam, parçalandı yüzüm.

    Kızıla kesti dayandığım duvar;

    Kendi kanıma gömüldüm.



    * * *



    Tanırsınız beni...

    Vietnam'da beynine kurşun sıkılan da bendim;

    Filistin'de taşlarla kolu bacağı kırılan da...

    İzmir'de ilk kurşunu atan da...

    Hepsinde suçum aynıydı:

    İşgalciye karşı ülkemi savunuyordum.

    Ve kanlar içinde yattığım yerden dünyaya, unuttuğu bir yemini, 'isyan'ı

    hatırlatıyordum.

    * * *



    Fakat ne mümkün!

    Katilim, benden çok önce dağıtmış dünyanın beynini...

    Kara bir perde inmiş Ademoğullarının gözüne...

    Görmüyor, duymuyor, ses vermiyor.

    Susuyor riyakarca...

    Aslan tarafından parçalanan avın artığına göz dikmiş sırtlanların iştahıyla...

    ...susuyor, katliama ortak olma pahasına...

    * * *



    Şimdi yalanlar söyleyecekler sana...

    'Özgürlük götürdük, onun için öldürdük' diyecekler.

    Bir tek yüzüm var, bunun karşısına koyabilecek.

    Bu darmadağın, bu delik deşik, bu kanlı yüz, feneri olsun kör gözlerinizin...

    Felluce adını, zulmün defterine yazın.

    Ve asla unutmayın.

    Dönerim bir gün; mazlumun ahı gibi çıkar gelirim.

    İsyanlarla, sandıklarla... olmazsa, belime sarılmış bombalar, cephane yüklü

    kamyonlarla...

    'Terörist' diye işitirsiniz manşetlerde adımı yine; büyüğüne tapar, küçüğünü lanetlersiniz.

    Suçlunun savcı, mazlumun sanık olduğu bu sefil mahkemede, adım adım faşizme gidersiniz.

    Ödersiniz bedelini sükutunuzun...

    Bir gün pişman olursunuz.

    İşte o gün hatırlayın beni:

    Ben, Felluce'yim.

    21. asrın kabristanı, insanlığın son kalesiyim.


    Can Dündar

    Cevap Yaz

Bu şiir ile ilgili 20 tane yorum bulunmakta