Akasya salkımları damlıyor ,derelerin ipek böceğiyle sevişen koynuna, kar sularıyla yıkanıyor ,şımarık vadilerin çırılçıplak ayakları. Göğe uç bir polenin yükselmesiyle ,gökten içi görünen melekler yağıyor.Çimenlerin büyüme telaşıyla fışkırdığı dağ eteklerinden, dumanı üstünde isketeler kalkıyor ,billur sularının köpüklenen yosunlarından…Kelebekler küllerinden baharlara silkiniyor ,ebem kız kendini rüyalanan çığlıkların boşluklarından papatyaların titreyen göbeğine bırakıyor. Sonsuz bir senfoni çığırıyor; kırlangıçlar ,serçeler, çulhalar, cıvıltılı bir güneşin titreşimlerinden Galanşoh’a boşalıyor dipten aynı hızla göğe fışkırarak çocukların filiz süren koyaklarına yağıyor.Hasretler ; suyun seken kirpiklerinde okşanıyor ,kan ter içinde açan tomurcukların sancılarından esmer vakitlerin perde arkası şuh geçişlerinden yıldız yıldız bakışların sırılsıklam düetlerine yansıyor, sabahlığını giyinmeyi unutan tan gelinin uslarından deniz kızının hayaliyle sevdanın dipsiz derinliklerine dalıyor… Düş dişiler eteklerini çekip baldırlarına parmak ucu ,çam ormanlarının çimdiklenen kozalaklarına; fıstık yeşil tozaklar bırakıyor ,Kafkasya’nın nemli sürmelerine saçılıyor! Ah Elnara, ayak uçlarını yalayan entarisinin sırtında ,altın kartallar işlemeli pür pak güzel! Kalpağı şakırtılı pullardan, alnına ay yıldız aydınlık çiseleyen şebnem! Gül endamı belinden dolarken rüzigâr, göğüs çatalından, Yunus’un kucağına nefes vaveylâ nağmelerden sızan göze! Sevdalı parmaklar da sözleşen kuşların dansından ,lezginkaya kanat kanat açılan ,gölgesinde parçalarcasına dinen dizlerin ,ağrısını sonsuzluğun koynaklarına okuyan nazenin…
Genç çiftleriyle , gelinlik kızları, aşklarıyla, Kafkasya yediden yetmişe güler yüzlü insanlarıyla; paylaşmanın, kardeşliğin, barışın, huzurla yaşandığı bir Türk Yurduydu. Elnara Dağıstan’ın Sotni Köyünde doğmuş, güzeller güzeli ,ela gözlü açık tenli bir kızdı.Yusus’la çok genç yaşlarda birbirlerini sevmiştiler. Çiftçi bir ailenin iki kızından biriydi.Kardeşi Almila , Elnara’ya göre daha sarışın ,renkli gözlü bir genç kızdı. Okuyup doktor olmak, halkına gönüllü hizmet etmek istiyordu. Elnara’nın annesi Ayşa ,çiftçilikten arda kalan günlerinde ,köyde ki kadınlara kilim dokumayı öğretiyordu. Kadınların dokudukları kilimleri ise köyde öğretmenlik yapan Aslanbek şehre indiğinde toptancıya satıyor Ayşa’ya teslim ediyordu. Ayşa’da toplanan paralar daha sonra sahiplerine teslim ediliyordu. Babası Abukar ise garmon yapar ,ürettikleri enstrümanları şehirde satarak elde ettiği gelirle çocuklarını okutmaya çalışıyordu.Sadece garmon yapmakla kalmaz ,Abukar garmon sanatçısı olduğu için ,köyün düğünlerine çağrılır ,bir yandan çalar ,diğer yandan söyler köy halkını eğlendirirdi. Düğünlerde köyün gençleri o muhteşem melodilerin eşliğinde lezginka dansı ederlerdi . Aliya ile Aybika’nın düğününde ,lezginka oynarken Almila ile Musa gözgöze gelmiş o an birbirlerine aşık olmuştular. Komşu köyün yakınlarındaki buğday tarlalarında buluşurlardı.Gelincik kokardı Almila, Musa’yla her buluştuklarında kulağının arkasına ilişmiş kıpkırmızı bir gelincik, yüzünde mutlu bir tebessümle usulca gelip odasına girerdi .Herkes bilirdi Musa’yla arasındaki bağı ve onların mutluluğunu çaktırmadan izlemekten herkes hoşnuttu . Musa ‘da Almila gibi okuyor haftanın belirli günleri bir sarrafın yanında altın gümüş işlemeciliğiyle uğraşıyordu.
Kafkasya’nın gençleri; iki yandan örülmüş simsiyah örgüleri ,kadife bindallılar üzerinde altın gümüş işlenmiş motiflerle bezeli yerel kıyafetleriyle ,adeta, gökte bir güvercin edasıyla süzülürcesine kızları ;özgürlüklerine düşkünlükleriyle ,o ruhu barındıran işlemelerle, çerkeska adını taşıyan yerel kıyafetleriyle ;bellerinde kama ,başlarında tüylü bir kalpak , ceylan derisi çizmelerle dizlerini parçalarcasına, karalılıklarını ,korkusuzluklarını, bağımsızlıklarını ,aşklarını, o muhteşem dansın figürleriyle delikanlıları; adeta birbirlerine naz ederek tüm dünyaya haykırıyorlardı. Açılan kolların ,vurulan dizlerin coşkusuyla ,gökten iki beyaz kartal çığırarak geçerdi gönüllerinden !Serçeleri teğet geçen süzülüşlerinin ardından ,gökte duraklayarak , kanatlarının altına sevdiği kadını alırcasına titreyerek ,aynı tempoda göğsünde nefes nefese çırpınan aşk cıvıltılarıyla bir yiğidin koynuna sığınırcasına kadını, geçerlerdi lezginkanın coşkusundan…
Yunus ,Elnara’ya ,Galanşah Gölü etrafında kucağında yeni doğmuş bir kuzu; şarkı söylerken gördüğünde aşık olmuştu.Simsiyah ipekten saçları yüzüne düşmüş, güneş saçlarında oynaşırcasına raks ediyordu.Elleri papatyaları andıran bir saflıkta ,kuzusunu öylece okşuyor, ona şarkılar söylüyordu.Uzun fistanının etekleri yerlere değiyor, hafif kıvırmış olacaktı ki bacaklarını ;elbisesi ayak kısmından oturduğu taştan yere sarkıyor ,hafiften taşın üstünde şekil alan fistanının ucundan o minicik ayakları görünüyordu.Yüzü kar suyuyla yıkanmışçasına ak ,gözlerindeki elaya gölün suyu yansıyor, sanki gözlerinden masmavi nehirler akıyordu ,Yunus’un kalbine! Etrafta yemyeşil çimenlerin kokusu ,esen rüzgarın etkisiyle uçuşup Elnara’nın saçlarına siniyordu. Fistanında ki pembe güller açtıkça ,koynundan gül kanat kelebekler fışkırıyordu Yunus’un yüreğine.Tir tir titriyordu!Hiç o gözle bakmamıştı Elnara’ya! Çocukluklarından beri tanırdı Elnara’yı ,arkadaştılar ,oracıkta ancak aşık olduğunu anlamıştı Elnara’ya .Çocukken onunla olmak ,onunla oynamak isteyişi acaba aşk mıydı diye düşünüyordu?!Bilmediği bir sevgi hep vardı Elnara’ya karşı, ancak adını koymak ,göl kenarında onu göreceği ana nasipmiş!O gün nedense görünmeden saatlerce izledi, çam ağaçları arkasından Elnara’yı.Gölün üzerinden sürü sürü kuşlar kalkıyor ,Yunus’un olduğu ağaca doğru süzülüyor ,Elnara kafasını kaldırınca, kuşlar ağacı teğet geçiyor, yeniden gölün üzerinde adeta dansedercesine kanat çırpıyorlardı. Bir kaç gün Elnara’yı öyle izledikten sonra, nihayetinde yanına yaklaşıp merhaba diyebilmişti! Elnara yüzünde hafif bir kızarıklık, bakışları önce yere düştü, sonra başını kaldırıp Yunus’a gülümsedi.’’Burada olduğunu farketmedim!’’dedi.Yunus bende şimdi gelmiştim diyerek, Elnara’nın yanına ilişti yavaşça! Elnara ilkin doğrulacak gibi olduysa da kalkmayıp Yunus’la sohbete koyuldular.İki arkadaş gibi konuştular , okuldan derslerden bahsettiler.Yunus o gün bi şey söyleyememişti Elnara’ya. Dili tutulmuş boynunda gökkuşağından kanat renkler ,gövel ördeklerin yavru telaşına karışan viyaklamaları ,isketelerin cıvıltıları, kırlangıç yuvasına takılan söğütlerin yeşil saçları ,ruhundan akıyordu .Günlerce dağın eteklerinde oynaşan kuzuları seyrederken ,gözleri Elnara’nın yüzünü okşayan rüzgarın şevkatli ellerine takılıyor, kıskanacak gibi oluyor du ki uzanıp saçlarını avuçlarının içine alıp, rüzgardan saklayacağı esnada, Elnara’nın dönmesiyle kendine geliyordu.Geliyordu gelmesine ancak Elnara’nın o ela bakışlarında uçsuz bucaksız bir okyanusa sürüklenircesine, nazlı çığlıklar atan elasında düşlerin, derinliklerinde koyboluyordu!...Gölün üzerinde lotuslar açmış, nilüferler akıntının etkisiyle ,Galanşoh’un diğer yakasına doğru ,Elnara’nın gelincik biten soluğuyla sürükleniyordu.Dumanı üzerinde melodiler birbirine kenetlenmiş ;aşkın bahar dallarını döllüyordu. Sarı kantaron kokan keçi sütü damlıyordu ,yeni doğum yapan anne keçilerin memelerinden çimenlerin üzerine. Papatyalar bakışlarını henüz çıkartmışlardı ki, yaramaz kuzuların ağzında afiyetle çiğnenerek tatlanıyorlardı. Uzaklara getiriyordu çıngırakların sesini rüzgar.Köpeği Kıtmır sürünün az ilesinde oturmuş uyuyor gibi görünse de ,sürüye göz kulak oluyordu. O gün ,Yunus babasının dut ağacından yapılmış garmonunu almış, erkenden gölün kenarına gelmişti.Elnara henüz koyunları çıkarmamış otlağa gelmemişti.Gölün kenarındaki söğüt ağaçlarının altına oturdu ve o aşk dolu şarkıyı çalmaya başladı. Aklında sadece Elnara vardı ;o düşle çalmaya başladı.
’’seni gördüğüm andan beri yanarım,
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.
Hayır!
Böyle bir zulüm yaşanamaz,
"cinsi insan" olana yakışmaz bu vahşet!
Sesim kesildi sabah sabah...
"Allah'ın adaletine sığındım",
Daha ne desem ?
Filiz Hanım, yazarken neler yaşadın,
Nasıl aktı göz yaşların,
Sabır Ya Rab!
Dilinize sağlık
beğeni ile okudum
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta