Şuara Süresi 227.Ayet Meali

Tuba Gürdere
1124

ŞİİR


5

TAKİPÇİ

Şuara Süresi 227.Ayet Meali

Kur’an ayetleri Hz. Muhammed’in:
-salat ve selam üzerine olsun yolu ve Kur’an yolunun
asla şairlerin yolu ve şiir yolu ile ilgisi olmadığını açıklıyorlardı.
Çünkü bu Kur’an apaçık bir yol izliyordu.
Belirlenmiş bir amaca çağrı yapıyordu.
Dosdoğru bir yolla bu amacına doğru ilerliyordu.
Peygamber -salat ve selam üzerine olsun-
bugün söylediğiyle yarın çelişmiyordu.
Değişen arzulara ve duygusal tepkilere bağlı bir yol izlemiyordu.
Bir çağrı üzerinde ısrar ediyor,
bir inanç üzerinde yoğunlaşıyor,
zikzakları olmayan bir yolda ilerliyordu.
Şairler ise böyle değildir.
Şairler değişebilen tepkiler
ve duygusal hareketlerin esiridirler.
Duyguları onlara hakim durumdadır.
Bu da onları diledikleri gibi bu duyguları ifade etmeye iter.
Aynı şeyi bir zaman siyah görürken başka bir zaman beyaz görürler.
Bazı mutlu oldukları zaman bir söz söylerler.
Öfkelendiklerinde ise başka bir söz söylerler.
Sonra onlar aynı düzeyde durmayan oynak karakterlerin sahibi kimselerdir!
Bunun yanında kuruntudan dünyalar yaparak bu dünyalarda yaşarlar.
Bazı işleri ve sonuçları hayal ederler.
Sonra onları yaşanan bir gerçek olarak hayal eder ve ondan etkilenirler.
Eşyanın hakikatına, gerçeklerine çok az ilgi duyarlar.
Zira onlar hayallerinde, içinde yaşadıkları başka bir realite oluştururlar.
Belli bir davası olan ve bu davasını realite dünyasında,
insanların yaşadığı dünyada gerçekleştirmek isteyen insan ise böyle değildir.
Dava sahibinin bir hedefi, bir programı, bir yolu vardır.
Açık göz, açık kalb, uyanık akıl ile programına göre yolunda ilerlemeye devam eder.
Kuruntuya razı olmaz. Rüyalarla yaşamaz.
İnsanlar dünyasında bir realiteye dönüşmedikleri müddetçe hayallerle yetinmez.
Onlarla tatmin olmaz.

Buna göre peygamberin -salat ve selam üzerine olsun-
programı ile şairlerin
programı birbirine taban tabana zıttır.
Bu konuda hiçbir kuşku da yok.
Olay apaçık ve net olarak ortadadır.
224- Şairlere gelince ancak amaçsız, havai insanlar onların peşinden gider.
225- Görmüyormusun ki, onlar her vadiye dalarlar.
226- Ve yapmadıklarını söylerler.
Onlar karakterlerine ve arzularına uyarlar.
Bu nedenle arzu ve isteklerine esir olan şaşkınlar onların peşlerine takılırlar.
Zira bunların hiçbir amaçları ve hiçbir programları yoktur.
Şairler, söz, düşünce ve bilincin her vadisine takılırlar.
Zira bunların hiçbir amaçları ve hiçbir programları yoktur.

Şairler söz, düşünce ve bilincin her vadisine takılırlar.
Her zaman diliminin, üzerlerindeki etkilerine gösterecekleri tepkilere göre,
herhangi bir baskı atmosferinde oradan oraya takılıp giderler.
Şairler yapmadıkları şeyleri söylerler.
Zira kendi hayallerinin ve duygularının ürünü olan dünyalarda yaşarlar.
Kendilerine çekici gelmeyen gerçek hayatın bu hayal ürünü dünyalarını tercih ederler!
Bu nedenle çok şeyi söylerler.
Fakat onları yapmazlar.
Çünkü bunları kuruntu alemlerinde yaşarlar.
İnsanların görülen dünyalarında bunların bir gerçekliği, bir pratiği yoktur.

İslam yapısı hayat pratiğinde uygulanmaya müsait,
hazır, eksiksiz bir hayat programıdır.
İslam gizli olan vicdanlardan hayatın görülen bütün uygulamalarına varıncaya kadar
herşeyi kuşatan geniş kapsamlı bir harekettir.
İslamın bu tabiatı, şairlerin insanlık tarafından bilinen
genel karakteri ve tabiatıyla uyuşmaz.
Çünkü şair iç aleminde bir takım ütopyalar yaratır
ve onlarla tatmin eder kendisini.
İslam ise, hayallerin gerçekleşmesini ve onların gerçekleştirilmesi için çalışmayı gerektirir.
Bütün duyguları realite aleminde üstün bir örnek olarak gerçekleştirmeye çalışır.

İslam insanların hayatın gerçeklerini olduğu gibi karşılamayı
onlardan kaçıp ütopya türü hayallere yönelmemeyi tercih eder, sever.
Eğer bu gerçekler, onların hoşuna gitmiyorsa, uyguladıkları programa uygun düşmüyorsa,
islam bu durumda insanların onları değiştirmelerini
ve istediği programı gerçekleştirmelerini öngörür.
Bu nedenle islam, insanların uçup giden kuruntulara,
hayallere mümkün ölçüde kapılmamalarını,
onların kökünü kazımalarını ister.
İslam insanın bu gücünü yüce hayallerin gerçekleştirilmesi uğrunda harcamasını öngörür.
Yüce ve geniş kapsamlı programını gerçekleştirme uğrunda bütün enerjisini harcaması gerektiğini belirtir.
Bununla beraber islam, ayetlerin yüzeysel olarak ele alınışı halinde anlaşılacağı gibi
şiire ve sanatın kendisine karşı savaş açmaz.
Belki ayetlerin yüzeysel olarak değerlendirilmesiyle
böyle bir yargıya varabilirse de gerçek öyle değildir.
İslamın karşı koyduğu savaştığı şey,
şiir ve sanatın izlediği yol ütopyaların yolu:
sınırsız arzuların hiçbir ilkeye bağlı olmayan tepkilerin yolu.
İnsanları tasavvurlarını gerçekleştirmekten alıkoyan ütopyaların yolu.

Ruh, İslam’ın yoluna girip oraya yerleştiğinde,
şiiri ve sanatı ile islami prensiplerle yetiştiğinde,
olgunlaştığında ve aynı zamanda realite dünyasında
bu tertemiz duyguları gerçekleştirmeye çalıştığında
kuruntulara dayalı dünyalar yaratıp bunların içinde yaşamakla yetinmediğinde,
hayatın realitesini, çarpık, geri kalmış ve çirkin halde yüzüstü bırakmadığında;
Ruhun islami bir amaca yönelik değişmez bir programı bulunduğunda,
dünyaya bakıp onu islam açısından islamın ışığında değerlendirdiğinde;
sonra da bunların hepsini şiir ve sanat ile ifade ettiğinde;
İşte bu durumda islam şiire soğuk bakmaz, sanata karşı savaşmaz.
Belki ayetleri yüzeysel olarak değerlendirdiğimizde
böyle bir bakış açısı ilk etapta göze çarpar
ama gerçekten öyle değildir.

Kur’an-ı Kerim kalpleri ve akılları bu evrenin harika sanat güzelliklerine
ve insan ruhunun derinliklerine yöneltir.
Dikkatlerini bu alanlara çeker.
Bunlar ise şiir ve sanatın ana malzemesidir.
Kur’an’ı Kerim maddi ve manevi varlıkların güzellikleri önünde bir takım duruşlar yapar ki,
şeffaflıkta, etkilemede bu sanat üstünlükleri ve güzelliklerini bir bütün olarak sergilemede
hiç bir şiir Kur’an’ın bu tesbitlerine ulaşamaz.
Bu nedenle Kur’an-ı Kerim şairlerin bu genel karakterinde bir istisna da yapar.
Hükmünü mutlak olarak vermez.

227- Yalnız iman edip iyi ameller işleyenler, sık sık Allah’ı ananlar ve zulme uğradıklarında
zalimlere karşı koyanlar böyle değildirler.
Zalimler ne acı bir akıbetle yüzyüze geleceklerini yakında anlayacaklardır.

İşte bunlar şairlerin o genel karakteri dışındadırlar.
Bunlar iman etmiş ve kalpleri inanç sisteminin gerçekleriyle dolmuştur.
Hayatları bir yola, programa göre doğrulmuştur. İyilikler yapmışlardır.
Bütün güçlerini, enerjilerini, güzel iyi işlere yöneltmişlerdir.
Soyut düşüncelerle ve hayallerle yetinmemişlerdir.
Zulme uğradıktan sonra zafere kavuşmuşlardır.
Böylece bağlandıkları, inandıkları, gerçeğin zafere ulaşması için
bütün enerjilerini harcayacakları bir mücadele ortamı içine girmişlerdir.

Peygamberimiz -salat ve selam üzerine olsun- döneminde, şirk ve müşriklerle girişen,
savaş meydanlarında islam inanç sistemini ve bu inancın sahibini savunan şairler arasında,
Hasan İbni Sabit, Ka’b İbni Malik ve Abdurrahman İbni Revaha’yı da görüyoruz.
Allah hepsinden razı olsun.
Bunlar Medine’li müslüman şairlerdi.
Abdullah İbni Zeba’ri ve Ebu Süfyan İbni Haris İbni Abdulmuttalib de bu şairler arasında bulunuyorlardı.
Bu son ikisi cahiliye dönemlerinde peygamberimiz -salat ve selam üzerine olsun- hicvediyorlardı.
Müslüman olduklarında güzel müslümanlar oldular.
Peygamberimize övgüler, methiyeler yazdılar ve islamı savundular.

Buhari de yer almıştır ki: Peygamberimiz -salat ve selam üzerine olsun-
Hasan İbni Sabit’e “Hicvet onları. Cebrail seninle beraberdir” demiştir.
Abdurrahman İbni Ka’b babasından aldığı rivayette
babasının peygamberimize -salat ve selam üzerine olsun-
“Yüce Allah şairler hakkında indireceklerini indirdi, artık bu işi bırakayım” dediğinde
peygamberimiz -salat ve selam üzerine olsun=

“Mü’min hem kılıcı, hem diliyle savaşır.

Canımı elinde tutan Allah’a yemin ederim ki,
dil ile onlara söylediğiniz her söz yayından fırlayan bir ok gibi onlar üzerinde etki yapmaktadır.
(İmam Ahmet rivayet etmiştir.)

İslam şiirinin ve islam sanatının kapsamı, zamanın şartlarına ve ihtiyaçlarına uygun olarak
gerçekleşen bu örnekler, çok daha geniş bir alana yayılmaktadır.
Şiirin veya sanatın hayatın herhangi bir alanına ilişkin islami bir düşünceden,
yaklaşımdan kaynaklanmış olması islamın hoş göreceği bir şiir veya sanat olması için yeterlidir.

Bu şiir veya sanatın bir savunma, bir saldırı olması doğrudan islama çağrıda bulunması,
onu yüceltmesi, islamın önemli günlerine ve erlerine övgüde bulunması zorunlu değildir..
İslami bir şiir olması için bir şiirin ille de bu konularda yazılmış olması zorunlu değildir.

Müslümanın bilinciyle bütünleşmiş bir bakışla, gelen geceyi ve yayılan sabahı seyretmek,
bu sahneleri insanın iç aleminde Allah’a bağlar.
İşte öz itibari ile islami şiir de budur.

Bir aydınlanma veya Allah’a bağlanma veyahut Allah’ın yarattığı bu varlıkla ilişkiye geçme anı,
islamın sıcak bakacağı bir şiirin yazılmasına yeterli olacaktır.
Bu konuda yol ayrılmıştır. İslamın, hayatın bütününe,
hayatın içindeki ilişkilere ve bağlara ilişkin kendisine mahsus bir bakış açısı vardır.
İşte bu bakış açısından kaynaklanan her şiir, islamın hoş göreceği, sıcak bakacağı şiirdir.

Sure şu gizli ve özlü tehdit ile sona eriyor.

“Zalimler ne acı bir akıbetle yüz yüze geleceklerini yakında anlayacaktır.
” Müşriklerin inatlarını ve büyüklük taslayışlarını,
Allah’ın cezasına ilişkin sözüne aldırmayışlarını,
azabın hemen gelmesini isteyişlerini tasvir etmeyi,
ayrıca peygamberlikler ve asırlar boyunca ilahi mesajı yalan sayanların akıbetlerini
gözönüne sermeyi kapsayan surë burada noktalanıyor.
Sure, bu korkunç tehdit ile sona eriyor.
Zaten bu tehdit surenin konusunu özetliyor.
Sanki bu, zalimlerin değişik şekillerde somutlaşan bünyesini şiddetli bir şekilde sarsan
hayalin canlandırıp beklediği ürpertici son dokunuştur.

Kaynak:
http://www.islamidavet.net/

Tuba Gürdere
Kayıt Tarihi : 7.10.2012 12:30:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


Ancak iman ederek, hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçiren, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşrû, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayan, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olan, cârî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyen, Allah’ı çok çok zikreden, Allah’a çokça ibadet eden, Allah’ın dinini, şeriatını çokça anlatan, zulme, haksızlığa uğradıktan sonra kendilerini savunan şairler müstesna. Haksızlık edenler, zulmedenler, İslâm’ın yükselişinin, müslümanların ilerlemesinin önünü kesme planları yapanlar ve uygulayanlar, günah, isyan ve inkâr bataklığında bocalayanlar nasıl devrileceklerini, hangi âkibete uğrayacaklarını yakında öğrenecekler. Şuara Süresi 227.Ayet Meali

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Tuba Gürdere