Milletin vekili, hep düşeş atar,
Hepyekçi memurlar, yan gelip yatar!
Çok çalışanlara! Bin beş yüz zam var,
Kan ağlayanlara, keder ve gam var.
Davul, tokmak sizde, çalın ha çalın!
Cüzdanlar kabarık, enseler kalın,
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Hayır zor değil...Milletin vekili adı altında milleti sömürmekten başka işi olmayan vekillerimiz için bundan daha iyi bir anlatım olamazdı.yüreğinize sağlık.B.B.
Adaşım şu bizim gariban vekillerimize fazla yüklenmişsin. Bu kadar yüklenene kadar bu zavallıların maaşlarını biraz daha arttırın deseneiz daha doğru olurdu. Hani Fatih sultan Mehmet Han Istanbulu fethettiğinde, rahipler kilisede meleklerin cinsiyetini tartşıyorlardı. Yine bunlar maaş zamlarını konuşuyolar. Bak tartışmıyorlar bile. Denklik yasanına muhalefet bile muhalefet etmeden türban ve harekât kargaşasında geçirdiler. Bir de biz vekillerimizin çalışmadığını söylüyoruz...! Saygılarımla.
Adaşım,
Şiirlerini okudum.Gönlün ve kalemin kuvvetli ola.Yalnız bu vekillere ozanlar şairler neler yazmadı ki.Yazmak bizim görevimiz,vurdum duymamazlık onların.Üzme tatlı canını.Selam.
Malesefe Türkiye' nin gerçeği bu... Hem akıcılığı, hem teması mükemmelel olan taşlama bir şiir olmuş Üstat. Harika şiirinizi kutluyorum. Tam puan.
İsyanınız güzel bir taşlama şiiri maydana getirmiş.Kutlarım.
Yediğin içtiğin, gözüne dursun,
Çaycılar çok faal, adları Dursun,
Vatandaş başını, taşlara vursun,
Ağzına geleni, kime savursun?
Gelene gidene, çay parasıymış,
Beşyüz'den fazlası, yüz karasıymış,
Memur getiremez, ayın sonunu,
Gözleri hep yaşlı, çeker donunu.
Bu size son sözüm, ey Vekil, Bakan!
Hep kendine akıp, milleti yakan,
Olursa hançeri, sırtıma sokan,
Emin ol! Ahrette, tutulur yakan.
Günümüzü çok güzel anlatmışsınız..Bu anlamlı ve güzel şiiriniz için yürekten kutluyorum.sevgi ve selamlar.10
Yerinde ve zamanında yazılmış NEFİS bir şiir. Okuması gerekenlerin okuyup üzerinde düşünmeleri gereken bir eser olmuş.
Sevgili Kardeşim: Ahmet Kısa
Şiir üzerindeki hakimiyetinizi ve şiire yön verişteki ustalığınızı kutluyorum... Sonuçta nefis bir şiir ortaya çıkmış. Beğenerek ve saygı duyarak okudum.
Tebrik eder başarınızın devamını dilerim. Bu güzel şiirinizi ve şiirdeki ustalığınızı selamlıyorum.
Sevgi ve saygılarımla.
Her şey sizin ve sevdiklerinizin gönlüne göre olsun.
Dördüncü Tam Puanı iletiyorum.
Dr. İrfan Yılmaz. - TEKİRDAĞ.
Yürekten katılıyorum yüreğinize sağlık harika bir şiir okudum teşekkürler paylaştığınız için
Bu size son sözüm, ey Vekil, Bakan!
Hep kendine akıp, milleti yakan,
Olursa hançeri, sırtıma sokan,
Emin ol! Ahrette, tutulur yakan.
Bence de tutulacak yakalarından..Duyarlı olduğu kadar anlamlı dizeleri yazan şaire tebrikler.
Memurlar neredeyse sadaka istemeye başlayacak...
Nasıl olsa kimse borç vermiyor... bankalarda verdiğinin beş katını alıyor.... Ne yapsın memurum...
Ekmek yoksa pasta mı yesinler acaba... denildiği gibi (Ekmek yoksa pasta yesinler)
'Gelene gidene, çay parasıymış,
Beşyüz'den fazlası, yüz karasıymış,
Memur getiremez, ayın sonunu,
Gözleri hep yaşlı, çeker donunu.'
Tebrikler
Saygımla
Bu şiir ile ilgili 16 tane yorum bulunmakta