Ne zaman ki sana aitleri kuşandım o zaman sen oldum
o zaman işte ben
ben oldum
müjgan’ın ne zaman arşa yükselseydi figanı
canımın canı ah
gül dikeni olur hüznün batar kalbime
her sabah bir rota tutturur sana gider senden gelirim
günde kaç sefer
bütün nafakam bu
bütün gelirim
aç yatarsam da
ne çıkar beslenirim aşk’ınla
bilemezsin nasıl
sen gülersin
Çiğdemler açar benim koynumda
ağlarsın
bulutlanırım ben de
yağar yağmurlar
düşünce toprağa tohum
şaha kalkar filiz verir
gök kağıt
fidan orman olur kalemimde
yazar hep sana yazar
ne zaman söz etsem senden
sarılır birbirine dans eder harfler
tutuşurlar el lele halay olur horon olur
mendil elde türkü dilde
roman olur
aşk denen olgu
aramızda beliren bulutları dağıtır alır gönlümüzü
ne zaman ansam seni iyilik güzellik zuhur eder
sarar bedenimi cennet sarileri
cıvıldaşır kuşlar gök yüzümde
ağzı kulaklarına varan
sesli sesli gülen
biri
içimde
sen gibi
eski zamanlardan kenar köşede kalmış kırık bir plakta
eski bir şarkının güftesi
akıyor içime sabah
sabahın umudu
su sesi
Okaliptus ağaçlarının sıralandığı sahil boyu şamata
içim bi hoş oluyor gölgeler içindeyim
ne gün seni kuşansam
yanar döner bir libasa bürünmüşlüğümün etekleri
zil çalar
geceleri duyduğum bu fısıltılar da ne
müjgan’ lar bir birini teselli etmeden uzak batar içime
denizlerin uzak hikayeleri
düşüncemde seni alır beni alır götürür başka bir boyuta
seyrederim alemi
daha başkadır uzak denizlerin uzak hikayeleri
kuşları başkaca öter
değil ki Ege’nin fethi
bulutlarının beyaz olduğu gibi
orada
ay da beyaz
beyazdır çoğu gece
çıkıp yola
uzun uzun gitmek gitmek gitmek
adım başı izler bırakarak yaşamak tadında
ne dramatk bir örgü bu nerede başlar nerede biter
şafakla gün batımı arası
her gün yürümekten yorulduğumuz bu sahra
nedendir uzattığında elini elime
içimde barınan o gizli sevinç
çıkar su yüzüne
sesin su sesi
kaç ton ki omuzlarımıza abanan bu acımasız vinç
yağmasın ne çıkar olmasın sebil
bin bir sitem
bin bir kahır
hır gür
kaynağına dönenceyim nehirim şimdi
azgın sel sel
sisler bürünmüş çok uzak menzil
inadına
senindir hayat inadına
yollar taşlar kayalar ovalar sahralar
cenge cenk
güç yetmezse de çözmeye
sor ki bu nasıl bir gizem nasıl korkunç sır
yanıbaşında ömrümüze ömür katan
su sesi
senin sesin bir de
kuşandığım
giyindiğim bol bir harmaniye gibi şakır eteklerinin zilleri
takibindeyim hayat
her ne kadar
haraç mezat satılsa da duyguların
ve hayallerin
hadsiz sömürün
ruhuna dokunmadan dokunamadan
tapınan sevgilinin saçına
sen ol
ben
kalbinin kalbinde
neden dar senin dünyan
olmak isterken istekle payidar
beni yare götür su sesi
suda hayat var
25/Haziran/2013/Salı/Bodrum
Yüksel Nimet Apel
Yüksel Nimet ApelKayıt Tarihi : 28.6.2013 09:03:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
eski bir şarkının güftesi
akıyor içime sabah
sabahın umudu
su sesi...'
Sevilen bir ses, duru su gibi ferahlatır yüreği... Bu ister sevgili olsun, ister dost, arkadaş, ya da evlâtlarımız...
Özlendiyse, sevildiyse, bekleniyorsa, serin sular gibi ferahlatır yüreği...
Gönülden kutlarım sevgili Nimet hanım... Sevgiler benden...
Tam puan.
TÜM YORUMLAR (3)