Şu, sere serpe tepelere dağılmış;
Kiremit çatılı, ahşap yapılı,
Yolu kıvrımlı, çamur, bakımsız;
Yeşilden gömlek giymiş,üstü dumanlı,
Kaderiyle baş başa kalmış, şu köy var ya;
Şu köy:
İlk aşk, ilk görev heyecanını
Tattığım yerdir.
Geceleri baykuş sesiyle uyuduğum,
Mum ışığında birkaç satır yazı yazdığım,
Sabahları bülbül sesiyle uyanıp;
Her sabah sobamı yaktığım yerdir.
Yaz ortasında sele tutulduğum,
Dokuz ay sırtımda ceket taşıyıp;
Akdeniz güneşine hasret kaldığım köy,
Şu köy.
İçimde sevda ateşi, gurbet acısı,
Dört duvar arasında, damla damla eridiğim,
Haykırdığım, hayâl kurduğum,
Türkü tutturup, çocuklarla coştuğum köy;
Şu köy.
Cahil, yabani, ama ekmeğini
Taştan çıkartan;
Karasaban, iki öküz peşine düşen köy;
Şu köy.
Yaşantının her halini,
Yeşilin her tonunu gördüm.
Şu köyde anladım,
Anadolu çocuğu olduğumu.
Soğanı kırıp, ekmeğe katık ettiğim köy;
Şu köy.
Ağustos böceği, en iyi şarkılarını
Bana söyledi.
Hani az çekmedi papatyalar kahrımı.
Seviyor mu, sevmiyor mu?
Diye onları kopardığım köy;
Şu köy.
Şu köyde hissettim,
Yerin kulağı olduğunu.
En güzel sohbetin dedikodu olduğu,
Pirenin deve yapıldığı köy;
Şu köy.
Bir gün pılımı-pırtımı toplayarak,
Ceketim omzumda, sırtım dönük;
Sadece anılarımı bırakıp,
Yavaş yavaş uzaklaşacağım köy,
Şu köy.
(30.04.1993 Cuma.Karabük-Yenice- Nodullar Köyü)
Kayıt Tarihi : 16.8.2006 12:35:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!