Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su
Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su
(Ey göz! Gönlümdeki (içimdeki) ateşlere göz yaşımdan
su saçma ki, bu kadar (çok) tutuşan ateşlere su fayda
vermez.)
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Su Kasidesi´nin günümüz Türkçe´sine uyarlanmış biçimi.
1- Ey göz, gönlümdeki ateşlere gözyaşlarından su serpme
Çünkü, böylesine tutuşan ateşlere su fayda etmez.
2- Bilmiyorum, dönen gökkubbe mi su rengindedir,
Yoksa gözyaşlarım mı gökyüzünü kaplamış?
3- Kılıç gibi bakışlarının etkisiyle gönlüm parça parça olsa şaşma,
Çünkü; su duvardan aka aka yarıklar oluştururur.
4- Yaralı gönül, senin ok atışlarına benzeyen kirpiklerinin sözünü korkarak söyler,
Yarası olanlar da suyu yavaş yavaş ve ihtiyatla içer.
5- Bahçıvan boşuna yorulmasın ve gül bahçesini sele versin,
Çünkü bin gül bahçesini sulasa senin yüzün gibi bir gülün açılmasına
olanak yoktur.
6- Gül isteyerek dikenine su vermek boşuna değildir,
Senin yanağını anarak kirpiklerim ıslansa ne olur?
7- Gam gününde hastaya gönülden kılıç gibi keskin bakışlarını esirgeme;
Çünkü karanlık gecede hastaya su vermek hayırlı bir iştir.
8- Gönül, sevgilinin oka benzeyen kirpiklerini arzula ve ondan ayrı olduğum zaman hasretimi dindir.
Susuzum, bu aşk sahrasında bir kez de benim için su ara.
9- Ben şiddetle dudağını arzuluyorum, sofularsa Kevser istiyorlar,
Tabii, sarhoşa şarap, ayıklara da su içmek hoş gelir.
10- Su, durmadan sevgilinin cennet bahçesine dönmüş yurduna doğru akıp gidiyor,
Galiba o da, o selvi boylu güzele aşık olmuş.
11- Toprak olup sevgilininin yurduna giden suyun önünü kesmeliyim,Kaynakwh webhatti.com:
Çünkü su benim rakibim olmuştur, onu oraya gitmesini önlemeliyim.
12- Dostlarım, onun elini öpmek arzusuyla ölürsem,
Toprağımdan bir testi yapın ve sevgiliye onunla su verin.
13- Selvi, kumrunun yalvarmasına inatla karşı çıkıyor,
Su, selvinin çevresinde dolanıp yalvarsın da onu bu inatçılıktan
vazgeçirsin.
14-Gülün budağı güle renk vermek için hile ile bülbülün kanını içmek
istiyor,
Su gülün gövdesine yürüyüp yalvarsın da, zavallı bülbülü kurtarsın.
15- Su olmazı oldurmuş, Hazreti peygamberin yoluna girerek,Kaynakwh webhatti.com:
tertemiz doğasını insanlık alemine göstermiştir.
16- İnsanların ulusu Muhammed, seçkinlik incisinin denizidir ki;
Onun mucizeleri kötülerin ateşine su serpip söndürmektedir.
17- Kızgın bir günde Muhammed´in yanındakilere parmağından su verdiğini,
Kim işitse hayret eder ve şaşırır.
18- Muhammed´e gönül veren, onun dostu olan yılan zehri içse hayat suyu olur,
Onun düşmanları ise tatlı su içse yılan zehiri olur.
19- Ömürler süren yıllardır ki, su başını taştan taşa vurarak bir avare gibi gezer,
Bütün amacı peygamberin mezarına ulaşabilmektir.
20- Cehennem korkusu yanık gönlüme gam ateşi salmıştır,
Fakat, peygamberin ihsanının bulutunun su serperek o ateşi
söndüreceğini umuyorum.
21-Fuzuli´nin sözleri, seni övmenin bereketiyle nisan yağmurundan düşüp büyük incilere dönen
o yağmur damlaları gibi inci olmuştur.
22- Umduğum şudur; kıyamet gününde yüzünü görmekten yoksun olmayayım,
ve sana kavuşmakla hasretimin yangınını söndürmüşcesine su içmiş gibi olup serinleyeyim.
senin gül hatrın için ey resul
alemi var etti halık
senin gül hatrın için ya nebi
dünya bize dar olsun
yeter ki kısmetimiz
livaül hamdde bir gölgelik yer olsun
ya habiballah..
@..
sen ki
sade dostuna değil düşmanına bile müşfik bir sevgilisin
merhametin pamuğuna sardın alemi de
senden besleniyor sana sövenler bile
sen olmasaydın olmazdı ebu cehil ve leheb
bunu bilmek aczine dokunduğundan bunca zehirli kusmukla
gül tenine saldırırlar
ya habiballah..
@..
ey varoluşumuzun sebebi
senin güzelliğini gölgeleyebilecek bir cisim yaratmadı Sevgilin
sen ışığı kendinden menkul bir Sevgilisin
şefaat et ya habiballah..
@..
ve herşeye rağmen bu gece
ve her gece
sen varsın diye var
ey ışığın ve aydınlığın resulü
ya habiballah..
@..
Sayın Que Sara Sara,
Teşekkürler,ben uyanalı en azından bir kırk yıl oldu. size gelince ,bembe bulutlar içinde uykunuza devam edin siz, siz bana gülmeye devam edin...ben size sadece acıyorum..
birşeyler bildiğini sanan cahil kadar büyük cahil yoktur malesef...
Sayın Que Sara Sara,
Ya beyni tam yıkanmışlardansınız ya da Türkiye'deki son on beş yıldır olan biteni göremeyecek kadar dünyadan tamamen birisiniz.
Son yorumunuzla ,asıl düşünmeden,görmeden ezberlediklerini konuşanın taa kendisi olduğunuzu gösterdiniz teşekkür ederim.
Sizinle her istediğiniz konuyu uzun uzadıya ,yüz yüze tartışmayı çok isterdim ama ne yazık ki,hiçir yere varmayan bu ikili tartışmalar sıkmaya başladı.
Birilerinin gerçekten faydalanacağına inansam tüm vaktimi buna harcamaktan zevk blie duyacağımı kesinlikle söyleyebilirim.
Helakınızı fıkralarınız hazırlasın inşaallah nasipsizler sürüsü!
Naat
Dinleyin ey vakti duymak doruğuna varanlar
Falları grafiklerde bakılanlar siz de işitin..
Külden martı doğuran odalıklar
Ve kahyalar
Kara pıhtılarıyla damgalanmış veznelerde dili
Şehvetsiz çilingirler, yaltak çerçiler
Celepler ki sıvışık, natırlar ki nadan
Ey hayat rengini sazendelik sanan
Yırtlaz kalabalık!
Dinleyin bendeki kırgın ikindiyi,
Hepiniz kulak verin.
Güneşin
Koskoca beldeye suskunluk yaygısını serdiği
Yazlar yok
Yok artık altında suskun yolları saklı tutan
Karla örtülmüş kırların kışı
Gitti giden, yerine gelmedi başka biri
Orada
Duyumsatmadı kendini hiçlik bile
Belli ki son yüzyılımız göğsümüzden
Varla yok harman eden sesi uçursak
Diye bize verildi
Yetti bir yüzyıl böcekler ve otlarda
Soluyuş izlerimiz silmek için
Ne yesek
Lokmaya vurulur gibi değil
Yuduma gelmiyor içtiklerimiz
Dernekler toplanıyor dışta tutmak için
Kanat vuruşlarını yumuşak tutan etkeni
Utançlı sessizliği tanımaz kalemlerle
Kapanıyor bilanço
Top mermisi, kör testere
Defalarca boyanmış çaput parçaları
Sıkıştırdık günlerimiz arasına ki
Serazat kahkahalar atalım
Yapmacıktan nefretimiz
Sebep olsun kavgamıza
Bekleyiş arzından kovsunlar bizi
Ne yemen biraz öncemiz diyelim
Ne biraz sonramız meksika
Canı pek bir dünya son yüzyılda yaşadığımız
Yüzü perdahla kavi, peçesi paramparça
Üstü başı kükürtlü bu dünyadan
Kancıklık
Sıçradı çevirdiğimiz sayfalara
Artık kimse bize haber vermeyecek
Hemen şu tepenin ardında
Saldırmaya hazır ve müsellah
Bir düşman taburu durduğunu
Çünkü gerçekten yok
Böyle bir ordu
Bir düşmanımız kaldı
Kendi
Dudaklarımız
Arasında.
Biliyoruz günden güne çopurlaşan yer yuvarlağında
Bizleri yan çizen birer hemşehri haline sokan nedir
Çırpını çırpını giden atlardan indik
Girmek için patavatsız yurttaşlar sırasına
Zihnimiz, acizlerin şikayetleri sığacak kadar
Kanırtılırken ses etmedik
Öcümüz alınacak korkusuyla irkildik
Kaldıysa bir soru içimizde
O da birşey:
Nerdedir yerle gök arasındaki ulak,
Nerde biz?.
Kimseden bir işaret gelmeyecek
Bir melek kimsenin alnını sıvazlamazsa
Söylemez size kimse dünyadaki ömrü boyunca
Hiçbir insana yan bakışı olmayan kimdi
Kimdi yan gözle bakmadı kır çiçeklerine bile
Öğretmek için cephe nedir
Kıyam etti
Torunu kucağında
Dönünce bütün gövdesiyle döndü
Bir bu anlaşılsaydı son yüzyılda
Bir bilinebilseydi
Nedir veche..
Dinleyin ey vakti duymak doruğuna varanlar
Sıyırın kahkaha sırçasını cildinizden
Omzunuzdan vaveyla heybesini atın
Boşa çıksın reislerin, kahinlerin, şairlerin kuvveti
Güler yüzlü olmak neydi onu hatırlayın
Ağız dolusu gülmeden taşlıkta...
İsmet Özel
Ne olursun alınma, nadanlara Fuzuli!
O zeliller yaşıyor, mütemadi bu zul'ü!
'İt ürür kervan yürür' bozulmaz hiç kaide,
Hak yerini bulacak, ötseler de fuzuli.
Bu şiir ile ilgili 92 tane yorum bulunmakta