Peygamber'in Torunu'nun (Hüseyin),
Torunu'nun (İmâm Cafer)
Torun'u İmâm Ali Rıza'nın Qabr-i Şerifleri'ne
Siyonist Saldırı...
Mescid-i Aqsa'da olsa,
Mescîd-i Nebi ya da Kâbe...
Sizin hiçbir Kırmızı Çizginiz Yok..
İmânınız yok..
"İsrail'e, Amerika'ya Öfke kustuğunu sananlar"
Sözüm size.
İmansızsınız..
Tepeniz'deki İdâre'ye En Sert Protestolar'ı gösteremiyorsanız,
Hamas, Suriye teker teker düşerken seyretmişseniz
Söz'üm size.
Lanet'im size...
Kayıt Tarihi : 15.6.2025 20:37:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Hikayesi:
Qaza'sı olmayan İbâdetler vardır... Seyredecekler için değil bu Paylaşım... Daha İyileriyle Küresel bir İsyân'a (lâ İlahe) Teşriken Tekbir edeceklere...
Ali, genç bir adamdı. Dedesi ona her zaman Peygamber'in torunlarının hikayelerini anlatırdı. Hüseyin'in Kerbela'daki direnişi, İmam Cafer'in bilgeliği ve İmam Ali Rıza'nın sabrı, Ali'nin zihninde birer efsane gibi yer etmişti. Ancak bir gün dedesinin sesi, Ali'nin zihninde yankılanan bu hikayelerden çok daha sert bir gerçeklikle sustu. İmam Ali Rıza'nın türbesine yapılan bir saldırı haberi tüm şehri sarsmıştı.
Ali, haberi duyduğunda öfkeyle doldu. Ama bu öfke sadece saldırıyı gerçekleştirenlere değil, aynı zamanda sessiz kalanlara, tepkisiz kalanlara ve bu tür olayları görmezden gelenlereydi. "Nasıl olur da kutsalımıza bu kadar kolay saldırılır?" diye düşündü. "Ve biz nasıl bu kadar sessiz kalabiliriz?"
Ali'nin kalbinde bir ateş yanmaya başladı. Dedesi ona her zaman "Gerçek iman, sadece dua etmekle değil, haksızlığa karşı durmakla da ölçülür," derdi. Ali, bu sözlerin ağırlığını o gün daha iyi anladı. Ama ne yapabilirdi? Tek başına ne değiştirebilirdi ki?
Şehrin meydanında toplanan küçük bir grup insan, bu saldırıya karşı tepkilerini dile getirmek için bir araya gelmişti. Ali de onlara katıldı. Ancak meydanda sadece birkaç kişi vardı. Çoğu insan korkmuştu ya da umursamaz görünüyordu. Bazıları ise "Bu bizim meselemiz değil," diyerek uzaklaşmıştı.
Ali, mikrofonu eline alıp konuşmaya başladı: "Bizim değerlerimiz sadece sözde mi kalacak? Kutsallarımıza saldırıldığında sessiz mi kalacağız? Eğer bugün sessiz kalırsak, yarın başka hangi değerimizi kaybedeceğimizi nasıl bilebiliriz?"
Onun bu sözleri meydandaki birkaç kişiyi harekete geçirdi. Ancak asıl değişim, sosyal medyada başladı. Ali'nin konuşması kaydedilmiş ve hızla yayılmıştı. İnsanlar yavaş yavaş uyanmaya başlamıştı. Sessizlik yerini öfkeye, umursamazlık ise dayanışmaya bırakıyordu.
Ama bu sadece bir başlangıçtı. Ali'nin mücadelesi, sadece bir türbenin savunulması değil, aynı zamanda insanların vicdanlarını uyandırma mücadelesiydi. Çünkü o artık biliyordu: Gerçek iman, yalnızca ibadetle değil, adaletin yanında durmakla tamamlanırdı.
Ve o günden sonra Ali'nin adı, inancını ve değerlerini savunan bir sembol olarak anılmaya başladı. Çünkü o, sessiz kalmanın en büyük ihanet olduğunu anlamıştı. Ve bu anlayışla hareket eden biri, asla yalnız kalmazdı.
TÜM YORUMLAR (1)