Söz Hükmünü Yitirdiğinde
Hakikat, zaman ve mekan boyutunun işlemediği alanda saklıdır! Bu nedenle hakikati açığa çıkarmak için izafi olan gerçek kavramlar kullanılır! Bir şeyin yani hakikatin tanımlanmasında işe yarayan, karşıt olarak kullanılan her ne ise o, o şeyin gerçeğidir! Gerçek de yalan da birbirine göreceli. İkisi de hakikate dairdir! Gündüz, geceyle bilinir; gece de gündüz ile… O halde gece hükmünü sürdürdüğünde gündüz yalan, gündüz hüküm sürdürdüğünde gece yalan olur! Hakikatte ise ikisi de yoktur!
Herkesin gerçeği farklıdır! Bana bir “Gerçek” söyleyin herkes için aynı gerçeklikte olsun? Bu mümkün değil! Bir noktada izafiyet gösteren bir şey genel olarak geçerli sayılsa da “Gerçek” olmaz! Yani “Hep”, “Hiç” konusundaki gibi. “Hep” istenirse, “Bazı” geçerli olmaz!
Söz, hükmünü ne zaman yitirir?
Eğer sözün hükmü gerçekte hiç olmamışsa yitirilen de ortada yoktur! Yani insanlar zaten içi boş olan sözlerle bin yıllar yol almışsa “İçi boşaldı” söylemi, de manasızdır! Zaten boş idi, şimdi anlaşıldı işte…
Hakikat ve gerçek konusu var sadece; kavramlar boş kaplardır, sen doldurursan içerik vardır! Neye ne doldurursan o vardır! İnsanlar kavramları kendi işlerine gelen şekilde doldurdu ve bin yıllarca kullandı! Şimdi baktı ki bu kavramların çoğunun içeriği ya eskimiş, ya da fazlaca değişmiş; eksiltmeler, ilaveler yüzünden içerik cıvımış, bazısı boşalmış!
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.