Söz - 2 Şiiri - Ekrem Savaş

Ekrem Savaş
139

ŞİİR


0

TAKİPÇİ

Söz - 2

Hani Şevket
Hani seninle buluşacaktık ya bir gün
Nargile akşamları vardı gideceğimiz
Endişe vardı, korku vardı
Bir tek yaşam yoktu
Ölüm vardı iki gönüllüsü olan
Bilmem hala hatırlarmısın Şevket
O gün el sıkışarak ayrılırken
Hani Konya otobüs terminalinde
Hani Ankara otobüsü hareket etmeden
Biraz önce el sıkışırken
Yemin etmiştik Şevket
Yiğit, mert olacaktık
Hani korkup kaçmakta yoktu
Delikanlılık mı şimdi bu yaptığın
Hani nargile akşamları vardı gideceğimiz
Hani tüttürecektik yaşama ya da ölüme dair
Hani bilinmeyen anlamsızlıklara demir atacaktık
Yelken açacaktık rüzgarın anaforuna
Ve hiç aldırmayacaktık geride kalan
Eşe, dosta, akrabaya
Ve arkadaşlarımıza bırakıp
Hastalık virüslerimizin tümünü
Umursamaz antikor lokositlerimizi
Hatrı sayılır genetik girdapların
Filizlenip yeşerdiği insancıl fizyolojimizle
Birlikte tümörleşen örümcek fikriyatımızı
Ocağın külleri arasındaki kömürde
Tavına getirdiğimiz hıncımızı
Öfkemizin örsünde dövecektik
Ve dağlayacaktık hançerini yüreklerimizin
Karartacaktık gece kadar nargile dumanında
Yine o nargile akşamı
O gizemli gri dumanın
Siyah beyaz fotoğrafını cekecektik
Hani Şevket
Hani onyedi şubatın tozlu çerçevesinde
En beğendiğimiz resmin
Kimyasal tepkimelerini katalizleyen
Bakteri soylarının beynimizi işgalinde
Arada bir şuurumuzu kaybedecektik
Önce fısıltılarla başlayacaktı sohbetimiz
Mum gibi eriyen uğultuların arasında
Ve Osmanlı Çarşısının elma kokusunu
Bir köşede çapraz asılı bulunan
İki adet dolma çifte tüfeğin
Hemen önündeki sedirde bağdaş kurup
Oltu taşı tespihimizi çekerken
Bir nefes nargilemizden
Bir nefeste
Titreyen parmaklarımızın arasında tuttuğumuz
Sigaralardan derin derin çekecektik
Yüzlerimizdeki buruşuk ifadeyi
Osmanlı Çarşısının tuğla duvarlarında
Görür gibi dalgın ve donuk bakışlarımızı
Kimi zaman zahiri
Kimi zaman küçülmüş, alçak
Kimi zaman şerfli, onurlu
Fakat istisnasız gerçek olan
Bir kibritlik parkinson nefretimizi
İçtiğimiz demli çayların ardından
Tazelettiğimiz kömürlerin üzerine kusarak
Mantığını kaybettiğimiz muhabbetle birlikte
Fırlayacaktık ayağa
Ve sessizliğe boğacaktı kopan
Tespihlerimizin duvarlara çarpan boncukları
Ve çekecektik fünyesini düşüncenin
Düşüncelerin düellosunu yaşayacaktık
Göz kapaklarımızın ardındaki pencereden
Fırtınalar seyredecektik
Hani Şevket
Hani o delikanlı yumruklarımızı
Son kez sıktığımızda
Helal et hakkını bile diyemeden
Sarılacaktık duvardaki dolma çiftelere
Ve kılıç edasıyla çekecektik harbileri
Bir tutam kara barutun üzerine
Göz yaşlarımızı da kurşun niyetine
Atacaktık namlunun ucundan
Geriye sadece tetiği çekmek kalacaktı
Hiç tereddüt etmeyecektik
Aceleye de gerek yoktu
Sakin bir biçimde dalgasını geçecektik
Kurşun oyunu bozana dek
Ve birimiz sobe olacaktı
O akşam bir fire verecekti şehir
Şehir Osmanlı Çarşısını konuşacak
Fakat barut dumanını nargilesinde süzen
Adamı kimseler konuşmayacaktı
Oysa adam ağlamaklı nargile akşamlarını
Oysa adam göçüp giden sabahları
Kara bir gecede solan karanfili
Vicdanının örsünde döverek
Yaptığı ZÜLFİKAR HANÇERİ
Çıkarıldığı mahkemenin
Celladının eline verecekti
Ve artık aceleye de gerek yoktu
Sakin bir biçimde dalgasını geçecektik
Bu kez oyunu ZÜLFİKAR bozacak
Ve adam sobe olacaktı
Ve istemesede hakim kalemini kıracaktı...

17 Nisan 2002
KONYA

Ekrem Savaş
Kayıt Tarihi : 31.3.2010 22:43:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

Ekrem Savaş