Soylu Şiiri - İbrahim Şahin 2

İbrahim Şahin 2
532

ŞİİR


24

TAKİPÇİ

Soylu

ADALET ZERSE
Sülo Soylu, iş hayatına geç atılmıştı atılmasına. Adı iş, astarı geçici. Öyle de oldu geçici işi. Geçici işi, Sülo’ya iş tecrübesi kazandırmadı, yeni iş ka-pıları aralamadı aralamasına; adliye kapılarını ara-ladı. Öyle bir aralık… Aralığın sonu; karanlık…

İşe başlangıcının ikinci haftası Sülo, maaş bod-rusu yerine ‘’ASLİYE HUKUK MAHKE-MESİ’’ celbini aldı.

Sülo, Asliye Hukuk mahkemesinde…
Sülo, davacı kürsüsünde, davalı kürsüsünde işve-reni kabzımal, yanında müdafi avukatı. Karşısında Hâkim, hâkimin kürsüsünün önünde zabit kâtibi.

Sülo’nun sol kolu alçıda. Sülo, patlamaya hazır bomba.
Bıraksalar bakışları ile boğacaktı kabzımalı. Yum-ruklar sıkılı, dişler kemik dişleyen köpek dişi… Bakışlar tarifsiz…

Kabzımal için sıradan iş, sıradan bir gün, sıra-dan geçen saatler… Duruşu, sakinliği; otobüs du-rağında otobüs bekleyen cinsten.

HÂKİM, katibe ilk cümleyi yazdırdı ‘’…/…../…../ günü …… saat….’te davalı ve davalının, davalı avukatının duruşmada hazır bu-lun-duğu tespit edildi. Duruşmaya başlandı.’’
Hâkim (Sülo’ya) ,’’ dava dilekçesinde yer alan şi-kâyetinizi adliyede hâkim ve tanıklar huzurunda tekrarlayacak mısınız? ’’ diye sordu. Sülo’dan ‘’ Evet.’’ Sözünü alan hâkim, ikinci sorusunu sordu,
- Olay nasıl vuku buldu?
- Sayın Hâkimim, okul bitmiş, bir müddet işsiz kalmıştım. İşsiz kalışım annem babam için bir dert olmuştu.

İlk cümle götürdü Sulo’yu ilk güne…
Sülo, adliyede değil. Sülo hâkim karşısında de-ğil. Sülo, sinema salonunun locasında.
Filmin başrol oyuncusu. Filmin senaristi. Filmin yönetmeni.
Ve fimin tercümanı. Filmi izliyor, filmi tercüme ediyordu hâkime.

EV SAHNESİ
(Kahvaltı sofrası, yer sofrası, peynir zeytin, yumurta, domates vs. Baba, anne, iki erkek çocuk 18 yaş 25 yaş)

Annesi, çayları dolduruyor, dönüp dönüp büyük – Kendisi- oğluna bakıyor. Babası yemekle meş-gul...
Annesi,
- Bu çocuğun sonu ne olacak?
Babası,
- Allaha şükür okulu bitirdi. Sağlığı yerinde.
- İş diyorum, iş.

Sülo,
- Okul dedeniz okudum. Yaşıtlarım oynarken sokağa çıkarmadınız. ‘’Oku! , Oku! ’’ dediniz. Sonuç bok.

Babası, ‘’Oğlum bak, üçyüz bin atanamayan öğretmen var. Her birinin ayrı ayrı derdi var. Ev derdin yok, aş derdin yok şükret haline. Biz zamanında daha kötüsünü gördük. Bir iş buluruz elbet. Bunları dert etme. Okuma ümidi ile gidip milyonlarca genç kurşuna dizildi. Hapse atıldı.

Sağ dediler, sol dediler kardeşi kardeşe kur-şunlattılar. Sağcı olduysan suçlu oldun, solcu ol-duysan suçlu oldun. Necdet Adalı’yı solcu diye astılar, peşinden Mustafa Pehlivanoğlu’nu sağcı diye astılar. İkisi de bu vatanın evladıydı. Hayat-larının baharında solduruldular. Her ikisinin de daha bıyıkları terlememişti. Tek suçları, suç elbiseleri bedenlerine uygundu.

Sokağa çıkamadığımız günler oldu. Çocuğunu okula işe gönderen her babanın içinde çocuğunun ölüm haberini alma korkusu yatardı.

Benim zamanımda televizyon da yoktu. Radyolar vardı pilli. Pilli diyorum. Pil iki günde biterdi. Her babanın kulağı radyodan gelecek ölüm haberinde idi. Pil bittiği zaman evine ekmek almaz önce pil alırdı. Ben bunları babama yaşattım, sen bana yaşatmadın.

Annesi,’’Komşu Ayşe, kabzımalcıda çalıyor. O, demişti, patronu hesap kitap işlerine ba-kacak eli kalem tutan birini arıyormuş. Ona bir söylesem diyorum.’’
Babası,
- Söyle, olursa olur. Olmazsa başka işe ba-karız. Ne yarınlar biter ne ümitler.

Kahvaltı biter, Anne sofrayı toplar. Anne, Kom-şu Ayşe Hanım’a oğlu için patronu ile görüşmesini söylemeye gider. Ayşe Hanım’ın kapısını çalar. Ayşe Hanım kapıyı açar,
- Durdane, ben de hemen çıkacaktım. Gel hele içeri, hayırdır?
- Ben içeri girmeyeceğim. Patronun Hesap- kitap için adam arıyorsa, benim oğlan okumuş çocuk. Bir söylesen de benim çocuğu işe koysak.
- Senin oğlandan iyisini mi bulacak, ben he-men söyler sana akşama haber getiririm.

Komşu Ayşe işe, anne evine yol alır.

Annesi bir koşu eve gelir babasına,
- Ayşe Hanım, ‘’Patron senin oğlandan iyisini mi bulacak, ben söyler akşama haber getiririm.’’ dedi.
- Hayırlısı. (Ayağa kalkar ceketini giyer kapıya yönelir.) Ben kahveye gidiyorum.

Sülo,’’ Ben de dolaşmaya çıkıyorum. Otur otur, ev üstüme geliyor.’’diyor.
Annesi, ‘’Çık oğlum, gençsin, dolaş. Ben de bulaşıkları yıkar, evi süpürürüm. Annenin işi belli ardından yemek…’’ diyor.

Sülo, saniyede filmin herbir sahnesini tekrar tekrar yaşıyor…

KABZIMAL SAHNESİ
(Yazıhane, Kabzımal Ayşe Hanım, Patron masada oturur, telefon görüşmesi yapmakta, Ayşe Hanım telefon görüşmesinin bitmesini bekler, ayakta.)
Ayşe Hanım,
- Bahri Abey, bizim komşunun bir oğlu var. Önüvörsiteyü bitürdü. İşki kumar neyim bilmez, yalan heç bilmez. Tam sizin aradığınız adam.
- Yarın gelsin, bir de ben göreyim.
- Gör, gör valla peşman olmayacağn.

Görüşme biter, Ayşe Hanım patronun oda-sından çıkar. Dışarıda işçileri taşıyacak kom-yonete doğru ilerler.

Ayşe Hanım, diğer işçiler kamyonete biner. Sebze toplamak için tarlaların yoluna düşer.
Filmin ilerleyen sahnesinde,
EV SAHNESİ
ANNE (DURDANE)
Mutfakta bulaşık yıkıyor.

Baba, kahvenin köşesine tek başına oturmuş gazete okuyor.

Sülo, yol boyu bir taşın üzerine oturmuş, dereye çakıl taşı atıyor.

TARLA
Kadınlar, sebze topluyor, kasalar doluyor, kam-yonete yükleniyor.

EV SAHNESİ
Akşam olmuş, Sulo kardeşi, annesi, babası yer sofrasında yemek yemektedir.
Kapı çalınır gelen Ayşe Hanım,
- Senin oğlanın işi tamam. Yarın Patron bek-liyor.

Annesi (Durdane) ,
- Sağolasın, Ayşeciğim. Bu iyiliğinin altında kalmayacağım. Oğlan işe başlasın maaşını bi alsın seni göreceğim.
- O nahıl söz kız Durdane, senin oğlun benim oğlum, duymamış oluyum. Beni lafa tut-ma, daha eve varıp sofra hazırlayacağım. Haydi, hoşca kal.
- Güle güle, Ayşeciğim. Sağ ol. Allah ne muradın varsa versin.

Durdane, içeri girer. ‘’Şu Ayşe gibisi yok. Bi dediğimi hiç iki etmedi. ‘’
Babası,
- Allah eksik etmesin.
Sofra toplanır. Çaylar içilir. Yatmak için herkes odasına çekilir.

Sülo, filme ara verir ikinci cümlesini söyler.

Kabzımalın gözüne bakarak ‘’ Ertesi gün sabah, İş görüşmesi için gittim.’’
Filmin yeni karesinde artık kabzımal yer almak-tadır.

KABZIMAL SAHNESİ
Yazıhane, Patron, Sülo. Patron Sülo’yu bakışları ile süzer. Sülo’ya,
- Demek, üniversite bitirdin.
- Evet.
Kabzımal, ‘’Burada günlük hesapları tutacaksın. Tartı, alınan mal, ödenecek ücret gibi. Hepsi basit. Bugün işi tanıman için işçilerle birlikte git. Ürünün toplanışını, kasalanışını, taşımasını yakın-dan tanı. Yarın da burada gelen ürünlerin tartısını yaparak tek tek kayıt edeceksin.
Sülo,
- Anlaşıldı Efendim.
- O zaman buyur, araba gitmek üzere sende işçilerle birlikte git.
Bahçede kamyonet. Kamyonette kasalar. Kasa üstüne binenler, kasayı kucaklarına alanlar… Sülo şaşırır,
- İşçiler böyle mi gidiyor?
Kabzımal,
- Onlar kendi tarlalarına eşeğe binerek gider-ken ben atlarına araba vermişim.
- Bu araba mı şimdi?
- Araba değil de … Töbe, töbe… Marabanın altına makam arabası mı çekecektim.
- İyi, ama bunların can güvenliği…
- Merak etme onlar senin gibi muallim çocuğu değil. Götleri, taşa, toprağa, çalıya, çırpıya otur-maya alışkın.
- Köylü, maraba, muallim, muallim çocuğu, o çocuğu, hepsi aynı canı taşımıyor mu?
- Bak delikanlı, yanımda çalıştırdığım kişinin bana akıl vermesine, hesap sormasına, sözüme karşılık vermesine tahammülüm yok. İlk günün di-ye sesimi çıkarmıyorum. Bu sözleri çalışan biri söylemiş olsaydı kıçına tepiği çoktan yemişti. Sen, arabaya biniyor musun, binmiyor musun?
- Bize okullarda, söze kıça tepikle değil, söze sözle karşılık vermeyi öğrettiler, bir de susma-mayı.
- Sen arabaya biniyor musun, binmiyor mu-sun?
- Arabaya biniyorum. Çalışmaya mecbur oldu-ğum için değil, susulmaması gerektiğini göster-mek için.

YOL SAHNESİ

(Kamyonette 10 kadın işçi, önde Sülo, Şoför)
Kamyon taşlı topraklı yolda ilerlerken kadınlar kasa üstünden oturduğu yerden yarım metre sağa sola sallanır. Düşmemek için birbirinden destek alır. Sülo, önde kendi kendine konuşur. ‘’ Çalı-şan ayrı dertte, çalışmayan ayrı dertte… Bu nasıl bir dünya? ’’

İşçiler bahçede, ağaçlara dağıldılar.O yaşlı kadın-ların yolda yürüyebileceğine bile imkân vermeyen Sülo ağaca tırmanışlarını görür, şaşkına döner..
Sülo, Ağaçtan inen, ağaca tırmanan, kasalarda boşaltma yapan her kadına yanaşır konuşmaya çalışır.
-Günde kaç sat çalışırsınız?
— Güneş doğmadan geliriz, akşam namazına eve varırız. Okumuş çocuksun, saati de sen hesapla.
Sülo, kendi kendine hesap yapar. ‘’ Nerden baksan 12- 15 saat’’
- Yöymeğeniz kaç para?
- 30 kağat.
Konuştuğu işçi ağaca tırmanmıştır. Sülo kasaya yönelen kadının peşinde
- 30 Lira ücret, size yetiyor mu?
Yetmese ne yapalım evlat. Bu yaştan sonra bize kim iş verir. Evimize iki ekmek alır, çocukla-rımıza üç beşi harçlık veriyoruz. Ele güne muh-taç etmiyoruz. Buna da şükür.

Sülo, başka kadının peşinde…
- Siz çalışıyorsunuz, kocalarınız ne iş yapar?
Onlar evin işini yapar. Ahırdaki inek, kümesteki tavuk, kedi köpek hepsi adam ister. Kocalarımız da onlara bakar. Yeri gelir yemeğimizi yapar.

Sülo, kendi kendine ‘’Görünmeyen kadın erkek dayanışması… Görünse kim bilir gizli örgüt, ey-leme teşebbüs bilmem ne derler? ’’

DÖNÜŞ
Kamyonet yüklenir. Kadınlar boş buldukları yere oturur. Kadınlardan bir tanesi yüksekte bulu-nan kasanın üzerine oturur. Kadınlardan biri,
- Kız aşağı otur, araba çok sallar.
- Kız, sallarsa sallar bu yaşta çocuk mu düşü-receğim.

İşçiler durumlarından memnun. Sülo’nun aklı-na patronun sözü gelir. ‘’Onlar senin gibi muallim çocuğu değil. Götleri, taşa, toprağa, çalıya, çırpıya oturmaya alışkın.’’

Kamyonet boşaltılır, işçiler evlerine dağılır.

Sülo, üçüncü cümlesini hâkimin gözünün içine bakarak söyler ‘’Birinci gün böyle geçti. Akşam eve gittim.’’

Filmin yeni sahnesi girer devreye.

EV SAHNESİ
Sülo, eve eve girer. Baba televizyon izlemektedir. Televizyonun sesini kısar. Oğluna,
- Anlat bakalım oğlum, yeni işin nasıl geçti.
- Bok.
- O nasıl söz oğlum, hele bir anlat nasıl bok?
- Patron bok oğlu bok.
- Nerden anladın, bok olduğunu?
- Yaşlı zavallı kadınlara köpeğine verdiği de-ğeri vermiyor.
- Sana bir şey yaptı mı onu söyle.
- Bok olması için bana bir şey mi yapması ge-rekiyor?
- Elbet değil de, sen onun düşüncesini değiş-tiremezsin.
- Baba sen değil miydin, bireyin kendi mut-luluğunu düşünmesi egoistlik olur diyen?
- Demiş miydim?
- Demiştin ya.
- O zaman şimdi başka bir şey söylüyorum. Bir şeyi değiştirebiliyorsan değiştireceksin, değiş-tiremiyorsan, susacaksın. Duyduğunu, duymaz-dan, gördüğünü görmezden geleceksin.
- Duyduğumu duyacağım, gördüğümü göre-ceğim, doğruları söylemeye devam edeceğim.
- Karar verecek yaştasın. Ben yapma desem de sen bildiğini yapacaksın. Nasıl doğru biliyorsan öyle yap. Şunu da iyi bil, hep ben dediğimle, sen yaptığınla kalacaksın.

Sülo, savunmada dördüncü cümlesini kab-zımalın gözünün içine bakarar söyler’’Ertesi gün, yazıhanede çalışmaya başladım.’’

Filmin yazıhane sahnesi girer devreye.

Sülo, verilen listeleri düzenliyor. Dosyalıyor. Akşama yakın. Gelen kasaları tek tek tartıyor. listeleri tutuyor.

Sülo sakin ifadelerle beşinci cümlesini söyler ‘’Bir müddet böyle çalıştım.’’

Kesintisiz ilerler filmin kareleri…

Sülo, çalıştığı yerin bahçesinde…
Bahçede tek sıra olmuş işçiler.
Sülo tek tek haftalıklarını verir ellerine.

Hâkim müdahale eder,
- Bırak detayı. Olay anına gel.
- Olay anı işçilere ikinci hafta ücret ödeme günü oldu.

Filmin can alıcı sahneleri…

PATRONLA HESAPLKAŞMA

Patron, Sülo’yu karşısına almış emir veriyor,
- Bu hafta ödemelerde sıkışığız. Sen işçilere son yüklenen kamyonun Standardın üstünde GDEO tespiti yapıldığı, o nedenle İstanbul’dan geri çevrildiğini, boşuna bir de nakliye parası ödendiğini, bunun sonucu ödeme yapılama-acağını söyleyeceksin.
- İşçiyi karın tokluğuna çalıştırıyorsun. Üreticiden yok pahasına alıyorsun. Utanmadan üç kuruş ödemeye kılıf uyduruyor, benden şeref-sizliğine ortak olmamı istiyorsun. Ben bunca yıl şerefsizliğe ortak olmak için okumadım. Şeref-sizlik teklifine hayır demiyorum. İşçilere hakkında dava açtıracağım. Onlar açmazsa ben açacağım.
- Dünkü çocuk bana şerefsiz diyemez. Senin şerefine de açacağın davayı da……...
(Tekme tokat dalar. Düşmeden kaynaklı Sülo’nun sol kolu kırılır.) Şimdi git dava et.

Sülo, bahçeye çıkar. Bekleyen kadınlara tek tek, ‘’Bu şerefsiz paranızı ödemiyor. Dava açacak mısın? diye sorar. Her sorduğu kadın sırtını döner, uzaklaşır.
Sülo,
- Davayı tek başına ben açacağım. Bu şerefsize gününü göstereceğim.

Sülo, altıncı cümlesini söyler,’’O gün önce has-taneye, sonra eve gittim.’’
Filmin yeni perdesi…

EV SAHNESİ
Sülo’nun hiddetli eve gelişini gören baba,
- Sen söylemeden ben söyleyeyim, işten atıl-dın değil mi?
-Atılmadım. Şerefsiz işçiye para ödememek için beni yalanına ortak olmamı istedi. Herkese dava açmasını söyledim. Kimse oralı olmadı. Yarın davayı ben açacağım.
(Baba alçıdaki kolu sonradan görür)
- Boktan, oğlum. Sonuç çıkmaaaz. Yediğin dayak sana kâr kalır. Gör bak, tek şahit bula-mayacaksın. İşçiler adına da hiçbir şey yapamaz-sın.
- Çıkmasın. Şerefsizin yaptığı yanına kâr kalmasın.

Ertesi gün Sülo adliye yolunda.

Sülo, adliyeye dosya ile girer, dosyasız çıkar.

Sülo, yedinci cümlesini söyler, ‘’ Davayı açtım. Önüme gelen boktan! ’’ dedi.

Filmin boklu kareleri…

Sülo,’ya adliye çıkışında. Bir ayağı olmayan bastonlu biri,
- Hayırdır genç, dava mı?
- Şerefsizin birini mahkemeye verdim.
- Boktan.

EV SAHNESİ

Sülo, babasına,
-Şerefsizi mahkemeye verdim.
- Boktan.

Perdesi kapanır filmin…

Sülo, ‘’ İşte hâkim Bey, ben alacak peşinde değilim, o yoksullardan çalınan emeğin, kırılan kolumun hesabını sormak için bu davayı açtım. Kolum görüldüğü gibi, kırık raporu dosyamda mevcut. Karar sizin.’’

HÂKİM, kabzımala söz verir.
Kabzımal,
- Sayın Hâkimim, ben kaç yıllık iş adamıyım. Daha bir işçi alacağım var demedi. Dedirtmem de.

Söyledikleri iftira. Çok görmemek gerekir. Daha toy. Aklınca beni korkutacak para sızdır-acak. Biz öyle her dedikoduya pabuç bıraksaydık bugünlere gelemezdik. Dövülme olayına gelince malum çalışanlar karı- kız. Kızın birine laf mı atmış, parmak mı atmış tam anlayamadım. Yoldan gören biri namus meselesi belleyip buna saldırmış. Yetişmeseydim öldürebilirdi. O kişi elimden zor kurtuldu, kaçtı. Kim olduğunu bilmiyorum. Tekrar görsem tanımam bile.
Sülo
- Şerefsizlik gördüm de bu kadarını görme-dim.
Kabzımal,
- Bakın Hâkim Bey, toyluğuna vererek haka-retine bile tepki göstermiyorum.

KARAR:
Yaz kızım,
Gereği düşünüldü.
Sülo Soyluoğlu’nun kim tarafından dövüldüğünü şahitlendirmesi için yeterli süre verilmesine Davalı …………………………’nın tutuksuz yargılanmasına, Duruşmanın…………gününe ertelenmesine karar verilmiştir.

Çıkışta, mübaşirden daha duyarlı, daha meraklı daha bilgili engelli – Sağ ayak kalçadan kesik- her adliyeden çıkana yaptığı yorumu bu kez süloya yaptı ‘’ Haklıyışmışım.’’’ dercesine. Sülo’nun gözünün içine bakarak’’Boktan oldu değil mi? ‘’
Her dava çıkışında boktan olduğunu bilen Engellinin nereden bildiği Sülo’da bir endişeye yol açar. Adliyede farkında olmadan tek sıcaklık duyduğu meçhul kişi...

Davanın ikinci duruşma günü gelmeden Sülo yine adliyede, yine hâkim karşısında.

Mekân aynı.
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Davacı aynı.
Hâkim aynı
Kâtip aynı.
Davalı başka.
Dava gerekçesi başka.

Sülo, Patron, Savcı, Hâkim, kâtip (Sülo’nun bir ayağı alçıda)
HÂKİM: (Sülo’ya)
- Olay nasıl oldu?
SÜLO,
- Kabzımal işinden kovulmuştum… İş arıyordum. Gazetede bir ilan gördüm. Başvurdum ve işe başladım.
İlk cümleden sonra Sülo locadaki koltuğuna kuruldu, başladı filmi baştan sarmaya…
Mekân,
Yer altı karanlık bir oda. Üç Tezgâh (masa) Tezgâhta kot. Her tezgâhta bir işçi. İşçilerin e-linde kompresör tabancası… Tabanca toz püskürtmekte. Tozdan işçiler birbirini görme-mekte… Alarm çalar. Üç işçi koşarak arka bahçeye kaçar. Bahçede başka odalardan kaçanlar toplanır. Yaşları yirmiyi geçmeyen çoğunluğu çocuk toplam 30 kişi.
Sülo’nun yanındaki işçi (Kesik kesik nefes alarak konuşur) Sülo’ya,
- Sen yenisin, galiba…
- Bugün başladım.
-Akşamı bekleme, hemen kaç.
- Neden?
- Bu iş yerinde çalışan bir yıl çalışır. Bile-medin iki. Taş çatlasın üç. Burda üç yıl çalışan sadece ben varım.
- Sebep?
- Ölüm.
- Nasıl?
İşçi (Kesik kesik nefes alarak konuşur,)
- Bak anlatayım. Nefes almakta zorlandım. Doktora gittim. Karaciğer dedi. İlaç verdi. Nefes alışım daha da zorlandı. Tekrar doktora gittim. Akciğer dedi. İlaç verdi. Nefes alışım daha da zorlandı. Meslek hastanesine sevk ettiler. Hastalığım ‘’Meslek hastalığı’’ymış. Tedavisi yokmuş. Adı da ‘’ "silikozis’’miş. Sebebi para kazanırken soluduğumuz tozmuş. Ciğerimizi sattığımızı, ben üç ay önce örendim.
- Niye çalışıyorsun, o zaman?
- Öleceğim kesin. Evde oturup ölüm bekle-mektense çalışayım belki bir iki maaş fazla alırım. Çocuklarıma katkım olur, yardıma muhtaç kal-mazlar dedim.
- Sadece bu hastalık sende mi var?
- Bu ve benzeri iş yerinde çalışan herkeste aynı hastalık var. Ben burada elli ölüme şahit oldum, olmadıklarım da evlerinde ölüm bekler. Türkiye’de ölen sayısı on bini geçmiş diyorlar.
- On bin, korkunç bir rakam.
- Korkunç olsa ne yazar. On bine yüzler, binler eklene eklene olur yirmi bin. (Çevresindeki çocukları gösterir.) Bak, bu çocukların çoğu Su-riyeli, Moldavalı. Hiçbirinin annesi babası ço-cuklarının burada çalıştığını bilmez. Bu çocuklara ‘’Silikozis’’i anlatamazsın. Bir tabak yemek onlar için bayram. Yatacak yer bayram. Hepsi burada yatar. Bir yatakta on kişi…
- Onlardan ölen oldu mu?
- Kaçını sayayım. Öleni akşam bir çuvala koyarlar, atarlar denize.
GAZETE:
‘’KIYIDA KİMLİĞİ BELİRSİZ BİR CESET BULUNDU. KİMSESİZLER MEZAR-LIĞINA DEFNEDİLDİ.’’

İşçi,
- (Çocukları gösterir.) Dikkatli Bak! Hiç biri düzgün nefes alamıyor. Çalışabildiği güne kadar burada çalıştırılır. Çalışamaz duruma geldiyse ölürse denize atılır. Ölmemişse hastahane kapı-sına.

Geçen gün, nefes almakta zorlkanan üç çocuk, ben ve patron hastahaneye kadar birlikte gittik.. Üç çocuk, arabadan patron eşilğinde indi, hastahane kapısına kadar birlikte yürüdüler. Çocuklar hastahane kapısından içeri ilk adımını atarken, patron son kaçışın son adımını attı, geçti direksiyonun başınına, eli kontakta, ayağı gazda… Kaçış o kaçış…
- Bu iş yerinde teftiş yok mu? Alınacak hiç mi önlem yok?
- Biraz önce alarm niye çaldı sanırsın. Alarm teftiş. Mekân boşalır. Girişe ‘’Kiralık İşyeri’’ levhası asılır.
İşçinin konuşmasını peş peşe öten düdük sesi bozar.

İşçi,
- Düdük sesi; işbaşı demek. Ben iş başı. Sen, beni dinle, benden bir şey duymadın, gör-medin doğru evine.
- Burada kalacağım. Yaşananlara tanıklık ede-ceğim.

Sülo, loca koltuğundan hâkime göz atar. Hâkim uyudu uyuyacak… Sülo’nun ikinci cümlesini kâtip yazar ‘’Çalışmaya karar verdim ve çalışmaya devam ettim. Kumlamada bir müddet çalıştım. Bir kez daha alarım çaldı. Ben hemen tabelaya koştum.’’

Filmin sahnesi devreye girer,

KİRALIK İŞYERİ

Alarım çalar. Alarım peşpeşe… Acil durum uyarısı – Müfettiş kapıda acil önlem.- demekti.

Çalışma alanını ilk terkeden Sülo, yaptığı ilk iş ‘’ KİRALIK İŞYERİ’’ tabalasını indirmek, yerine ‘’ÖLÜMHANE’’’ tabelasını asmak.

İşçiler deprem, yangın tatbikatından daha dene-yimli, daha hızlı. Emirsiz komutsuz saniyesinde tezgâhlar boşaldı.

Patron yaşından bir on yaş daha gençleşti. Ma-roton koşusunun lideri azmi ile erişti faprikanın yol girişine. Kaptı müfettişin çantasını elinden, buyur etti müfettişe kırmızı halıyı gösterircesine yola. Müfettiş, patron üç adım, beş adım attı, atacak… Müfettişin gözü tabelada ‘’ ÖLÜMHANE’’

Müfettiş alışık olmadığı, hazırlanmadığı ilk so-ruyo sebepsizce sorar,
- Bu ne?
- Efendim, kapalı olduğunu gördüğü halde günlük yüzlerce kişi iş isteğinde bulunuyor. Söz anlatamadım. Bu yazı işime yaradı. Okuyan geri dönüyor.
- İlginç.
Müfettiş, iş yerinin hangi kapısını açmışsa içerisi boş. Çalışanın olduğunu belgelemeye bin şahit ister.

İşyerin tek açık alanı yazıhane. Malüm orası da patrona ait. Patron bir nevi bekçi. Patron iş yerini kiraya verecek.

Müfettiş, gördüklerini, tespitlerini tutanağa yazar. Tutanak kusursuz. Patronda izeti ikram eksiksiz.

Teftiş kusursuz, patron gönül rahatlığı içerisinde müfettişi dış kapıya kadar uğurlar.

Alarım çalar, bu alarım ‘’ Üsküdara giderken’’ edasında. ‘’ Teftiş bitti, işçiler işbaşına! ’’

İişçiler iş başı.

Bu defa alarım çalmıyor, Patron oda oda kendisi koşuyor. Yemekhanede toplanmalarını emrediyor.

İşçiler yemekhanede toplanmış, patron esip gürlüyor,
- ‘’ÖLÜMHANE’’ yazısını kim asmışsa çık-sın. Doğrusu yazı çok işime yaradı. Asana bir ma-aş ödül vereceğim.
Sülo, üçüncü cümlesini yazdırdı’’‘’Benim.’’ diyemezdim. ’’ Benim’’ desem, dönen dolabın bir parçası olacaktım. Sonra yemekhanede çalışmaya başladım.

Bir gün telefon geldi.’’

Sülo, filmi sarmada,

Yemekhanenin telefonu çalar. Arayan patron.
- Özel misafirimiz var özel bir sofra donat.
- Anlaşıldı efendim.
Müfettiş son model bir araba ile gelir. Patron kapı-yı açar. Birlikte yemekhaneye giderler. Masa do-natılmış.

Sülo, dördüncü cümlesini yazdırdı’’ Patronun konuşmasına kulak misafiri oldum.’’

Sülo Loca koltuğunda, eli kumandada…

Sülo, masaya yakın direk ardına gizli konuşmaları dinler. Patron dinlenildiğinin farkında değildir.

Patron müfettişe,
- Nasıl efendim? Arabayı rahat buldunuz mu?
- Teftiş araya sıkıştı. O nedenle evden arabaya bindim gözümü burada açtım. Doğrusu arabadan bir şey anlama fırsatım olmadı.
- Siz dert etmeyin efendim. Araba bir hafta sizde kalsın, hatta bir ay.
Sülo beşinci cümleyi yazdırdı ‘’ Teftişte bağış-lanan son model bir araba.’’
Savcı, hâkime, hâkim avukata döner bir birinin kulağına bir şeyler söyler.
Sülo,
- Sanırım bu konuşmanın içeriğini siz de anladınız.
HÂKİM
- Tam olarak anladığımız söylenemez. Duruşmaya 10 dakika ara veriyorum.
Hâkim, patrona bakar, kaş göz parmak işareti. Önden Hâkim, avukat çıkar, Peşinden patron koşar. Salonda Hâkim patronun kulağına bir şeyler söyler. Patron başı ile kabül onayı belirtir.
DURUŞMA BAŞLAR
-HÂKİM (Sölo’ya) ,
- Fazla uzatmadan sonuca gel.

Sülo,
Alarm olayına kafayı takmıştım. Alarmı devre dışı bırakacaktım. Önce keşfi yaptım.
HÂKİM,
- Bırak keşfi, devre dışı bırak.
- Köpek müsaade etmiyor.
- Vaz geç?
-Vaz geçmedim, efendim.

Sülo, filmin karelerinde.

İş yerine uzanan yol yolun 600- 700 m başlan-gıcında bekçi kulübesi. Bekçi uykuda… Sülo Köpeğe kemik fırlatır. Köpek yalamaya başlar.

Sülo,
- İşte Hâkim Bey, böylece ne kadar karak-terimle bağdaşmasa da hayatımda ilk kez rüşvet verdim.

HÂKİM,
Köpeğin rüşveti olmaz sen alarma geç.
Sülo,,
- Geçiyorum.

Köpeği geçtim. Kulübeden iş yerine giden kablolardan birini pense ile kestim.
- Sonuç?
- Sonuç bir gün SSK’dan geldiler.
Bekçi girişinde bekçi her zamanki gibi alarm düğ-mesine bastı. Alarım çalmadı. Müfettiş arcı ile içeri girdi, daha arabadan inerken patronla göz göze geldi. Patron şaşkın, işçilere kaçın deme fırsatı bulamadı. Müfettiş tek tek çalışanların kimliklerini topladı.
Müfettiş kimliklerle birlikte patronun odasına girdi, Çalışanların SSK girişini istedi. Patronun alışık olmadığı istek. Patron cevap vermedi. Mü-fettiş raporunu tuttu.
HÂKİM,
- Bütün bu olayların seninle ilgisi ne?
- Efendim patron, önce bekçiyi suçladı. Alarmın devre dışı olduğunu öğrenince beni aldı karşısına,‘’ Bugüne kadar bu iş yerinde böyle bir şey olmadı. Bu gün oldu. Bu gün de sen varsın diye oldu. Nasıl yaptın, niçin yaptın? Hemen söyle! Yoksa senin ananı……….’’ der demez ‘’Ben yaptım. Bugüne kadar anasını belle-diklerinin yerine ananı bellemek için yaptım.’’ dedim. Son cümle patronun zembereğini boşalttı. Patron tekme, yomruk Allah ne verdi ise bana verdi. Ben de aldım. Ayağım kırılınca fazlasını alamadım, kendisi de fazlasını vermedi.
HÂKİM (Patrona) ,
- Dövdüğünüz doğru mudur?
- Efendim, anlattıkları baştan sona senaryo. Duymuşlar, iş adamıyım. Yolda giderken arabamın önüne yatıyorlar. Çarptı. Dava… Sokakta dayak yiyorlar, iş adamı dövdü dava... Arabamdan inmeye korkar oldum, yerde karıncaya basarım, karınca davacı olur diye korkudan. (Burnunda sinek dolaşır, burnunu göstererek) bakın sineğe git diye-miyorum, davacı olur diye. Ben her zaman Yüce Türk Adaletine sığınmışım. Adaletinize sığınıyorum Hâkim Bey. Gence de para veremem ama ünlü film yönet-menleri tanıdıklarım var, rica eder bir rol bulurum.
KARAR:
Yaz kızım,
Gereği düşünüldü.
Davalı, Sülo Soyluoğlu’nun iddealarını belgelemesine, şahitlendirmesine, belge ve şahit bulması için yeterli süre verilmesine, dava için üç ay sonrasına gün verilmesine, davalı ……………..’nın tutuksuz yargılanmasına karar verildi.

Sülo, iki iş, iki adli deneyim yaşadı. Davanın ilerleyen sürecinde tek bir cümlelik karar yazıldı ‘’ Suçlamanın mesnetsiz olduğu kanaatına varıldı, davanın beraatına karar verildi.

Dosyanın biri kapanmadan bir yenisi açıldı.
Sülo, Hâkim karşısında.

Mekân aynı,
ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ
Davalı aynı.
Hâkim aynı.
Kâtip aynı.
Davalı farklı.
Sülo’nun kırılan uzvu farklı. Sülo’nun bu defa kafası sargıda. İçindeki kırık sargıdan gözükmü-yor. Beyindeki hasar Sülo’nun sarfettiği cümle-lerde gizli.

Sülo, davacı, sülo davalı, süla tanık…

Bu davada Sülo, davacı. Hâkim bir an karıştırır, Sülo’yu tanık sanır, Sülo’ya tanık yemini ettirir,
- Doğruları söyleceğine namusun üzerine ant içer misin?
- Doğruları söyleyeceğime namusum üzerine ant içerim.
Hâkim aynı soruyu davalıya sordu,
- Doğruları söyleyeceğime namusum üzerine ant içerim.
Sülo, söz almadan atıldı,
-Namussuzlar nasıl olurda namus üzerine ant içebiliyor. Ben, bu adam namussuz diye dava açmışım. Namussuzun ilk cümlesi namus.’’
Hâkim, ‘’Bu sana bir uyarı olsun, söz almadan konuşma, konuştuklarına dikkât et, konuştuk-ların hakeret içeriyor. Hakeretten içeri attırırım seni.’’
Sülo ‘’ Namuslular içeri tıkıldıkça, namussuzlar kol geziyor dışarda.’’
Hâkim, ‘’ Savunmanı almadam dışarı atacağım. Savunmana başlayacaksan başla! ’’

Sülo, işvereninin gözünün içine baktı, gördüğü göz değil. Beyninin arka köşesindeki namussuzluk dosyaları perdeledi gözlerini. Hâkimin gözünün içine baktı, beynin ön duvarına yazdı ‘’ Bu dava da boktan olacak, Hâkim bu namussuzun da namusluğuna karar verecek.’’
Sülo, savunmasının ilk cümlesini söyleye-bildi ‘’ Köyümüze yeni bir ocak açılacağını duyduk.’’

Sülo’nun, birinci cümlelesi ile ikinci cümlesi arasını beynin arka köşelerinde yer alan dosyalar doldurdu.

Dosyalar film şeridi… Gözleri sahne… Film başlıyor…

KÖYE OCAK AÇILIYOR

İlk müjdeyi muhtar veriyor. Köy halkını kahve-haneye toplamış,
- Köyümüze yeni bir iş kapısı açılıyor. Gençlerimize iş… Gençlerimiz babalarından siga-ra parası istemeyecek. Evlerine ekmek götürecek.
Gençler,
- En büyük muhtar, bizim muhtar!
Söz, oy kullanma yaşına geldiğimde oylar senin.

Sülo, ikinci cümlesini yazdırdı ‘’Köyde tek karşı çıkan dedem olmuştu.’’

Film kesintiye uğramaz…

Rıza Dede,
- Oğul, ocaklar sönecek, kızlarımız dul kala-cak. Köy, bize mezar olacak.
Gençler,
- Sen, sus moruk! Muhtardan eyi mi bile-ceğen.
Muhtar,
- Gençler doğru söylüyor. Gençlerin ekmeğiy-le oynamayalım.

OCAK AÇILIŞ TÖRENİ
Kurbanlar kesiliyor, davul zurna çalıyor…
Sülo, üçüncü cümlesini yazdırdı ‘’ Dede sözü dinlemedik. Hesap kayıt işi diye işe başladım. Sonra bütün ayak işlerini de ben yaptım.’’

Film hızlı taramada…

Ocak açılmış, işçiler belirlenmiş, iş başı yapıyor.

Kazmalar vuruluyor, çıkan toprak, taş. İiçilerden biri kazıyor, biri kürekle el arabasına dolduruyor, biri el arabası ile taşıyor.

Her el arabası toprakta, açılan oyuk bir karış derinliyor, bir karış ilerliyor. Dökülen her el arabası toprakta tümsek bir yumruk genişliyor, bir yumruk yükseliyor.

Açılan ocak girişi bir adam boyu yükseldiğinde, bir adam boyu ilerlediğinde kalaslar dikiliyor, üstüne tahtalar çakılıyor; emniyet kemeri oluşturuluyor.

Tünel bir adam boyu yükseklik, günlük bir adam boyu ilerleyiş.

Kömüre erişiliyor. Kazmayı kömüre ilk vur-manın sevinci, kömürü ilk arabaya doldurmanın sevinci tadına varmadan feryada dönüştü. Feryat ilk kurban verilmişti. İlk göçük, ilk ölü..

Göçükde değildi doğrusu, tavandan bir taş par-çası düşmüştü işçilerden birinin başına. Taş küçük acı büyük. Adı; maden kazası.
Kazmalar, kürekler bırakıldı. Kalaslardan tahta-lardan bir sal çakıldı, sala yatırıldı ilk kurban. Sal alındı omuzlara…Musalla taşı… Toprağın bağrı… Ardından bir ‘’El Fatiha…’’

Ertesi gün gazelerde büyük puntalarla:
‘’ MADEN OCAĞINDA TETBİRSİZLİK CAN ALDI’’
‘’ Basit bir önlemin alınmaması bir cana mal ol-duğu acı gerçekle ortaya çıktı. Yeni açılan Maden Ocağı’nda işçilerin kask kullanmadan çalışmalarını sürdürdüğü esnada tvanan düşen küçücük bir taş parçası ne yazık ki bir işçinin ölümüne yol açmıştır.’’

İlk ölü. Çalışma esnasında, kafasına tavandan taş düşme sonucu öldü.
Salda ocaktan çıkartılıyor. Cenaze namazı. Mezara defin.
GAZETE MANŞETİ
Yeni açılan ocakta işçiler koruyucu kask takmadığı için bir kişi ölmüştür.
Sülo filmin tesirinde savunma cümleleri sertleşiyor ’’Bu şerefsiz beni çağırdı. Oğlum, gazete kask diyor, git Ankara’nın altını üstüne getir. Bul getir, dedi. İtiraz ettim.’’
Film’den,
Sülo,
- Ocağın işletmecisi, gazete mi? Siz mi?
- Emri kim veriyor?
- Bana siz, size gazete.
- Çok konuşma, al şu parayı (Para verir.) şu da arabanın anahtarı. Düş yola.

Film’den,
Sülo ankara yolunda… Sülo baret peşinde. Sülo baretleri bulur. Sülo dönüş yolunda…

Sülo, işçilere baret dağıtıyor. İşçiler baretle çalışmaya başlıyor…

İLK MAAŞ
İşçiler tek sıra. Kese içerisinde para. Her işçiye bir kese.

Bir işçi sayıyor, delikli 10kr, 2.5kr, 50, kr. 25Tl.

İşçiler baret giyiyor. Kömür çıkartılıyor, atta, eşekte taşınıyor.

Kömür çkartılıyor, kömür taşınıyor atla eşekle… Artık kömür yığınları tepe tepe… Kamyonlar yaklaşıyor peş peşe. Kamyonun biri geliyor, biri gidiyor.

Ocak genişlemiş işçiler onar kişilik bölümlere ayrılmış, üç ayrı bölümde kömür çıkarıyor. Taşı-yıcılar taşıyor.

Taşıyıcı tünel girişi son çığlığı duyuyor ‘’ Ze-hirleniyoruz gelmeyin! ’’ Taşıyıcı geri dönüyor. Çığlık susuyor.

Kimse içeri girmeye cesaret edemiyor. Afat’tan yardım isteniyor.

Afat ekibi geliyor. Maske takıp oksijen tüpü ile dalıyorlar ocağın karanlık odalarına. Her çıkışta bir ölü beden çıkartılıyor dışarı.

Son ölü beden çıkartılıyor. Ölü sayısı otuz.

Gazetelerde Manşet ‘’ Yeni açılan maden ocağın-da işçilerin oksijen tüpü kullanmamaları otuz kişi-nin ölümüne neden oldu.

Sülo, ikinci şerefsiz sözcüklü cümlesini yaz-dırırdı ‘’ Bu şerefsiz beni yine çağırdı. Gazeteler tüp diyor, sana yine Ankara yolu gözüktü, al anah-tarı atla arabaya, doğru Ankara’ya. İtiraz ettim Bu iş gazete ile olmaz. İşi bilen mühendis alırsanız, onlar yapacaklarınızı size gazeden önce söyler, dedim. Bu şerefsiz, emir veririm, emir almam. Ankara diyorsam Ankara, dedi.’’
Filmden,
Sülo 1940 Model jeeple Ankara yoluna koyulur…

Sülo, Ankara’nın altını üstüne getirir, oksijen tüplerini bulur, yükler arabaya, ocağa getirir.

İşçilerin başında baret, sırtlarında oksijen tüpü. Patronda ‘’ Tüm güvenlik tetbirleriniz alınmıştır, sizin sağlığınız kömürden önde gelir.’’ Dopingi

Üç gün işçiler güvenlik tetbirlerinin güveniyle, patronlarının dopingi ile canla başla, aşkla çalıştılar.

Dördüncü gün gündüz vardiyasının bitimine dakikalar kala ilk giden taşıyıcı ekibin geri gelme-mesi endişelendirdi dışardakileri. Endişe uzun sür-medi, göçük oluştuğu haberi tez ulaştı. İçerde haber alınamayan elli kişi. Dışarda feryat beşyüz kişi…

Hâkim bilmez Sülo’nun beynin fim makinesi, gözünün pede olduğunu. Sülo’nun ağzından çıkan sözleri kayda geiçittiğini bilir.

Sülo’nun sözleri kesintisiz ‘’ Ocakta göçük ol-muş, bu şerefsiz barda. Telefonla aradım. Elli kişi ocakta masur kalmış dedim. Bu şerefsiz, kaldıysa beni niye arıyorsun. Ben afat mıyım? Ara Afet Hanım’ı, arasın AFAT’I, dedi. Köyde ölen ölene, ölümlerin ardı arkası kesilmiyor, bu şerefsiz eğlence peşinde, barda, pavyonda.’’

Film kesintisiz gösterimde. Trajedi, komedi, dram… Bol aktör, tek seyircili. Sıfır maliyet gös-terim.

Kahvede Rıza Dede, ceviz kaplama radyonun düğmesini çeviriyor, Yurtan sesler,
‘’ Yurttan Sesler Programına ara vererek haberleri sunuyoruz. Yeni açılan Kömür ocağında ölü sayısı bir yılda 1000’geçti. Köyde bir Rıza Dede, Torunu ve Ölenlerin eşi kaldı. Çevre köyler de giderek bitme noktasında.’’ Rıza dede kapatıyor radyoyu.
Kendi kendine ‘’ Dinlemediler, köyü mezar ettiler gençlere.’’ diyor.

DEREDE ÇAMAŞIR YIKAMA SAHNESİ

Kadınların yaşlısı, genci, taşların üstünde tokaç-la çamaşır yıkıyor. Kimi Tokaç vuruyor, kimi sıkıyor, kimi seriyor, kimi yeni geliyor, kimi, çamaşır taşıyor. Çalıların ardından yükselen nağ-meler,
‘’ Kaptırdım gönlümü bir güzele
Canım kurban, böylesi güzele
Allah yaratmış, özene bezene
Şiirler yazdım sayısız düzüne

Bakarsam bayılırım ay yüzüne
Bir bakışta âşık oldum gözüne
Kurban olurum, o tatlı sözüne
Yarim olsa bal yaparım özüne’’

Kızlar pür dikkat. Gözler sesin geldiği yere dikili. Bir birine,
- Kız erkek sesi duydun mu?
- He.
İş çekmeler, cilveler. Kızlardan en güzeli ‘’ Ben, beklemeye dayanamayacağım, gidip yakından bakacağım.’’ Fırlıyor yerinden tırmanıyor, derenin yamacından, peşinden tırmanan tırmanana. Kimi-nin eşarbı takılıp kalıyor çalıya kiminin, ayak-kabısı çıkıp yuvarlanıyor dereye. Erkeğin görün-düğü ilk çalının ardına yer edinir ilk gelen, dizilir ardı ardına sonradan gelen. Görmek için iten itene.

Erkek üst baş yırtık, saç sakal birbirine karışık. Ses hasbi erkek. Dereden sesler yükseliyor,
-Er yoksunları! Ava mı kondunuz? Çabuk çabuk işinizin başına. Evde yemekler yanacak.

Bir duymazdan gelme iki duymazdan gelme. Kalkıyor kızlar. Bir sesin geldiği yöne, bir dereye baka baka dönüyorlar dereye. Bakışlar, mayış-malar, eli işte gözü oynaşta.
Kadınların yaşlısı, genci, taşların üstünde tokaçla çamaşır yıkıyor. Kimi Tokaç vuruyor, kimi sıkıyor, kimi seriyor, kimi yeni geliyor, kimi, çamaşır taşıyor. Çalıların ardından yükselen nağmeler…

Sülo, her sahneden bir kesit yazdırır zabıt kâtibine ‘’ Bu şerefsiz emir üzerien emirler verdi, Çevre köylerden işçi bulun, diye. En uzak köylere gidin, eli kazma, kürek tutan kim varsa toplayıp gelin, dedi. Çevre köylerinden işçi topladım. Topladığımdan biri iki günlük evli. Ben o işçiyi, işe başladığının birinci haftası sonu, geçen ay kömür çıkartılan bölümde zehirlenmiş olarak bul-dum. Sonrası adliyede.’’
Filmin adliye sahnesinde,
Savcı söz alır,
- Sanık iş yeri güvenliği tedbiri almayarak makdülün ölümüne sebebiyet teşkil etmiştir. Suç kanunu ………fıkrasına göre ölüme sebep teşkil etmek ve kasten adam öldürmeye teşebbüsten ömür boyu hapis cezası ile cezalandırılması talebimizdir.
SANIK AVUKATI,
- Müvekkilim olaydan bihaberdardır. Mü-vekkilim olay vuku bulduğu gün ve saatte Marmaris’te tekne turunda bulunmaktadır. Buyurun belgeleri. Marmaris ile olayın vuku bulduğu yer arası uzaklık 1100km’dir. Müvekkilimin olaya müdahil olması ve kasti davranış sergilemesi mantık ve fizik kural-larına aykırıdır. Bu arada Müvekkilim mantık ve fizik okumuş biridir. Müdahil olması gereken olaylara müdahil olur, müdahil olmaması gereken olaylardan tekne-sine binerek uzaklaştıkça uzaklaşır. Bu olayda da müdahil olmamak için teknesini tercih etmiştir.(Tekne fotoğrafını göstererek) bakın nerdeyse Yunanistan kıta sahasına girmiş.
HÂKiM,
- Avukat Bey, lütfen konunun dışına çıkmayalım. Biz tedbirden söz ediyoruz. Müvekkiliniz, iş yerinde lüzumlu güvenlik tedbirlerini almış mıdır, almamış mıdır?
SANIK MÜDAFiİ,
- Efendim, Müvekkilin gerekli tedbirleri aldığına dönük belgeleri mahkemenize sunacağım. Önce müvekkilimin kasti davranışının olmadığını kanıt-layayım. Müvekkilim olaydan bihaberdir. Biha-berdir ki bende suça konu olayla ilgili bilgileri celse öncesinde ocağın çavuşundan aldım. Olayın oluş saati 13:15'dir. Yani maktulün o saatte iş başında olması gerekir. Oysa o, iş başında değil. Aslında müvekkilin kasti davranışı değil; makulün kasti davranışı söz konusudur. Mutlaka ölmenin bir yolunu bulacak ki müvekkilime karşı dava açabilsin.
HâKİM,
- Davayı açan maktül değil; bu bir amme davası.
SANIK MÜDAFİİ,
- Efendim, farkkeder mi? İddia makamı, sayın savcı maktulü savunuyor, müvekkilimi maktulü öldürmekle suçluyor.
HÂKiM,
- Sanığın maktulün ölümünde kusuru olup olmadığına mahkeme karar verecektir. Siz lüzumlu tedbirin alıp alınmadığı hususunda savunmanızı yapınız.
- Efendim, olayın vuku bulduğu saat 13:15, yani maktulün normalde işbaşında olması gereken saat. Olayın vuku bulduğu mahal metruk bir alan ve giriş kısmı kalaslarla kapatılmış. Bizim bu maktulümüz saati 13.00’te işinin başından ayrılıyor. Girişteki kalasları itiyor, metruk alana giriyor, başlıyor beklemeye.
- Maktul içeri niye giriyor, niye bekliyor?
- Çişini yapmak için giriyor.
- Anladık çişini yapacak da niye bekliyor?
- Efendim, maktulün amacı çiş yapmak değil ki bok yoluna gitmek. Adeta, göçüğün olmasını bekliyor.
- Sonuç?
- Maktul çişini yapıyor, pantolonunu çekip kemeri taktığı dakikada tam 13.15 göçük oluyor. Müthiş bir zamanlama.Tuvalet yapılıyor, pantolon çeki-liyor ve göçük.. Bütün bunların tesadüfen geliş-mesi mümkün değil. Bütün bu olayların önceden tasarlandığı apaçık ortadadır. Hatta ve hatta organize bir tasarlama olduğuna zerre kadar şüphe yoktur. Bütün bunları maktulün tek başına tasarlaması ve gerçekleştirmesi mümkün değildir.
- Delilleriniz?
- Buyurun efendim olay yeri krokisini. Olay yeri krokisi, olayın oluş şekli ve vuku bulduğu saat eften, püften,boktan tüm sebepleri üst üste koyun, tek tek inceleyin, adaletin imbiğinden geçirin maktulün üçüncü şahıs olan müvekkilin fiil-lerinden kaynaklanan bir nedenle ölmediği, mak-tulün bok yoluna gittiği apaçık ortadır. Müvekkilin fiilleriyle, maktulün ölümü arasında illiyet bağı bulunmamaktadır. Adam bok yoluna gitmiştir.
HÂKiM (Makdülün eşine) ,
- Sizin bir diyeceğiniz var mı?
- Hâkim Bey, ben yüreğime taş basarım. Körpe yavrularımı kuru, yavan ekmekle doyururum. Yeter ki başka ocaklar sönmesin, başka yavrular yetim kalmasın. Büyüklerimden başka bir şey istemem.
HÂKİM,
Yaz kızım.
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İddia makamınca hazırlanan iddianame ile mahkememizde dava açıldıysa da; olayın vuku bu-luş şekli hususunda toplanan deliller, mahkemede dinlenen görgü şahitlerinin beyanları, sanığın samimi beyanları, sanık müdafisinin mahkemeye sunduğu deliller, suç vasfının değişmesi nede-niyle mahkememizin görevsizliğine karar verilmiş olup karar, iddia makamının, sanık, sanık müdafiisinin, müdahilin yüzüne karşı üst mahkemede itirazı kabil olmak üzere fehim olunur.

Sülo (Hâkime, savcıya, avukata) ‘’ Şu Anadolu kadınının gösterdiği yüceliği (Avukata) ne sen gösterebildin, (Savcıya) ne sen gösterebildin, (Patrona) ne sen gösterebildin (HÂKİME) ne sen gösterebildin, ne de gösterme çabası göster-diniz. Oturmuş burada eften püften boktan sebeplerle çorap örüyorsunuz. (Kadını göstrerek) bu kadını zavallı duruma düşürmek mi, sizin hukuk anlayışınız? (Parmağını göstererek) sizde şu kadarcık vicdan olsa, sümen altı ettiğiniz onca hakkın, zavallı durumuna düşürdüğünüz milyonların azabından uyku uyuyamazsınız. Utanma duygusu olsa halkın yüzüne bakamazsınız.’’der.

Sülo, filmin sonuna gelmiştir, Son tercümelerini- Savunma cümlelerini- yazdırır,
- İşte hâkim Bey, yüzlercesi gibi bir gencide bok yoluna gönderdiler.Boksunuz, bokoğlu boksunuz,dedim diye adliye çıkışı bana saldırdılar.
-
Film girer devreye…

İşletmeci,
- Dünkü sıçtığım bok, bana bok diyor. Utan mıyor musun baban yaşında adama bok demeye?
Sülo:
- Siz şerefsizlikten utan mıyor, boktan mı utanıyorsunuz. Ulan, bok bile sizden daha şerefli be! Sizin şerefinizi….
Patron dışarıda bekleyen yakınlarına,
- Haddini bildirin şu çakala.
Patron yakınları tekme yumruk Sülo’ya dalarlar. Sülo, yerde kafasına, topuklu ayakkabı ile ezene kadar vururlar.

Sülo, filmden sıyrılır, bir işletmeciye, bir hâkime bakar,

- (Kafasını gösterir) Kafamın kalanı bu görüyorsanız. Kafamı bu hale getiren bu karşınızda duran şerefsiz. Adeleti temsilen sizler. Verecğiniz kararı merak ediyorum.
HÂKİM (Patrona döner)
- İitirazınız var mı?
İşletmeci,
- Sayın Hâkimim, ben dini bütün, her zaman adalete inanan biriyim. Adalete her zaman hesa-bımı vermişimdir. Ocağımda ölen her kişinin duruşmasına tek tek katıldım. Adalete hesabımı bir bir verdim.
MÜDAFİİ AVUKATI,
- Müvekkilim doğru söylüyor. Bugüne kadar katılmadığı tek celse olmamıştır, adeletten kaçtığı hiç olmamıştır.
Sülo,
- Sizin dininiz para, adaletiniz para. Bugüne kadar adalete hangi hesabı verdin. Ölen onca insan… Geride kalan onca dul… Onca yetim… Hiç düşündün mü? Hangi şartlarda yaşar.
HÂKİM,
- (SÜLO’YA) Müdahele etmeyelim.
İşletmeci,
- Ben kimseyi dövmediğim gibi, davacı Sü-lo’yu da dövmedim. Dövenleri tanımıyorum. Para verdiysem, ben yardım sever biriyim. Sokakta gördüğüm her gence bir sigara parası veririm. Bir nevi sadaka.

KARAR:
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ
Görgütanıklarının dinlenilmesine, Dava-lı…………… ‘nın tutuksuz yargılanmasına, duruşma için ……………..Tarihine gün verilmesine karar verildi.

Sülo, verilen karaların şokunda. Sülo, verilen kararların çıkmazında.

Sülo evde babası ile başbaşa..

Sülo basına sorar’’Baba davalar hep mi boktan olur? Hep mi sonuçsuz kalır?
Babası,
- Olur mu oğlum, idamın uygulandığı dönem-lerde şafak vakti astılar, güneş doğarken karar yazdılar. Çoluk çocuk astılar, sonra yaşlarını büyüttüler. Erdal EREN asıldığında henüz onyedi yaşındaydı.

O zamanlar adliyeye de ihtiyaç yoktu. Bir masa, bir sandalye, bir savcı, bir hâkim, bir zabit yeter-liydi. Ceza evinde, cadde-sokakta hâkimler karar yazardı.
1940’lı 50’li yılları rahmetli babam şöyle anla-tırdı,
‘’ O yıllarda, işçilerin SSK’sı yoktu. Sendika yoktu. İşçiler hakkını aramaya girişse, patrona dirense hemen devleti yıkmakla yargılanırdı. Devleti yıkan yıkana… Devlet hep ayaktaydı. O yıllarda madende yüzlerce binlerce kişi peş peşe ölüyor, ölümlerin ardı kesilmiyordu. Sendika kurmaya kalkan hemen idamla yargılanırdı. Sana en ilgicini anlatayım. Adı duyulmayan örgütün, adı duyulmayan liderin asılacağı haberi duyul-muştu, halk geceden meydanın yolunu tutmuştu.’’

Bu defa, rejide Sülo’nun bababası. Babasının anlattıklarını kendi kayıtlarından izler…

İdam mahkûmu ranzasında uyandırılarak kaldı-rılır. Giyinmesi emredilir. (idam mahkûmunun henüz sakalları, bıyığı çıkmamış) Sandalyeye oturtulur. Bir ressam, edası ile siyah yağlı boyaya batırılmış fırçalarla bıyık çizilir. Fırça darbeleri ile bir kirli sakal görünümü verilir.

Sabah ezanı okunuyor… Horozlar ötüyor. Tan yeri kızıla bürünüyor…

Meydanın sürekli halk tarafından doluşu… Halk batı istikametinde toplanıyor

Halkın önünde güvenlik şeridi jandarma koruması… Halkın elli metre önünde (Doğu) bir masa, masanın ortasında Ağır Ceza Hâkimi solda savcı, sağda Ceza İnfaz Hâkimi, masanın önünde tabüre üzerine oturmuş zabit katibi, önünde sehpa, sehpanın üstünde daktilo, beş metre ilerisinde idam sehpası.

İdam Mahkumu eli kelepçeli, sağ koldan bir jandarma, sol koldan bir jandarma tutarak (Yanlarında AS.ÇVŞ) getirilir. İdam sehpasını üç adım önünde bekletilir. Gözler güneşin doğuşunda…

Baba oğluna döner, ‘’’ İşte, oğul idamlar sabah vakti güneş doğmadan yapılır. Mesaj açık, doğacak her güneş böyle batırılır.’’ dedi.

Filmde idam sahnesi canlanır babanın zihninde.

İDAM SAHNESİ
CEZA İNFAZ HÂKEMİ: (Mahkûma)
Maden İşçileri Dayanışması adında bir örgüt kurduğunuz, işçi sınıfı diye halkı sınıflara böldüğünüz, devletin bütünlüğüne yönelik kasten ve fiilen eylemlerde bulunmanız sonucu Ana-yasanın 142- 163 maddesine muhalefetten idamla yargılandınız. Doğru mudur?
- Doğrudur?
- O zaman idam kararınız uygulanacaktır? Prosedür gereği soruyorum, son arzunuz nedir?
- Son arzum, Uzun Mehmet’le görüşmek, tek bir soru sormak.

Ceza İnfaz Hakemi şaşkın, Ağır ceza Hakemine döner ‘’Uzun Mehmet kim? ‘’
- Bilmem Mahkûma soralım, Uzun Mehmet örgütten midir?
- Ben tarihe adını yazdıran uzun Mehmet’i istiyorum.

Ceza İnfaz Hâkimi, Ağır Ceza Hakemi gizli gizli konuşur. Konuşmalarından, hal ve tavır-larından bir çözüm yolu aradıkları apaçık ortadır. Konuşurlar, yazarlar, konuşurlar yazarlar…

Yazılanları Ceza İnfaz Hâkimi okur,’’Tarihe adını yazdıran Uzun Mehmet’in bulunması için emniyet birimlerine yazı çıkartılmasına, Uzun Mehmet bulunana kadar idam kararının ertelen-mesine karar verilmiştir.’’

POLİS TELSİZLERİNE GELEN ANONS

‘’ Uzun kod adlı örgüt liderinin gizlenmediği, sürekli kılık değiştirerek halkın içerisinde örgütün görüşlerini halka yaymaya, örgüte halk içinde taban oluşturmaya çalıştığı tespit edilmiştir. Bütün polis birimlerinin kalabalık cadde ve sokaklara sevki, halktan örgüte sızmaların engellemesi, özellikle uzun boylu, şüpheli kılık, şüpheli dav-ranış sergileyenleri yakın takibe almaları önemle rica olunur.

JET HABER T KANAL
Flaş!
Flaş!
Flaş!
Hakan Hakkatapan’ın örgütün lideri olmadığı, örgüt liderinin ‘’Uzun ‘’ kod adlı kişinin olduğu kanaatine varılarak, Hakan Hakkatapan idam edilmemiştir. Bütün polis birimleri şu anda Kod adı ile anılan örgüt liderini yakalamaya sevk edilmiştir. JET HABER KANAL ekibi olarak bizler de sokaklarda mevzilendik. Uzun kod adlı kişinin yakalanmasını canlı yayın olarak ilk defa bizim kanalda izleyeceksiniz, lütfen bizi izlemeye devam ediniz.
ECİĞİNE BÜCÜĞÜNE HABER PROĞRAMı

Hakan Hakkatapan adlı idam mahkûmunun son sözü, davanın seyrine damga vurdu. Ağır Ceza Hakemi, Uzun kod atlı örgüt mensubunun gizli belgelere ve bilgilere sahip olduğu, Uzun kod adlı kişi yakalamadan gizli bilgi ve belgelere ulaşılamayacağı, o nedenle idam kararının uygulanmadığı, gerekirse yargılama sürecinin yeniden başlatılacağı açıklamasını yapmıştır.

Loş ışıklarla donatılmış bir mekân. İçerisi gözükmüyor, sadece içeri girenin yüz hatları gözüküyor. Girişte, saltanat koltuğunda, saltanat kıyafeti ile II. Mahmut, geleni sorguluyor.
Gelen gözleri mosmor edilmiş, kıyafetleri parçalanmış bir kadın.
II. Mahmut,
- Ecel mi? Cinayet kurbanı mı?
- Kurban, kurban.
- Kasabın?
- Boyu devrilesi kocam.
- Sebep?
- Kıskançlık.
II. Mahmut,
- Duan kabul ola.
II. Ölü (Kafası kesilmiş ellerinde)
II. MAHMUT,
- Ecel olmadığı belli senin katilin kim?
- Yeni sevgilimin eski kocası?
- Sebep?
- Kıskançlık.

- III. Ölü

II. MAHMUT,
- Ölüm sebebi?
- İnşaattan düştüm.
IV. Ölü
Maden.
v. Ölü
Maden.
Maden
Maden
Maden.
108. Ölü Maden (1942 maden faciası)
Polis birimlerine anonslar gelmeye devam ediyor.
‘’ Uzun kod adlı örgüt liderinin gizlenmediği, sürekli kılık değiştirerek halkın içerisinde örgütün görüşlerini halka yaymaya, örgüte halk içinde taban oluşturmaya çalıştığı tespit edilmiştir. Bütün polis birimlerinin kalabalık cadde ve sokaklara sevki, Halktan örgüte sızmaların engellemesi, özellikle uzun boylu, şüpheli kılık, davranış sergileyenleri yakın takibe almaları önemle rica olunur’’

İbrahim Şahin 2
Kayıt Tarihi : 13.2.2016 22:08:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!

İbrahim Şahin 2