SÖYLEŞİ 2
İsteriz ki hayatımız film gibi olsun. Seyrettiğimiz yerli dizilerin başkahramanı biz olalım. Her reklam arasında kendini bulan ruhumuz, oraya ait olmadığını anlayınca, derin bir nefes alma ihtiyacı duydurur bedenimize. Şimdilerde soluksuzca izlediğimiz, adrenalin dolu sinemalarda bile öyle; bir resmin içine girmiş gibi. Zaten bizden parçalar sunmadıkça daha fazla da tutamaz bizi ekran.
Her öykü bir vücut ve hücreleri olan bizlerse; kendini yenilemesi için izin veririz. Daha taze acılar yaşamak için, kahkaha atmak veya deli olmak için, neşeyi bulmak veya ağlayabilmek için, spor yapmak, dik durmak veya boyun eğmek, hor görmek veya aşağılanmak için, öğrenmek için… Ne çok sebebimiz vardır oysa atıp tutmak, esip geçmek, denizde boğulmak için… Birilerini korumak için… Şimdi inanılamayacak kadar tutkulu bir sevdanın tam ortasında, yerini bir sonraki haftaya bırakan, ismi bilmem ne adlı oyunun içinde kalakaldım. “ Sadece bir oyun”, dedim kendime:“gerçek olamaz”.
O masal dağında ünleyen gazal
Güz ve hasret yüklü akşam bulutu
Güz ve güneş yüklü saman kağnısı
Babamdan duyduğum o mahzun gazel
Ahengiyle dalgalandığım harman