Etnik kültürlerin kendi tarihi vardır. Toplumsal kültürün girişen insanlık tarihi vardır. Etnik kültürlerle birlikte, sosyal ve toplumsal gereklerden bir coğrafyayı savunuyorsanız, o coğrafi kültürlerin, geçmiş ve haldeki girişen bir mirasçısı ve müdavimi olmak zorundasınız.
Buda zaten toplumun üst yapısına soyut sosyal emek olarak yansır. Toplumsal güce, girişen aktarımlarla değerlenir. Artık bu değerleme etkileri her yapıdan olan katkıdır. Ama hiç bir yapı da kendi yalınlığı ile olmayan yepyeni bir toplumsal sahiplenme kültürüdür.
Bir elektriksel devinim, bir ses enerji devinimi ile giriştiğinde yeni enerji kuantları, ne elektrik enerji devinimidir ne ses enerji devinimidir. Yeni girişiminiz, ikisinden de, kimi özellikleri taşımanın yanı sıra her birinde bulunmayan yanları dahi taşır olacaktır. Bu bir doğa yasası zorunluluğudur. Kişi baz da, toplum baz da ya da inorganik baz da, ne doğa yasalarından arîyizdir; ne de girişme sonucuyla doğa yasasına indirgenir aynılığızdır.
Örneğin bizim zihinsel ve metabolizmik süreçlerimiz, atom süreçleri üzerine oturan ondan gayri olmayan girişme devinmelerin kotarması özelliklidirler. Ama tüm bu girişen enzim atik süreçler, atom düzey ve düzlemine de inmeyen ondan kısmen farklılaşan benzemezlikleri de içeren girişmelerdir.
Bu nedenle toplumsal zaman düzlemini yaşarken, toplum için, etnik özellikleri istemek barbarlıkla eşdeğerdir. Etnik düzlemler kendi zamanı içinde doğru ve saygındır. Halk etnik dilini, etnik iletişme, yazma, çizme, giyinme, yemek gibi otantikleri vs. yaşayıp geçiştirecektir. Halk içinde de bunlar girişmekten kurtulamaz. Toplumsa, kendi coğrafyası özelinde, girişen, tarihsel devamlılığı içinde, miras olarak bunları tarih bağlamında, kültür bilinci bağlamında, koruyup inceleyip bilimsel eğitim haline zaten getirecektir. Toplumun da bunlardan girişme bir yan taşır olmaktan ve bunların da aynısı olmamaktan, hiç kimse ve hiç bir toplumsal yapı kurtulamaz.
Toplumsal sözleşmeler bu devinme düzlemleri üzerinde genellenirdir. Eğer bir toplumsal yapı kazanımları öznel etnik aktarım üzerinde egemenleşme ideolojisi algılatıyorsa, burada kurucu felsefeyi oluşturanların öznelliklerin tarih ve toplumsal bilinçten, toplumsal kültürden sapan yanlışlarıdır. Toplusal girişme, ruh olgunluğunu sağlayamamış erk güçleri etkisiyledir. Eğer bir bilgi sayar, kendi akış aktarımını yapamıyorsa, burada ki hata, akışa giremeyen olgularda değil, o bilgisayar işlemcisinin hatasındandır.
Eğer toplumsal devinim dışında ya da toplumsal devinimin ilerisinde bir üretme, bir yaşamı oldurma sistem şekli biliyorsanız, ona da bir diyeceğimiz olamaz! Ki buda şu anda olanaksızdır. On bin yıl önce toplumsal evrimle atılan adım, diğer yolları ve koşulları ortadan kaldırdığından, zemin olacak koşul düzlem bulunmadığından, bu mümkün olmaz.
Yeni olan ilerleme, toplumsal koşulun içindeki yasal gerekmelerin ilişkilemesi üzerinde devinecektir. Etnik aidiyetler girişmesi toplum içindeki ilişkilenme nedensellerden değildirler. Halk siyasal özgürlüğünün ve halk demokratik anlayışının içselleştireceği bir arada oluş ilişkileşmesidir.
Etnik tavır haldeki oluşmanın hiç bir gerekmesi olmadığından, ilerlemenin ve insan haklarının ve kültür haklarının dahi gerekçesi değildirler. Tıpkı bu zamanki koşulda yaşama şansı bulamayan dinozorların (cins ve etnik yapıların): her canlıya yaşama hakkı der gibi bir yuvarlamayı; bağlantısız, ilişkisiz savunur olmanız gibidir.
Çağ dışılığın (koşulları ile var bulunmayan durumların) yaşamsal, kültürel hakkı istenmesi gibi bir yanılsamadır. Aktüel İlişkileri Olmayan, çağ dışı, zaman dışı fikirsizliktir. Bir güç paylaşımındaki, yığınları kullanır olunmaya, bilmezlik el kozu oluşlarıdır.
Peki, insanın kültür hakkı yok mu? Elbette var. Nasıl güncel düzeyin; giyinme, barınma, yeme savunma gibi temel gereksinmelerin sağlayışlarını etnik değil diyerek dışlamıyoruz. Yine toplumun teknolojik kullanımını, dünya yorumlayışını, etnik olmadığı halde içselleştiriyoruz. Bunları eski etnik kültür özlemi ile eski kültürün sağlayış biçimi değildir diyerekten, insan hakkı, kültür hakkı demeyi aklımızda geçirmiyorsak, tutum etmiyorsak, düşünmüyorsak, bunlardan kaynaklanan yeni kültürü de iç sinmeliyiz. Yeni kültürün benimsenip tutumlaşması insan hakkı değil mi? Hiç kimse etnik kültür derken etnik soyu gibi davul çalıp ateş yakıp haberleşmeyi bir kültür hakkı diye düşünmezken etnik kültüre özgürlük derler! Artık etnik kültür ne ise. Şu açık ki, etnik kültür yaşamda kalkmış her şeydir.
Şunu unutmayalım. Doğa dinozorları yaşatmayacak kadar, aktüel çevreyi değiştirirken; toplumlar, öznel olarak daha fazla enerji ve emek zaman harcayarak dinozorları yaşatır. Bu mümkündür. Ancak, Toplumsal refahın üretilmesinde hiç bir payı olmadığından, devamlı olumsuzluk ve çatışmalarla, güvenlik tehditleriyle, kaynak tüketimini zorlayacağından, bu bağlamda, etnik kültür gücünüzü tüketen, sürekli bir sosyolojik sosyal enfeksiyon deposu olabileceği de unutulmamalı. Bu da toplumsal yapılar için, hem gereklilik olmayandır, hem de pragmatik değildir.
Bu tür sosyal yapılar, yapı ilişkilenmesi içinde olmadıklarından, yapı değişmeleri ile olgunlaşıp yetkinleşememişlerdir. Zorunlu bir verimli olmayacak kaynak aktarımı tüketirler. Böyle bir yapı değişecek işleyecek gelişecek alan ve ortamı bulamadığında geleceğe bir şey de aktaramaz. Geleceği planlanıp, gelecekleri yaratılmış olmayan, sadece biyolojik artmış olan bu kalabalık nüfuslara toplum sırf insani sadaka olarak enerjisini harcamak zorundadır. Çünkü etnik yapı güncel toplumsal katılışla bir karşılıklı gerektirmenin, paylaşılan yükümlülüğü değildirler. Öznelin hakkı ve duygu yaşarlığıdır.
Bu tür etnik anlayışlar, sosyolojik olarak eski usul gibi çoğalma eğilimlidirler. Bu, eski aşiret düzeninin güvenlik algısı olan sosyolojik bilinçaltıdır. İşsizler birikişidir. Örneğin, bu tür bir ailede, üreten iş gücü, kazandığı ile toplumuna çalışmayan 20 kişisinin tüketimi karşılayacak vergi vermeyi sağlayamaz. Yine gelecekteki bu 20 kişinin istihdamını sağlayacak finansmanı sağlayamaz. Bu yüzden, bu nüfusun en az 15 kişisi, gerek insani, gerek toplumsal kaygılarla, sadakalık olmak zorunda. Çünkü bu 20 kişinin sigorta güven kesintileri vasilerince, topluma sunulamamıştır. Yani bu anlayışın kendi sorunsaldır.
Toplum, nüfusunu arttıran aile ve etnik grupların, bireylerin de nüfusunun halde ve gelecekteki planlamasına yetecek katkın vergiyi alamayacağı açıktır Dahası, bir birim üretirken toplumda gelecek için haksız yere 20 birim yatırım talep eden, sorumsuz, çağ dışı mantık, toplumun sürecinde olacaktır.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 6.12.2009 21:56:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Bayram Kaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2009/12/06/sosyal-ve-toplumsal-girisme-15.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!