Yine sosyal olanla toplumsal olanın girişmesi temel gerçekler göz ardı edilerek, sözün gelişi; “”çözümsüzlük çözüm değildir”” diyerekten, bir karartma ile uygulanmamalıdır. Bu aklın uzlaşısı olmayıp, duyguların ve bir alt olmuşluğun beliren coşmasıdır. Bu tür mantıkla ele alınan konular, bir toplumda, bugün altı yedi sene öncesinden iyi olmadığı gibi daha da sorunsallaşmış olabilmektedir. Tek sorunları, güncel olmayan, düşünme ve değer aidiyet duyguları ile olayları yargılamalarıdır.
Eski dönemde, ilk sosyal üretim biçimi girişmeleri, iş ve eylemlerin, birlikte ortaklaşa yürütülmesiyle idi. İş ve eylemlerin sonuçları da müşterekti. Müşterek avlar ve sürek avları; ot, kök, meyve toplama, barınma ve savunma gibi kişi eksenli, ego düzlemli ve dayanışan girişmelerdi. Etnik soy, grup davranışı ile giriştirilmiştir. Ortak hareket; tekil yaparlığınızı kat kat artıran bir olanağı önünüze serer. Organikler de biyo Simbiyoz yaşamla, tekil olarak yapamayacaklarının, olanaklı kılınmasını sağlıyordu.
Ortaklaşa girişme yaşam biçimleri, klan soy oluş kültür geçişmesini, tarih sahnesine süreçledi. Daha sonraki, araçlı üretimin başlaması ile bu girişme yerini topluma bıraktı. Toplumla girişen davranış ve kültür ilişkilenme osilasyonları, oldukça arttı. Bu bağlamda, girişmenin temelinde, zaten var olan kişi ve ego düzlemli yönelme eğilimliliği, kişi eksenli gereksinmelerinin teminidir. Edimseller kişiyle onun çevresini zorunlu giriştirdi.
Klan kavim soy düzlemindeki kişinin, gereksinim sağlama girişmesi, kişi ile klanı arasında idi. Şimdi ise, yani yerleşik yaşamla; yepyeni aile olgusu da söz konusu olduğundan, kişiler aile ve çevreleri ile (halkla) ve toplumuyla girişiyordular. Kişilerin doğayla girişmesi de, artık toplumları aracılığı ile oluyordu. Sözün gelişi, mühendislikler kişinin toplumu sayesinde bir doğayla girişmesidir.
Özel mülkiyetli, bu girişmelerin temeli, aile ve çevresi ile yardımlaşmalar girişimidir. İmeceleşme girişimi, ürünlerin değişimi girişimi gibi, yeni olan toplumsal olgularını, giriştiriyordular. Artık kişinin egosuna ilişkin ihtiyaç düzlemi, okurun kafasında çağrışmalı. Bu tür temel yöneyleşiciler, girişimin rezonansını sağlıyordu.
Toplumdaki bu girişen ilişkilenişlerin yansımaları da, halkın içinde; önce ailesel totem kültünü, halk belleğinde öznelleştirdi. Sonraki aşamada ulus devletlerle birlikte aile, ulusun devletin totemi olma kült anlayışını doğurdu. Uluslar, klan aidi gelenek dışında davranamayan kişileri şimdi, aile gelenek tutumu dışında davranamaz kılmıştı. Sosyal süreç; imparatorluk aşamasına evirildiğinde imparatorluk egemenci kült totem anlayışı birleşen, tekleşen olacaktı. İmparatorluk Dünya egemeni olmak istedikçe totem (ilah) kült anlayışı da, Dünyanın totemi olmaya, tek tanrı olmaya biçimlenip evirildi.
Totem anlayış dokunulmazlık içermekle birlikte insanın yapıp yapmayacaklarını kutsal kılmakla ilk kurallaşma ve yasalaşmanın ortaya çıkış biçimi aşamasıdır. Bunu görmeden sosyal olanı ve toplumu anlayamayız. Elbette totem anlayış tabu kılışlarıyla da diğer yüzü olan, durağanlığı ve statükoyu doğurmuştur.
Bu tür tekleşmeye yol alan inançlar, geçmiş ata totem inançlarından da, motifler alıp, taşımaktan geri durmuyorlardı. Bu da çok doğaldı. Çünkü yeni; var olan yapının ilişkisi (kültürü) üzerine girişerek inşa olacaktı. Eskiyi yenileyerek var oluştu. Eski onun üzerine yapılaşacağı ana kartı idi. Var olan ana kart ilişki ağlarını geliştirerek kullanacaktı. Doğanın doğayı yeniden keşfetmesi gerekmiyordu. Ne çıkacaksa eldeki malzemenin yeniden ve yeniden ilişkileşmesinde çıkacaktı.
İster halk yapılarda olsun, ister toplumsal yapılarda olsun, geri besleniş yasalarına uymayan her girişimin ikamesi; zümreler eliyle, egemenci ya da egemenlikçi yaklaşım eğilimindedir. Geri besleniş koşul kontrolü de, yasal demokratik tavır ve demokratik güncel hakların kullanılması ile sağlanırdı.
Dikkatli bir okur, girişen süreçlerin bir serbestleşme değil, bir fren etkisi yaptığını sezmiş olmalılardır. Girişimin kendisi, yinelgen kuramlar girişme çerçevesinde, bir örgüleşme, ilişkileşen, kendilik durumdur. Her girişme yeni bir osilasyonla nicelenen ilişkidir. Nicelikçe artmak, bir değişmenin, bir dönüşmenin zorunlu zorlayıcısıdır. Yani girişim olmasaydı, değişme ve dönüşümler de olmazdı. Ve de; evrim bile olamazdı. Kesikli sınırlı var olmayan hiçbir şey; biteviye bir berdevammış gibi anlaşılmaz. Anlaşılmadığı için çok şey insan hakkı, demokratiklik diye yaygara edilmez. Toplumsal olmayan insan hakkı ve demokratiklik değildir.
Söz gelimi yaşam hakkı doğal haktır. Bunun sağlıklı sürdürülmesi toplumun uhdesindeki bir insan hakkı ve demokratik talebinizdir. Yine yediğinizi sindirmeniz, zihninizin etkinlikle düşünmesi, insan hakkınız değildir. Demokratik talebi de olmaz. Yine öznel inanma ve anlamalarınız insan hakkı değildir bunlar kendiliktir. Toplum bunu üretip size dağıtamaz.
Bu yüzden de inançlar toplum da demokratik talep ve bir hak değildir. Kişinin beyin faaliyetin dış dünyayı yorumlama sanılarıdır. Sanılar bir hak ve demokrasi talebi olamaz. Ancak halkın yaşamı içinde, anlayış edilir, seçkin yeri olan, gide gide kendi dinamiklerini ortaya koyacak bir yol alış olabilecektir. Kişiselliğin kanaat ve anlayış serbestleşmesidir. Kimi çoğunluk aydınlar karartmasıdır. Bu, bağlamda, sanı ve kanılar bir hak ve demokrasi konusu yapılmaktadır. Bu kör dövüşü yaptırılıştır.
İnanç ve sanılar başlangıçtan beri kişi öznellikli, zihnin doğayı ve doğada olup biteni yorumlayış ilişkileme üretimidir. Kişilerde ortak olan fantastik yansıtmalar, sosyal ortamın eğilimleşmesi ile sosyal güç bu ortak fantastik yetiler üzerine devinmeye başlamıştır. Bu temelleniş ve montaj ediliş kişinin duyumu ile bire bir belirme oluşudur ki kendiliğinden kutsallığın kaynağıdır. Bu kutsallık devinmenin enerji dinamosudur.
Sürecek
Bayram KayaKayıt Tarihi : 6.12.2009 21:51:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!