Hiç bir etnik kültür, toplumsal girişmedikçe, kendini ezberlemekten, kendisini tekrar etmekten ötürü, yine kendisini aşamaz. Törece aşamaz, inançça aşamaz, sanatça aşamaz, bilgice aşamaz, üretimin geliştirilmesince ve üretimin paylaştırılıcınca aşamaz.
Yine toplumsal unsurlar etnik yapılarını aşarak, etnik kalamadıkları için, toplumsal eğilimli olmuşlardır. Ve yine bilim, bilgi, araştırma geliştirme etkinliği yürütemeyen yapılar; gelişme ve değişme olgusuyla var olmazlar. Etnik yapılar isteseler de bunu yapmaya muktedir olamayan; mevcudu muhafaza eden, kalıp yapılar olduğundan, gerici ve gelişemezdir.
Bilgi üretemeyen hiç bir yapı gelişip kalımlı olamaz. Kendisini yenileyemez. Yine etnik yapılar, bilim ve bilgi üretmez olacaklarından, dil ve kültürlerinin bilimsel enstitülerle desteklenmesi dahi, bu atıl kısırlığı tekrar etmekten öte gitmeyecektir. Etnik yapılar, toplumu ve toplumsal olanı, insanı ve insanlık tarihini hiç de göremeyeceğinden, kendi narsisliği ile kendi baskısını yaşayacaktır.
Gelişmiş toplumlar, etnik yapı değil, toplumsal yapı ve toplumsal kültür ve toplumsal inanışlarla üreten, devingenliklerdir. Örneğin güncel iki toplumu kıyaslayalım. Biri gelişmiş olsun, diğeri de gelişmemiş toplum olsun.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla