Maden ocağına girdiğiniz zaman, imanınız; iman gücünüz, bir para etmez. Nasıl davranacağınızı ocak şartları belirler. Siz de bu şartları okur, öznel bilincinizle özel bağıntılı şartları o yerin yönergesi haline getirip davranırsınız.
Ha keza bir arabaya bindiğiniz zaman yine arabanın kendi dinamikleriyle, arabanın etkileşimde olduğu çevre girişmesinin dinamikleri, sizin nasıl davranmanız gerektiğini belirlerler. Meleklerin kanat sayısını bilmeniz, meleğe iman etmeniz, büyücülük yapan cinler bilginiz bu tür özel bağıntılar içinde solda sıfır kalır. İman gücünüz özel bağıntılı şartlar içinde şaşar.
Demek istemem şu. Din iman sosyal alanlı özel hayatın işidir. Toplum; özel bağıntılı üreten ilişkiler alanıdırlar. Özne olandan gayrı nesne olanın bağıntısıdır. Üretim işi özne nesnel süreçler girişmesidir. Siz nesnel olanı okuyup, öznel anlamalar ve anlatımların kuralı haline getirişle, bu yasallığı üretimlerin özel bağıntılı alanında işlerlisisiniz.
Yani din ve dini imanınız üretim alanının bir fonksiyonu değildir. Dinler, bir ucuyla özel bağıntı alanı kurallaşası olmayıp; akıl freninden kurtulmuş düşünmenin düşünmesi oluşla bir aksediştirler. Bu nedenle iman zaten toplumsal dokunun içinde olmazıyla laiklikti efor, tam anlamıyla “din işini devlet işinden ayıran bir kategorize de olamazlar.
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta