TARTIŞMA MI, ORTAKLAŞA DÜŞÜNME Mİ?
NEREYE KADAR KISKANÇLIK?
Günümüzde kullanılan dil her ne ise, tartışmalarda kullanılan dil de onun benzeridir diye düşünüyorum. Öncelikle edebiyat dilini homojen bir sınıfta kategorize etmek yerine bir yelpazede değerlendiriyorum, çünkü edebiyatçı gibi okur profili de kendi içinde farklılıklar barındırıyor. Bilinçli, birikimden beslenen, ahlaklı, tarafsız, yaratıcı, eleştiriye saygılı bir dil kullanıldığı kadar dile yüklenen anlamların, genelde kültürel değerlerin erozyona uğramasıyla birlikte tartışmalar da giderek düzeyini yitirmiştir. Dil özünde nitelikli ise ve tartışma eşitler arasında yapılıyorsa, edebiyat ortamına elbette katkısı olur ama dil çölleşmişse, tartışma elemanları arasında bilgi açısından büyük farklar varsa mutlaka zarar verir. Zaten düşük ya da yüksek bilgi; bilinç ve yetkinlik düzeyi/düzeysizliği tartışma üslubundan hemen belli olur. Donanımlı kişi bunu yazım ve tartışma diline yansıtır. Yansıttığı anlaşılmıyorsa eğer, orada bir dengesizlik var demektir. Ya yanlış bir ortamda yazıyor/konuşuyor veya vasatın üstünde ve karmaşık bir dil kullanıyordur. Böyle sakıncalar söz konusu değilse eğer, büyük olasılıkla muhataplarının algılaması bozuktur. Demek ki süreçte bir iletişim bozukluğu mevcuttur. Bu durumda tartışmayı sağlıklı bir biçimde yürütme olanağı kalmamıştır
Konunun pedagojik boyutuna gelince, doğrudan bir bağlantı varmış gibi gözükmese de, dolaylı bir ilişki kurulabilir. Tartışamamak bir eksikliktir, tartışma ise bir gereksinim. Ve tartışmanın adabı, üslubu, ahlakı vardır. Üstelik bunlar genç yaşlarda edinilen değerlerdir. Temelinde kavrama, sorgulama, anlama ve kendini ifade etme kapasitesi yatar. Anlamayan, bilgi düzeyi yeterli olmayan, düşüncelerini sağlam bir altyapı ile desteklemekten yoksun kişi biraz da çaresizlikten sesini yükseltmeye başlar. Bağırarak üste çıkmaya çabalar. Gerçekte de, özellikle sanal ortamda kabul gören ve giderek yaygınlaşan kavgacı-örseleyici- aşağılama unsurları içeren tartışma üslubu aklıselimin ve bilginin yerini süratle almaktadır. Gençlere sağlam bir tartışma ortamının ne olduğunu, tartışmanın nasıl yapılacağını öğretmek bizim görevimiz. Bunda ne kadar başarılı olduğumuz konusunda ise kuşkularım var… Bilinç eksikliğinden ya da yetersizlikten muzdarip olan birey zamanla hep kendisinin haklı olduğunu düşünmeye başlar. Yanlışları bildirildiğinde saldırganlaşır ya da küser. Her tartışmanın altında karşıt görüş ve eleştiri yattığına göre demek ki farklı görüşleri kabullenemiyor; kabullenmese bile onlara hoşgörü ile yaklaşamıyor, eleştiriyi kaldıramıyordur. Ancak bu durum yalnızca edebiyat dünyası için geçerli değil. Kişi günümüzde komşusuyla nasıl tartışıyorsa, siyasetçi muhalifine, işveren çalışanına, TV’lerde sıkça rastladığımız yarışmalardaki katılımcı kişi yarıştığı kişilere, gazete okuru köşe yazarına nasıl davranıyorsa, kısacası insan insana genelde nasıl bakıyorsa, bir kısım şair-yazar-okur da artık bir diğerini bu doğrultuda değerlendiriyor. Oysaki tartışma gözü kapalı karşı çıkmayı gerektirmez; aksine reddettiklerimizi anlamayı sağlar. Karşı tarafça kavranamayanları da makul bir dille açıklamayı, anlatmayı…
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,