Benim bir derdim var. Bir değil, çok aslında...
Hangi birinden başlasam? İlk olarak içimi susturmalıyım. Öylesi bet bir sesle konuşuyor ki bu “iç”, eleştirmene falan hacet yok. Kimseleri beğenmez ukala. En başta da beni. Anlayacağınız akut safhada paranoik-şizofrenik, zaman zaman da obsessive-megalomanik bir vaka. Aklı sıra bende panik ataklar yaratacak ama beceremedikçe hırslanıyor. Yarım asırdır bu sesi dinlemekten bıktım, usandım artık. Üstelik 50 -0 da galibim. O ne kadar çok konuşursa, ben iki misli konuşuyorum anlayacağınız. Ama yoruluyorum. Karar verdim; bugünden tezi yok idam hükmünü imzalayacağım. İlk söz olarak söyleyeyim ki kayıtlara geçsin; belgelensin ve böylece temelli rahatlayayım dedim hani…
Şimdi bu vatandaşın iç sesinden size ne, değil mi? Oysa benim için çok şey demek. Günümüze kadar beni oyalayan oydu. Maçı kazandığım halde, sahanın dışına çıkamıyordum bir türlü. Bu nedenle fermanını mühürlüyorum bugün. O gidiyor ve ben bütün hayallerim, kavgalarım, düşünce ve duygularımla birlikte geliyorum…
Merhaba dostlar!
Gelelim ikinci sorunuma. Daha önce de yazdım ve dillendirdim. Kimsenin umurunda olmadı. Ben bu teknoloji işine akıl sır erdiremiyorum. İşe yaramaz bir dolu ıvır-zıvır icat etme peşinde harcanan bütçelerle arzu etseler Mars’ta koloniler; Ay’da, haydi haydi yazlık siteler kurarlardı. Oysa alt tarafı bir “düşünce teybi” istemiştim onlardan. Yani haksız mıyım şimdi? Ayakta çalışmak zorunda olan insana sırt masajı yapan alete kafa yoracak ve bunun da altından kalkamayacaksın. Zira yüklediğin onca kiloluk donanımla adamı rahatlatmak yerine bel fıtığına mahkum edeceksin. Sonra da benim düşüncelerim uzay boşluğunda hovardaca akıp giderken, kalem ve klavyeyi saf dışı bırakacak; onları düşünme hızında kaydedecek bir düşünce teybi icat edemeyeceksin. Var mı böyle bir şey? O araştırma bütçelerini karşılamak için her birimizin kanı emiliyor. Kendi adıma ben günde dört paket sigara içerek neredeyse kırk yıldır dolaylı vergi ödeme dilimlerindeki yüksek ve onurlu (!) yerimi muhafaza etmeyi ısrarla sürdürüyorum. Aynı zamanda sigaradan vazgeçirme fonları üretiyorum. İçiriyorsun ey sitem! Gençliğimde az reklamını yapmamıştın hani. Sonuçta içiyorum işte ve ödüyorum. Vazgeçirdiğin kurbanlar ise başka bağımlılıkların kucağına düşüyorlar. Bir de onları doğrultmak için ödüyorum. Bu nasıl hesap, anlamadım doğrusu. Benden tahsil ettiğiniz vergilerle söz gelişi sarımsağın kokusunu yok etmeyi başarmış olabilirsiniz pekala. İyi de, bunun bana veya mideme ne faydası var? Yani şimdi kokusuz sarımsağı yiyince midem ağrımayacak mı? Ayrıca “sen vergini devletine ödüyorsun “ demeye falan kalkışmayın sakın çokuluslular! . Ulu devletim benden alıp size borç ödüyor. Hem de ta Osmanlı’dan beri!
Ben ise halen düşünce teybimi bekliyorum…
Düşüncelerimiz kayboluyor ilim irfan sahibi efendiler, baylar, bayanlar, düşünceli ve düşüncesizler!
Öncelikle onlara sahip çıkalım. İnsanın beynine bilgisayar yerleştirmekten söz ediyorlar durmaksızın. İleride neler olacağını şimdiden görür gibiyim. Dünya pazarı, çokuluslu iki şirket arasında paylaşılır ve acımasız rekabet başlar. Bunu izleyen Allah’ın her günü ise, gelsin güncelleme fasılları. Herhalde beynimize “ding! , yeni güncellemeniz var” diyen bir uyarı merkezi yerleştirecekler. Ama ne fayda! Adaletsiz rekabetin gözü kör olsun. Bir gün mutlaka rakip şirket beyninizde bir boşluk, bir aralık kapı yakalar. O gün fena halde aşıksınızdır mesela. Veya işle ilgili sorunlarınızda boğulmuşsunuzdur. Ödemeniz vardır ama banka hesabınız “S.O.S” veriyordur. Ya da kapı komşunuzda çocukları vuruyorlardır. İsyandasınızdır ve beyninize çoktan inmeler inmiştir bile. Kısaca, beyniniz, ruhunuz, kalbiniz korunmasız ve zayıftır demek istiyorum. Böylece virüslenirsiniz. Yarın “hack”lenir, öbür gün de çökersiniz. “Update” olayım derken dümdüz (down) edilip kalırsınız. Olur biter!
İkinci olasılık ise, programlar mükemmel çalışır. Yeryüzünde aniden binlerce benzeriniz türer. Koro halinde davranır, mantarca şarkılar söyler, koro halinde düşünür, koro halinde eksilir çoğalır; hissetmez ve hatta düşünmezsiniz bile. Programınız var ya, oh ne ala! Sorunları program çözümler ve bilgisayarınıza gerekli ayarları kaydeder. Bireysel yaratıcılıktan yoksun olarak aşk yaptığınızı düşünün bir de. Bu da laf mı şimdi? Kocaman bir mantık hatası! 'Kısıtlanmış makine düşünürleri' olduğumuzu unuttum bir an. Bu durumda aşk bizim neyimize? Kuru bir cinsellik çok bile! Hele şiire hiç gerek kalmadı.
Düşünen insan faktörü olmayınca bu alemi yönetmek fevkalade kolay. İlim irfan sahibi çokuluslular iyi bilirler bu gerçeği. Canlıları koyun gibi gütmekte ustalaşmışlardır adeta. “Koyun” derken, ne için olduğunu dahi bilmeksizin tüketenleri; sormayan, sorgulamayan, “öteki”ler için acı çekmeyen, insani sorumluluk taşımayan ve başını dik tutmayı beceremeyen kurbanları kast ediyorum.. Sonuç ne peki? Dünya genelinde büyük şirket bilançolarında az emek karşılığında bol kazanç görünür. Çağımızın yükselen değeri o sayfalarda yıldız gibi parlar. Ne acıklı değil mi?
O halde, hep birlikte gülelim ağlanacak halimize!
…………….
Ütopik bir düş dünyasında sizleri bir gezintiye davet ettim bugün. Çocukluğumda Jules Verne ile çok dolaştım da ondandır belki bu kusurum. Düşünceleri kaydetmek keşke mümkün olabilseydi. En çok da ben mutlu olur ve düşler aleminde böylesi uzun yolculuklara çıkmak zorunda kalmazdım. Ama ne yazık ki hayallerimin gerçekleşmesi mümkün değil.
İmkan dahilinde olan somut bir şey var ama. Düşüncelerimize sahip çıkmak; onları para ve güç makinelerine kaptırmamak; tarlayı sürüp ekmekten asla vazgeçmemek ve düşünce ürünleri toplamak gibi…
Tarlanız verimli, hasadınız bol, yolunuz açık olsun dostlar!
Kalınız sağlıcakla …
(31 Temmuz 2004) - 'Gençler İçin Denemeler' dosyasından...
Naime ErlaçinKayıt Tarihi : 6.8.2004 18:16:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!