Ben vatanımı
haritalarda öğrenmedim.
Bir annenin susuşunda,
bir babanın akşam eve yorgun dönüşünde
ezberledim sınırlarını.
Toprak dediğin,
yalnızca üstüne basılan şey değildir;
altında kalmış dualar vardır,
üstünde yarım bırakılmış hayatlar.
Vatan,
bir çocuğun defterindeki yırtık sayfadır bazen,
bazen bir askerin cebinde
katlanmaktan incelmiş fotoğraf.
Ben bu ülkeyi
yarım kalmış cümlelerden tanırım.
“Sonra yaparız” denilip
hiç yapılmayan hayallerden.
Bir türlü gelmeyen adaletten,
hep sabah erken kalkmak zorunda olan
yoksulluktan.
Sorun dediğin,
bayrak sallamak kadar kolay değildir;
çünkü bayrak rüzgâr ister,
vicdan ise omurga.
Taşında tarih,
insanında kader birikmiş bu yerin.
Bir yanımız göç,
bir yanımız kök.
Ne tamamen gidebiliyoruz
ne tam kalabiliyoruz.
Valizler hep hazır,
kalpler hep yarım.
Ben vatanımı
çok sevmekle yoruldum.
Sevmenin bedeli ağır burada;
ya susacaksın
ya yalnız kalacaksın.
Ama ben sustukça
bu toprak daha çok kanadı.
Sorun,
kimin haklı olduğundan çok
kimin vazgeçtiğiyle ilgilidir.
İnsanlar haklarından vazgeçti,
doğrular yerinden,
kelimeler anlamından vazgeçti.
Ve yine de…
Bu ülke bir gün düzelir mi diye sorarsan,
cevabım hazır değil.
Ama şunu biliyorum:
Bu ülke,
onu terk etmeyenlerin değil,
ona rağmen kalanların omzunda duruyor.
Ben vatanı
çok sevenlerden değilim artık;
çok dert edinenlerdenim.
Çünkü sevgi bazen kör eder,
dert ise uyanık tutar.
Sorun budur işte:
Gitmekle kalmak arasında
namusunu yitirmemek.
Kırılmadan sert,
bağırmadan doğru kalabilmek.
Ve bir gün,
bu toprak gerçekten nefes alırsa,
bil ki o
yük taşıyanların sessizliğinden olacak,
söz değil, bedel ödeyenlerin
adım izinden.
Kayıt Tarihi : 25.12.2025 09:53:00
Şiiri Değerlendir
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.




Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!