Bugün Cuma, ne de çok isterdim ‘erken gelebilmek için elinden geleni yapabilir misin?’ diye sorabilmeyi… Ve ne çok isterdim gözüm sürekli saatte, geçmeyen saate söve saya senin biraz olsun erken gelebilmeni. Gelebilmeni!
Zaman, ne çok şeyi alıp götürdü… Zaman, ne çok kelimeyi gömdü sükût denen kabristana. Zaman, ne çok kırıp döktü-yerle yeksan etti; zamansızca! Neden böyle olduk ki? Neden, ‘bir merhabam var’ demişken ‘sus!’ diye tembihlendim ünlem işaretleriyle.
Al işte! tıpkı zaman gibi, tıpkı şuradan geçen herhangi bir kişi-bir yaprak-bir araba veya boşlukta süzülen rüzgâr gibi geçip gidiyorsun önümden! Sadece seyredebiliyorum; uzaktan! Göz kaçırıyoruz, yüz çeviriyoruz, susuyoruz..! Ne çok isterdim şimdi; tam olarak şu anda gelip şurada bir sigara içebilmeni. İçmesen de n’olmuş, bir sigara içimlik yüzünü görebilmeyi ne de çok isterdim!
Elimde kalan son yerdi burası, bir tek burası kalmıştı elimde. O da yok artık! Tıpkı sesim gibi yazdıklarım da erişmiyor katına. Ben yetle yeksan sen gökdelende! Zaman da acımasız günler de. En acısı da şu; ben hala senin elini tutup uykuya dalmak ve bir daha uyanmamak istiyorum!
…
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta