Düştü kalemimden adının kürtçe yazılışı,
denizler sesine aktı sonya.
bu gece
sana geçiyor zaman....
kapama gözlerini, uyutma gündüzümü,
uykuna al beni,
kimliksiz misafirinim....
çingene bir şairim,
yağmurla karışık sevdim seni,
yelle aktım saçlarına
bak her yanım tufan, her yanım
kirpiklerinden uzayıp giden yol.
Böyle lal düştüğüme bakma
yüzünde gömülü sesim.
Ahh sonya!
Başka bir hale girmekmiş seni sevmek,
kışla – bahar gibi,
kurumuş dalarından çiçek açan ağaç gibi...
ahh! Sonya!
Saçının her teline düğümledim hasretimi,
akarsular getirdim göz çukurlarına,
böyle gecelerde bir sana yandı ışıklarım
ve
vardır her ışığın bir tohumu.
Pencerenin ardından bakıyor bir çocuk
gökte yarım ay
ve avuçlarıma sığmayan gülüşünün renkli dünyası...
ahh! Sonya
gel gör
gölgem suretine açıyor
ve bulut oluyor yüreğim amansiz,
yağmurlar yağıyor,
rüzgar esiyor,
bir hayat böyle geçiyor,
böyle sensiz ve çaresiz....
yüzünün çizgilerine göm beni Sonya
varsın sende kaybolsun bütün varlığım
bulunmasın hiç bir esarette,
sorgulanmasın hiç bir takvim yaprağına,
yitik bir gül,
kayıp çocuk
ve herşey
ve biz,
bir aşkın iki kabuğu biz
düşsek dalımızdan kırılırız
yerle biz.
Ürkek ceylan telaşında koştuk
akreple yelkovanın peşinden,
çıkınımda hüzünlü ekmek kokusu
ve aşk
seni sevmekle başlayan aşk...
ahh! Sonya
su olsam yinede kayıp gitmem parmaklarından
hep bir dama gibi
teninde seninle dururum.
Ahh! Sonya
gülüşümün menekşeli akşam kokusu,
ilkbaharım,
öykümün yerleşik kayramanı...
avuçlarımda temmuz yanığı
ve güvercin çığlığında
düşlerime sığınan seni ilk sevişim,
mülteci bir yolcuya dönüyorum kendi bedenimde
suyun sesinde kırılıyorum,
dünyanın öbür yüzünde anımsarken seni.
Burda böyle geçiyor zaman Sonya,
böyle,
herhangi bir ağacın gözvdesine yaslanıp
tütün yakarak geçiyor,
ve biten ttün külüne saklanarak,
pek renkli değil hayatımız anlayacağın,
çiseliyor yine hava,
inceden ıslanıyor ağaçların gövdesi,
yaprakları bir görsen,
nasılda güzel ışıldıyorlar...
Sonya!
Güzel yanım, firari bilgem...
böyle gecelerde sarhoş oluyorum hep,
uzaktaki ışıklara köprüler kuruyorum.
Lakin,
görmüyor gözlerim senden öteyi,
bakma bana öyle n'olur,
gümüş bir tabakada sunacağım sana yüreğimi...
gel otur şöyle,
bir bardakta sen kırıver,
yada bir güvercin uçur avuçlarımdan,
hatta gözlerine as beni
celladı ol keyfimin,
sanma ki öleceğim hemen,
bir sigara daha yakacağım gözlerinden
aşk'a uzanarak....
ellerim değiyor zamansız,
ellerinin değdiği herşeye
ve su gibi dağılıyor yüreğim,
yüzüm düşüyor,
bir bıçak hainliğinde yırtılıyor sevincim,
soğuk bir yel siliyor parmak izlerini,
uzuyor karanlığım
uzuyor yalnızlığım
uzuyor sensizliğim.
Ahh! Sonya
bak kelimeler dilimde intihara durmuş,
haykıracaklar seni yere-ğöğe
kıskanacak kaknüs kuşları seni,
bulutlar seni cizecek bir maviden diğerine kaçarken.
Ahh! Sonya
ıslak saçlı memleketim,
zambak rengi yüreğim,
kaçaklığım....
biletimde yırtık çocuk gömleği,
ve geç kalınmış bir aşkın sahnesi...
tanıksız bir yolcusuyum ömrümün,
kimliğimde terk edilmiş coğrafyalar,
bütün denizlere vardı yollarım
akdeniz'den ege'ye uzanan
lakin,
gel gör ki;
tutsağı oldum gözlerinin ay şafağına
tutuldum başka bir aşkla
yüzünün her çizgisine,
ellerin ahh o ellerin....
bak düğümleniyor yine nefesim,
tanrıya emanetim bu gece
ve sana,
şayet düşersem böyle çaresiz,
kırılırsa kolum kanadım
ve bakamazsam gözlerinin en derinliklerine
bir kirbit çöpü gibi yak beni
ey! sonya
merak etme,
küllerimden doğar yine severim seni...
Ersal SarıkayaKayıt Tarihi : 26.11.2010 22:41:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![Ersal Sarıkaya](https://www.antoloji.com/i/siir/2010/11/26/sonya.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!