Denemeler-Yaşanmış Hikayeler
Sonbahar ağaçların yapraklarını dökmüş, kışın hazırlıkları yapılmış, çarşı camisinin karşısındaki ustadan aldığımız el yapımı talaş sobamızı kurup, iki kovaya basılı talaşımız da hazır, kışa merhaba demeye hazırlandığımız ceyhan’da, annem iyice ağırlaşmış, yapacağı doğum, eli kulağındaydı. Bölgemizde hiç görülmeyen bir fırtına, uğultu şeklinde eserek, ağaçları bir o yana, bir bu yana yerlere secde ederecesine sallıyor, annem tehlikeyi fark etmiş olacak ki, bizi içeriye aldı. Uğultu azalacağı yerde, şiddetini daha da artırarak, evimizin damında garip bir gıcırtı duymaya başladık. Birkaç dakika sonra annemizin kucağına doğru sarıldıkça hamile olan annem hem bizi, hem de yakında gelecek olan misafirimiz, karnında taşıdığı ve hiç diğer kardeşlerimizde olduğu gibi, göstermediği ihtimamı göstererek, korumaya çalışıyordu. Yukarıdan evimizin içerisine yavaş yavaş güneş ışığı doluyor, kırılan kontraplakların arasından toz, toprak evimizin içerisine dolmaya başlamıştı. Zaten babam da yok, Konya akşehir’e, kiraya verdiği tarlamızın parasını almaya gitmişti. Çocuğuz bilmiyoruz ki; çıkan hortum, bizim gibi evlerinin çatısı çinko olan tüm evlere hasar vermiş, çivilerinden fırlayan çinkolar, gökyüzünde uçurtma gibi savrulmuş ve hastanemiz yaralı dolmuştu.
Dayım, postaneden sıraya girmiş ve üç saat sonra gelen sıradan sonra babam’a ulaşarak durumu anlatmış ve bir gün sonra babam gelmiş, bu iş böyle olmaz diyerek, Elazığ harput’tan taşınan bir ustayı getirerek, evin üzerine beton döktürmeye karar vermişti. At arabaları ile çakıl, demir ve çimento taşındı gün boyu evimize. Ablam ve bana da oyun çıkmıştı bu ara. Tahtadan yapılan merdivenle ustalar evin damında kalıp çakıyorlar, bize de birer tane keser verip, daha önce kullandıkları eski çivileri doğrultma görevi vermişlerdi. Kalıpçı ustası kaç keşkere beton karacağını kafadan hesaplıyor, bir yandan da ellerinde kocaman kocaman küreklerle harç yapmaya başlamışlar, yaptıkları harçları tenekelere doldurup, ya Allah diyerek omuzlarına attıkları gibi, tahta merdivenleri birkaç hamlede tırmanarak bir uçtan betonu döküp, aynı hızla tekrarlıyorlardı. Akşama doğru evimizin üzeri kapanmış, ali usta babama yarın damın, betonun çatlamaması için sulanması ve birkaç gün tekrarlanması gerektiğini söyleyerek, helalleşip gittiler. Adamlar gider gitmez ablamla ben meraklı gözlerle ustaların bıraktığı tahta merdivenlerden dama çıkıp, nasıl olduğuna bakalım deyip, babamın eve girmesiye, düşüncemizi gerçekleştiriyoruz. Daha taze beton bastığımız yerlerde ayak izimizin şeklini alıyor ve ablamla birbirimize bakarak zıplamaya başlıyoruz. Dama doğru sarkan dallarında yaprak kalmamış, çalı gibi görünen erik ağacının ucundan kuru bir dal kopararak, yazı yazmaya başlıyoruz taze beton üzerine. Bir müddet sonra abla dedim:
-Ne, diye seslendi!
-Abla annem doğuracak ya! Diyince ablam, eee diye cevap verdi.
-Kız abla kız, çocuk erkek olursa adı Murat olsun mu?
Denizler ortasında bak yelkensiz bıraktın,
Öylesine yıktın ki bütün inançlarımı;
Beni bensiz bıraktın; beni sensiz bıraktın.
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta