Azra ıslığını çalıyor rüzgâr,
Topla dağılacak ipek saçların.
Düşerse peşine yüklü bulutlar,
Tut elime konsun, yağmur kuşların.
Her an eşi ile gezen üveyik,
Cama dayadığın yüzünden öpsün.
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Çok içten ve dokunaklı. Dönüp dönüp okudum.
ne güzel...
teşekkürler.
Yazdıklarınız arasından en çok bunu beğendim.
Baştan sona şiir... Başladığı yerden bitişine kadar en üst düzeyde devam eden bir dimağ sarhoşluğu. Sanat eseri tabirinin şiirde ki karşılığı. Her mısrası ile fevkalade bir çalışma.
Mükemmel şiirinizi severek ve beğenerek okudum. Müsadenizle yeni şiirimi yorum olarak bırakıyorum. Saygılarımla.( + Ant.)
Koca Çınar
Bilmez misiniz?
Koca bir çınar devrilirken
Ne yetimler bırakır
Kovuğunda yaşayan.
Henüz yastayken
Çınarın köklerinden zor bela
Taze çıkan sürgünler,
Aldıkları darbelerle
Yaşasalar da, birer ölü gibidirler.
Ve koca çınarın
Varlığında baltaya sap olamazken
Gölgesinde tüneyenler,
Hasettendir, belki bilmeden
Kibrite çöp olur,
Kendi bedenlerini de yakıverirler
Defne;14.09.2018
AZRA I deki zenginlik II yi gölgede bırakmış. bu şiir şaha kalkmış.. Bunca uyak nasıl bir arada kullanılır şaşırdım doğrusu. Ne ararsan var, redif, tam uyak, zengin uyak. Bu işin teknik yönü. Dildeki heybet çok görkemli. Bu güne kadar okuduğum hece şiirlerinden çok farklı. Bir miti destanlaştırmak desem değil. Farklı bir şey, bir önceki dizenin arkasından ne gelecek diye düşünüyor insan. bunu başarmak, dil ister, kültür ister, eğitim ister, algı ister, gözlem ister, sanat ister ve evrene kocaman gözlerle bakıp tüm duyularınız çalıştırmak ister. Yolun aydınlık olsun şiirin kraliçesi.
Ufkunuza sağlık...
Şiirin dörtlükler içindeki uyumlu sesi ve konu bütünlüğü., bu şiirsel anlatım ile destana gerçek anlamda katkı olmuş...
Kutluyorum sayın Gülşah Başol...
Beğeniyle okuduğum sevda ve özlem yüklü şiiri ve şairesini yürekten kutluyorum. Kaleminize yüreğinize sağlık.
Ah! Azra ah!
Bu ne hasret, bu ne sevgidir ki, sana bu kadar güzel bir destan yazdırmış?
Her dizesi ayrı güzellikte, her dörtlüğü ayrı güzellikte. Bu şiir seni unuttur mu be Azra?
Bence unutturmaz artık.
Okuyucusuyla buluştuğu andan itibaren Azra hafızalarda yerini almaya başlamıştır.
6 dörtlükten oluşan, çapraz kafiye, hece şiirlerinin en ahenkli dizilişini görmek mümkün.
Birer dörtlük arayla ilk dizelerde Azra'ya seslenişler şiiri güzelleştirmiş. Konunun sapmasını engellemiş.
Bazı şiirler vardır ki, 4-5 dörtlükten sonrası artık okuyucuyu sıkmaya başlar. Bu şiir için bunu söyleyemeyiz. İlk dörtlükten son dörtlüğe kadar gerek konu akıcılığı, gerek mısraların akıcılğı, okuyanı alıp Azra'nın gizemli ülkesine götürmektedir.
Bu şiir ciddi bir emeğin ürünü olduğunu seçilen kelime diziminden tutun da, okuyucusuna konuyu aktarmasına kadar bir çok yönden göstermekterdir.
Bütün dörtlüklere şiirin ağırlığı eşit dağıtılmış. İçinden seçebileceğim bu dörtlük ön plana fazla çıkmış diyeceğim bir dörtlük yok. Azra şiirinin her dörtlüğü eşit diyebilirim. Birini diğerlerinden ayırmak zor.
Haz alarak okudum. Kutluyorum hocam. Yeni hece şiirlerini bekliyoruz.
Selamlarımla.
Bu şiir ile ilgili 17 tane yorum bulunmakta