Küçücüktü elleri… Yüreği sıcak… Sıcacık…
Duyguları sığmıyordu kalbine…
Bir sonbahar gününün solgun akşamında sessizdi kadın. İçinde bir ümit, gözlerinin derinliklerinde acı vardı. Elindeki kalemle bir şeyler karalıyordu durmadan..Gözleri dalgındı. Yaptığı şekiller gitgide kördüğüm oluyordu sanki… Çözülmeyecek bir dert yumağı çiziyordu kâğıda… Karalıyor, karalıyor, gitgide simsiyah oluyordu şekiller… Çiziyor, çizdikçe içindeki acıyı aktarmak ister gibi kocaman helezonlar karalıyordu durmadan. İçinden geçebilseydi bu helezonların. Çıkabilseydi içindeki karanlıklardan… Gözlerinden gitmiyordu gözleri… Ona sevgi sunan, ısıtan gözlerini görüyor gibiydi… Sanki, karanlık bir tünelde birdenbire doğan bir güneşti… Sevgiyi içiyordu gözlerinden.
Ya o sıcacık nefesi…
O ısıtan sözleri ne kadar uzaktı. Nasıl özlüyordu onu? Yüreğine bir kor gibi çökmüştü acı. Dayanılacak bir ıstırap değildi. Nasıl değişmişti birdenbire? Bu nasıl bir histi? Ömrünün sonbaharında bu kadar mı yakardı güneş? Ellerini kalbine bastırdı. İçinde dayanılmaz bir acı duyuyordu. Özlemi nasıl da yakıyordu? Ama eli, kolu bağlıydı.
Dünya var olalı beri çirkin ve soğuk,
Erken içeceğimiz bir ilaç gibi.
Tadı dudaklarımızda acımsı, buruk.
Bu saatte gözyaşları, yeminler,
Boş bir tesellidir inandığımız.