Hani hep derdin ya anne insanlara çok güvenme canın yanar diye
Ben güvendim neden mi..kimsesizdim sensizdim YALNIZDIM
Dik dur hayatta derdin yıkılma sakın çaresizliğinde
Bedenimle değilde yüreğim tarumar oldu yıkıldım anne
Öyle bir hayat yaşadım ki açlığında gördüm yokluğunda
Beni bu eylül öldürecek
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Devamını Oku
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Anne dalgalı denizlerde yolgösterici lider bir fener her karanlıkta.....Ne söylense az olur ......İlhamınız bol,kaleminiz dolu olsun çaglasın..Saygılarımla
En güzel şiir annedir.
Yüreğinize, kaleminize sağlık.
BİR KADIN, BİR YAŞAM, BİR ANNE…
Bir kış günüydü çok soğuk;dünyaya geldiğinde;
Henüz üç yaşındaydın anneni kaybettiğinde.
Ne bir oyuncağın oldu; ne de yeni elbisen;
Üç beş yılda bir bayramlıktı, seni sevindiren.
Hiç bir şeye yanmadın sen; anne sevgisi kadar.
İçindeki hasretlik kor oldu, bir volkan kadar.
Geceleri rüyanda sık sık anneni görürdün.
Tutup ellerinden sıkıca, göklere yürürdün.
Gelip çok öperdi seni, saçlarını tarardı;
Uykudan uyanınca, gözlerin onu arardı.
.
Henüz yeni dönmüştün eve; pamuk çapasından.
Yorgundun , adım attın ; toprak evin kapısından.
Küçüktün; yaşın ancak on beş, on altı kadardı.
Koşturmaca, iş ; yaşam senin için sonbahardı.
Hele gel kızım dediler; otur şöyle beriye;
Dediler ki seni verdik; Osmanların Nuriye.
Kimdi o adam hiç görmediğin ; hiç tanımıyordun.
Alık alık anlamsızca, boşluğa bakıyordun.
Önce şaşırdın, sonra üzüldün; henüz çocuktun…
Sersemledin, dilin tutkun; zorla yere oturdun.
Sonra sevindin; kurtulurum dedin yoksulluktan;
Üvey ananın ağır elinden, acı dilinden.
Bir zenginden alınma ,eski bir gelinlik giydin;
Elektriksiz, susuz iki oda bir eve gelin gittin.
Ne bir altın bileziğin oldu; nede yüzüğün.
Hayallerinde kaldı, hep düşlediğin o düğün.
Birkaç gün sonra görümcen geldi;sordu hal hatır;
Götürdü halılarını, yerde kaldı bir hasır.
.Bütün lüksündü ; tahta kaşıklar, bakırdan tabak.
Mutlu olurdun o gün yemekte, pişirsen kabak.
Seni en çok üzen, işsiz biriydi eşin;
Yüzün hiç gülmedi; gülmeyecek miydi ki senin?
Yuvayı dişi kuş yaparmış ,hiç yılmadın koştun.
Birde üstüne üstlük sekiz çocuk doğurdun.
Çocuklarında senin gibi tarlalarda büyüdü.
Sevgi ile, emek ile yavaş yavaş yürüdü.
Hep istedin okumayı, okur yazar değildin.
Çocuklarım cahil kalmasın; okumalı derdin.
Fakat sen çok görmüş, hayat mektebinden mezundun;
Bazen çaresiz, bazen umutsuz, bazen yorgundun.
Çocukların büyüdü zorla, hasta ola ola;
Henüz çocuktu. daha, üçü de öldüler sonra.
Hep yol gösterdin, oldun çocuklarına bir rehber
Büyüyüp gittiler birer birer, bekledin haber.
Ne anne sevgisi bildin, ne babadan gün gördün.
Bir ateştin kor gibi, her rüzgarda biraz söndün.
Yıllar zorlukla geçti; gülmek nedir hiç bilmedin;
Hep yokluk, hep yoksulluk; yarını hep kaygıladın;
Ölümü kurtuluş bildin, hep böyle algıladın.
Yıllar sonra bir gün bir evin oldu, düşlediğin;
Yüzünde ilk gülümseme, yıllardır bilmediğin.
İçinde eski eşyalar var, mutfak da.,oda da ,;
Sana saray gibiydi, içi bomboş olsa da;
Hep alınır umudu yarına kalsa da.
Yoksula yardım diye, ne çok kazaklar ördün.
Yardımı çok severdin, çünkü çok yardımlar gördün;
İki bin beş tatiliydi seni son gördüğümde;
Abdest alıyordun ,elinde bir küçük düğümle.
Dişlerin hep çürümüş; tat almıyordun yemekten.
Günlerdir uzak kaldın meyveden, etten, ekmekten.
Birkaç dişçi dolaştık;
Birinde karar kıldık.
Gelip gittin günlerce,
Bir türlü olmadı tam;
Hep ağrılar sızılar dinmedi dişlerinden.
Binlerce pişman oldun;gittiğine, Gökdere’li dişçiye.
Bir gün bir hastalık geldi;
Dediler bağırsakta varmış bir iltihaplanma.
Seni yavaş yavaş tüketti.
Günlerce kaldın Osmaniye de bir özel hastanede.
Sonra sevk edildin Adana Başkent hastanesine.
Dediler kanser olmuş bağırsaklarından;
Sana bir şey söylemediler.
Küçük bir yara varmış, dediler.
Ameliyat gerekmiş.
Doktor dedi, çok kolay geçti ameliyat;
Daha henüz yayılmamış vücuda.
Herkes mutlu sevinçli;
İnanıyorduk hep, döneceksin diye yaşama.
Daha üç gün olmuştu ameliyat olalı;
Yürüyordun dayanıp, küçük bir çocuk gibi.
Bayramdan öncesiydi, doktor dedi çok iyi;
Artık taburcu edilmeli.
Bayramı evde geçirmeli.
Gezdin biraz dolaştın.
Üçüncü günü duyduk birden ağırlaşmıştın.
Dediler karnından sular geliyormuş;
Doktor demiş bir şey yok,
Siz hiç meraklanmayın.
Gelmenize gerek yok bu kadar yolu;
Dedin: rüyamda gördüm çocuklar;
Babanız geldi çağırıyor beni.
Artık tükeniyordun; bir hoca bulun dedin;
Okudu başucunda sana güzel dualar.
Yavaş yavaş şahadetler getirdin,
Bilmem o an Allahtan, neler neler diledin.
Hoca dedi siz çıkın;
Sonra dualar edin.
Anladık ki aldığın o nefesin;
Artık vereceğin son nefesindi, anne.
Annelerimiz yokluklarında bile bizimledirler değerli arkadaşım,her yerde,her adımda yanıbaşımız da hissederiz hep onları...Çok derin ve hüzünlü duygulardı bize yansıyan...ama güzel olan yüreğinizin annenize ulaşan sesiydi...İçtenliğimle kutluyorum duygu dolu çalışmanızı ve diliyorum ki hayatta olmayan tüm annelerimizin yeri ışık olsun...sevgimle...
Anne... Sığınılan ilk liman olduğu gibi galiba sığınılan en son liman da 'anne' oluyor...
Yüreğinize sağlık sayın Hatice Fiskeci...
Bu şiir ile ilgili 4 tane yorum bulunmakta