Son Vedalaşmalardaydı Kalan Bu Yaşam

Mustafa Yılmaz 4
765

ŞİİR


17

TAKİPÇİ

Son Vedalaşmalardaydı Kalan Bu Yaşam

Bilinmezliklerden geliyorum, sanki düşüncelerimde gezdirdiğim tüm olayların arkasına bakarak…
Her şey bir muamma, her şey bir çıkmazda yüzüyor, yerine oturan hiçbir düşüncem, hiçbir tasarım yok…
Sahipsizlik süregelirken, gözlerimde uçuşan karelerin hepsi eskimiş resimler ve solgun siluetlerle dalgalanıyor göz diplerimde…
Hiçbir şeyin oluru gelişmiyor, hiçbir şey olura ulaşmıyor… Hepsi birer kasvet anısı olarak dalgalanıyor perde perde önümde, göz diplerimde sallanarak…

Hayatın zor olmayan ipleri bunlar, hepsi, teker teker koparak, beni hoyratça sallandırıyordu…
Oysa sen kayıplıklardan gölge gölge önüme düşerek dar günlerini unutmuşçasına kolay gülmelerdesin. Ama benim gördüğüm gözlerin veya düşlediğim gözlerinle kolay gülüşleri içinde saklayarak, sahte sevinçleri açığa vuruyorsun…
Her şeyin bir başı vardı, ortası inkâr edilmiş bir sonu yaşar veya düşünürken olağandı bu sahte pervasızlık…
Aslolan kim olduğunu unutmamaktı, doğrusu ve eksiği ile yaşanmış bir hayat bir hayat kesiti bende olduğu kadar, sende de vardı…
Galiba cidden yapışan acılanmalar bana ait olmuştu ki hâlâ seni, hâlâ senle dakika dakika yaşarken, belki de son dönemlerimin en büyük hatalarındaydım…

Neden hâlâ geçmişin puslu günlerinin tozunu silmeye çalışıyorum, seninle konuşmalarımı ve de yazmalarımı sonlandırmışken, bitmeyesiye bir öfkenin içinde çabalayıp dururken, neden bu hızlanmış düşünceleri sonlandıramıyordum, mıhlanmış bir bedendin sanki bedenime…
Zor günlerin kolay anıları olmuştun ki her saniyem seni unutma çabalarımla doluyken, kendini unutturmamak için kurguladığın her şey silinmez anılar olarak ulaşıyordu bana…

Bitmeyesiye bir sevdanın mahkûmiyetimi sen de en az benim kadar biliyorsun. Bundan hiç şüphem yok. Ama vazgeçilmiş bir sevgisin ki bunu da biliyorsun. Peki, nedir bu sonsuza taşınmak istenircesine varlığını her fırsatta önüme atıyorsun?
Belki de bu, sevdanla sevdama sahip olmalarımla azap çektirmek bu çabalanmalar…

Uzaksın ve de ihtimalsizsin artık bana, bunu da biliyorsun, yılların ardından başlayarak, yıllar sonrasına taşımak istenilen bir sevda mıydı bu ki etrafını azap duvarları ile örmeler?
Dayanılası bir zaman kovalamacası olması artık bir son değildi. Yeni baştan, her seferinde körüklenen bir ateş bu ki artık gazaba dönmüş bir yaşam kesiti olmaktan çıkamıyor…

Artık kendime acıyorum, sana acıma hislerimi tümüyle kaybetmişken her gün yeni yeni alevlenen közlere basmaktan da artık usanıyorum…
Vazgeçilemeyen bir sevda iken, her an vazgeçilmiş olmaya adım adım giderken, içimdeki tüm hisleri de yavaş yavaş yok ediyorsun…
Hiçbir zaman seni sevmekten başka, senin gölgen olmadım, olmak da istemedim. Sadece sevmenin tutsağı olmakla da bu günlerde pişmanlık duyamıyorum ki çektiğim azapların altında yatan tek sebep belki de bu…

Değer üstü değerlerle önem verilen sevgi değil miydi bu günlerde beni veya bizi zıpkınlayan?
Bir bedeldi bunların hepsinin toplamı. Toplandıkça da geçilmez durgun suların üzerindeki çürümeye yüz tutmuş bir köprünün üstünde pervasız yürüyüşlerdi şüphesiz…
Ne ilk adımı belli, ne de son adımı belli olacak, sadece bir düşüş, sadece belki de bir yuvarlanışla çöküş olacak…

Unutulmayacak sevgilerinle beni sevdiğini biliyorum ama yaşanamayacak bir boşluğa da beni fırlattığını biliyorum. Sadece öfkeme hakim olarak önceleri gibi bundan sonra da yaşamaya çalışacağım şüphesiz. Hem de dik olarak, hem de edepli olarak layık olmaya çalışacağım önem verdiğimiz sevgimize…
Sen mi? Boş ver ne düşündüğünü ve neler yaptığını biliyorum. Bu yüzden çok şeyin de önemi kalmadı, sesimi duyduğunu biliyorum, tıpkı senin sesini duyduğum gibi… Çoğu anlarda istesek de istemesek de kızgın ve de kırgınlıklarımızı bir kenara bırakarak, aynı anlarda, aynı zamanlarda, aynı nefesleri alıyoruz ve aynı havayı soluyoruz…

Ne mahalleler, ne beldeler, ne de kentler saklayabildi bizi, birbirimizden, çoğu kenti hislerimizle yaktık, çoğu beldeyi terk ettik, çoğu zaman sevginin sevecen cümlelerini yuttuk, nefeslenmedik ama gene de terk ettiremedik birbirimizi bizden. Biz sevginin gözü kapalı çocukları idik. Biz sevgiye emek verdikçe sersemledik, biz sevginin içine daldıkça kaybolduk birbirimizden ve sevgimizi unutulmaz aşkların yazıldığı anıkütüklerine çaktık, olmadı, bir de karşısına geçip ağladık, hıçkırdık, çok uğraştık seslerimizi duymamak için ama başaramadık, tekrar tekrar yaraladık kendimizi, tekrar tekrar kendi kendimizden nefret edip, hınçlandık ama gene de başaramadık sevgiden kopmayı…

Uzaklarda isimsiz beldeler uydurduk kendimizde, ruhlarımızı oralarda terk etmeye çalıştık…
Nefreti denedik, kusmaları denedik, gülmeleri denedik ama başaramadık döndük durduk acı çemberimizde. Döndükçe döndük kahır zamanlarının şaşkınlığı içinde. Adımıza masallar yazıp, kahramanlarını acılarda tarif ettik olmadı, kinlerde, nefretlerde ve de küskünlüklerde tarif ettik gene olmadı…
Sadece acıda kilitlendi kaldı tüm cümleler ve yine dayanamadık çözdük bağlarını, olmadı…
Resimlerimizi aldık elimize, sessiz seslerle konuştukça ağladık, ağladıkça vaz geçtik hayattan, nefes almaları bırakmak istedik, acılandık durduk, karşı karşıyaymış gibi konuştukça yine acılandık ve yine olamadı, kopamadık birbirimizden… Yılların ardına serdik hasretleri, bunaldık, yılları saymayı unuttuk, yıllar ardında kalan anılarla cebelleşip durduk, belki bir yerlerde karşılaşırız deyip teselli ettik yüreğimizi. Bu sefer de kan bastı beynimize, güneş çarpmaları gibi, kızıl ateşlere bulandık, mor damarlarımızda kanlarımız koyulaştı, zorlamasına nefeslerde bile adlarımızı sayıkladık, çoğu zaman kinle, çoğu zaman acılanarak, çoğu zaman da masumluğuna sarıldık, terk edilmiş sevgilerin utancını yaşarken bile olmadı…
Olamadı bu sevgiden vaz geçmeler, olamadı anılardan uzaklaşmalar…

Her masal gibi bu masal da bitti. Her masal kahramanı gibi bu masalın kahramanı da ölümlerden döndü, bir türlü kahramanlarımızı öldüremedik, bir türlü de güldüremedik…
İşte böyle sevgili, her zamanki gibi gene acılara bulandırdı bu kalem, bulunamayasıya gülmeleri kovalarcasına yine ıslanıyor sayfalar…
Karma karışık hislerin sahipliğini yaparken, düşüncelerim yine huzura kavuşturamadı bedenimi…
Galiba biz, her ikimiz, her iki kalemle, acının kahramanlarını tarif ediyoruz…
Seni çok sevdim diyemeyen şimdilerdeki kahramanları yazarak tarif ediyoruz…

Belki de bir öfke, inat ve dar düşüncelerin sahipliğini yaptık, hepsi bu olmalı…
Bu düşünceleri artık daha fazla dayatmanın anlamının da kalmadığı biliyorum…
Belki de sana son yazmalarım olacak bunlar, uzun bir boşluk var önümde, belki yine upuzun yollar, belki de kalemin mürekkebi tükenecek, son noktayı yine koyamayacak. Ama gerçek şu ki artık hayatımda gittikçe küçülen, uzaya uzaya bir noktaya dönüşecek bu düşünceler…

Bu sevgi, koca bir değerken, küçük bir noktaya dönüştürmek de zor olsa gerek…
Bitemeyesiye sevda masalında olmak da artık bir teselli olmaktan çıkıyor yavaş yavaş…
Senin de bir zamanlar dediğin gibi “bende yoruldum” sevgili, yoruldum artık bu sevdanın gölgesini kovalamaya…

Oysa kaybolan sesimizin peşinden koşarken, tökezlenip düştüğümüzde cayır cayır yandığımız yerdir cehennem, sevgilinin ardından bakarken...
Mercan taşlarının üzerinde dolanıyorum, kum sarısı saçların hayalini de kurmuyorum artık, elimdeki son jokeri kullanıyorum, sarı hüzün yok artık hayatımda, sadece avuçlarımın içindeki sıcaklıkla var gücümle koşuyorum...
Sadece yüreğimle bağdaşmış bir ayrışım içindeyim, sadece o sesi dinliyorum, kaybolmuşlukların içinden çıkmaya çalıştıkça, yeniden gömülmek istemiyorum mercan taşlarının arasına sarı hüzünle...

Artık suskunlukların baş göstereceği bir hayatın zor zamanlarına hazırlanan bedenim, sahipsizliğin korkunç bedelini öderken de pişmanlıkların artık gereksiz olduğu bir dönemin içinde yaşamaya alışacaktır artık umarım bu beden…
Yaz beni sevgili yaz, kaybedilmiş sevdaların hıçkırık sesleriyle, yaz beni…

Mustafa Yılmaz 4
Kayıt Tarihi : 4.9.2012 14:40:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.
  • Alaaddin Uygun
    Alaaddin Uygun

    candan tebrikkkkkkk

    Cevap Yaz

TÜM YORUMLAR (1)

Mustafa Yılmaz 4