Haydar Çelebi - Son Söz-leşme'ye Dair Bi ...

Haydar Çelebi
25

ŞİİR


1

TAKİPÇİ

şairin poetik ve lirik anlatımla ortaya koyduğu eser, bir felsefecinin paradigmalarından daha derin, daha etkin ve daha etkilidir. şair'de nesnel gerçekliğin ussallaşması süreci, yaşanmış 'realite' nin (gerçeğin) tinsel etkileniminin, poetik tarzda bir düşünüş ile yorumlanışı (interpretation) sürecidir. poetik düşünüş tarz ve seviyesi, şiirde lirik-epik ve dramatik biçemlerde kendini dışa vurarak, bize özne olarak şairin duygu ve düşüncelerinin özgün yapısının muhtevasını aktarır. kullandığı dil ve dilin yapısı, günlük konuşma dilinin tamamen dışında, yeni bir dildir. o, 'yazın' da kendini ve kendi dilini yeniden yaratır, ve her seferinde varolanı aşarak, somuttan soyuta, 'gerçekten' (realiteden) 'gerçeküstüne' yaklaşır. bu bir nevi, 'kendi ömründe ölmüş olmanın, ölümden sonra hayatta kalma mücadelesidir'. dili oluşturan söz'cükler, şairin iç konuşmalarında 'poetik düşünüş'le şiirleşirken, aynı zamanda onun, duygu ve düşüncelerinin bir 'söz'leşmesini içerir. bu bazen duygu ve düşüncenin bir çelişebilirlik 'söz'leşmesi olarakta baş gösterebilir. bu 'çelişebilirlik 'söz'leşmesi' dahi kesin bir şiirsel uyumluluk içindedir. ard arda dizilmiş güzel sözcükler yığınından oluşan, kuru bir 'yazın retoriği' değildir şiir. nesnenin imgesel anlatımla estetik bir ussallaşmasıdır. yani, doğal güzellikle, sanatsal güzellik arasında sürekli bir kurgusal bağlantı kurulmaya çalışılsa da, bu mümkün değildir. çünkü doğada varolan, sanata ve düşünceye, anlaşılabilirliği oranında, ancak esin kaynağı olabilir. bu esinlenmenin koşulladığı yapısal deviniminin sanatsal işlenişi, nesnenin aşkınlaşmış sanatsal güzelliği olarak, soyut bir yeniden yaratıdır.genel bir ifadeyle şiir, şairin koşulsuz edimsel ereğinin çağrıya dönüşümüdür. nesnel gerçeğin uzamsal ve zamansal susmuşluk sürecinde, kendi iç dünyasında yaşadığı fırtınalı 'söz' düellosunun, kendisinde bir iç 'söz'leşmeyle sonuçlanıp, dışa çağrı olarak sesli ifade edilişidir. yani 'kamu ışığının kararttığı şeyler' (heidegger) olarak, 'kalabalıkların, hayatın 'hayhuyu' içinde göremediklerini' (w.benjamin) görmeye ve göstermeye çalışmaktır.
bu, 19. yy. sonları ve 20. yy. başlarında flanör'ce (flaneur) ifşaa edilirken, ekonomik yaşama hiçbir katkıda bulunmadan, gezgin düşünür'lüğün, yürüyerek düşünme gizemliliği'nin, kendiliğinden koşullanmış tarzıydı. bugün yaşanan koşullar ise farklılaşmıştır. değerler sistemi ve değer yargılar alabildiğince değişmiş, üretim ilişkilerinin gelişimi paralelinde, toplumsal ilişkinin şekillendirdiği insan tipi olarak 'birey' yaşamda yerini farklı bir biçimde almaktadır. yeni kültürlenme süreci bir bütün olarak yaşamın her alanını fethderken, sanat ve edebiyat'ta bundan nasibini almış ve istisnaları saymazsak, sanatsal 'eser' kavramı yerini, metalaşmış, sipariş üzeri üretilen piyasa'ürün'nüne bırakmıştır. bir simyacı, bir paleograf gibi çalışmayı gerektiren sanat 'eleştirmenliği' de, yerini 'al gülüm ver gülüm'lü basit zenaat 'yorumcu'luğuna bırakmıştır. mesele bir şiir'in yanmış küllerinin eşelenip, tozunun havaya savrulması değil, sönmüş ateşin artık küllerinde yanan ateşin altın yaldızlarını görebilmek ve ateşin sıcaklığını teninde hissedebilmektir.genel anlamda bir sanat eserinin ölümsüzlüğü, eserin geçmiş zamanları aşabilmiş olmasındandır. gelecek zamanları aşabilecek sanat eserlerinin yaratımı, sanatın ölümsüzlük iksiri olacaktır. yaşadığımız dönem, sanatsal yaratı açısından, gelecek için çok fazla bir şey vaad etmese de, tarih, günümüzden daha kötü koşulların yaşanmış örnekleriyle doludur. tarihin ve tarih öncesinin (pre historia) tüm inişli ve çıkışlı dönemlerine rağmen, yasaklamalara, durgunluk dönemlerine, savaş ve kıyımlara rağmen, kültür, sanat ve edebiyat, devingenlik dinamizminden hiç bir şey kaybetmemiştir. sadece belli dönemler susturlmuştur. tarihsel ve toplumsal olarak, iyiye - güzele doğru, değişimin ve dönüşümün en etkin ve itkin gücü olmuştur, ve olmaya devam etmektedir. bu özgün gücünü koruyup, tarihsel misyonunu yerine getirmesi, yaşadığı çağın 'yazın'ının özerkliğinin bilincinde hareket etmesine bağlıdır. şair, ya da sanatçı, kendisini ve edimini bir araç olarak değil, koşulsuz bir erek olarak görmek zorundadır. icazetsiz ve özerk koşullarda sanatsal yaratının mümkün olabileceği gerçeği, sanatsal edimin olmazsa olmaz koşuludur.
Haydar Çelebi

Tamamını Oku