İçimde ne denli yara varsa,
Hepsi uzun bir suskunluk ardından yine sana…
Her cümle bir rüyaydı ve rüyada kurulan cümleleri uyandığımda hatırlayamayacak kadar kabiliyetsizdi hafızam. Belki unutmak denilen nimetti ensemdeki, uykumu kâbus yapan cümleleri uyanıklığıma savuramamam.
Karanlıktan arınırken şehir, üstüme bulaşan her hüznün kırıntılarını döküyordum gözlerimden. Olmuyordu. Yazılmamış, yutulmuş her sözcük nefeslerimden çalıyordu. Belki verilmiş sözüme inatla ya da kendimden bile kaçarak alıyordum elime kalemi. Uzun olmuştu, kalem masalını özlemişti demek ki. Öyle ya bu masal bu kalem için her şeydi… Ve sustuğu yerden her şey kabul edilen harf dökümü devam etmeliydi…
Yorgun gözlerimin nazarından çoğu saklanmış, çoğu içimde kalmış hüzünler vuruyor hayatlarında hiç yer edemediğim yaşayışların yüzüne. İçimden soruyorum adını, yıllanmış eski bir yara kanıyor ellerimde ansızın. Adımı bir köşede unutan varlığımın bakışlarından sen damlıyor soluma. Bu kalışı kanatlarımdaki kırıklara mı borçluyum?
Yohdur anun yanında bir kılca i'tibârum
İnsâf hoşdur ey ışk ancak meni zebûn et
Ha böyle mihnet ile geçsün mi rûzigârum
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta