İçimde ne denli yara varsa,
Hepsi uzun bir suskunluk ardından yine sana…
Her cümle bir rüyaydı ve rüyada kurulan cümleleri uyandığımda hatırlayamayacak kadar kabiliyetsizdi hafızam. Belki unutmak denilen nimetti ensemdeki, uykumu kâbus yapan cümleleri uyanıklığıma savuramamam.
Karanlıktan arınırken şehir, üstüme bulaşan her hüznün kırıntılarını döküyordum gözlerimden. Olmuyordu. Yazılmamış, yutulmuş her sözcük nefeslerimden çalıyordu. Belki verilmiş sözüme inatla ya da kendimden bile kaçarak alıyordum elime kalemi. Uzun olmuştu, kalem masalını özlemişti demek ki. Öyle ya bu masal bu kalem için her şeydi… Ve sustuğu yerden her şey kabul edilen harf dökümü devam etmeliydi…
Yorgun gözlerimin nazarından çoğu saklanmış, çoğu içimde kalmış hüzünler vuruyor hayatlarında hiç yer edemediğim yaşayışların yüzüne. İçimden soruyorum adını, yıllanmış eski bir yara kanıyor ellerimde ansızın. Adımı bir köşede unutan varlığımın bakışlarından sen damlıyor soluma. Bu kalışı kanatlarımdaki kırıklara mı borçluyum?
Becerilememiş her gidişin alınyazısına düşüyor hecelerim. Sen sus, sen bilme! Aklımın harlandığı demlerden ezberime çizilmiş tek doğru yüz seninki olsa da hissetme…
Bilinmiş, hafiliğinden aşikarlanmış bir masalı yazmak kadar acıydı her şey. Bildik bir sonu bir adım daha ileriye taşımak adına çabalayan ömrümün bir “git” kadardı kalışı. Belki bütün cesaretlerimi toplayıp getirmeliydim bir “git” demenle azad olmak için.
Uslandığım, “sus”landığım, puslandığım ne kadar nida varsa karıştırdım gün aralığına. Çoğu imkânsızın imkânını seyrederken gözlerim, imkânı görülmeyen bir masaldı rahlemde çizgilediğim.
Kim yalan söylemişti? Ve kim inandırmıştı beni bu düşe? Paramparçaydım… Hep mutlu sanıldım. Hangi doğrumdun ki sen, her şeyi bir yalanın insafına bıraktın? Bak, tüm doğru parçalarını topladım koca yalanlar birikti önümde.
Yazdım, konuştum…
Sustun, sordun…
Bu masalda konuşmanın bedelinden mi korktun?
Hiçbir düşte konuşmamış, hayallerinin çapaklarını güneşle yıkamamış kadar tutsaktın belki de. Sen susarsan seni senden iyi kim anlatabilirdi? Bu masal neydi? Nedendi? Kim kendine ıssız denizlerde yanlış bir rota seçti? Kim söyleyebilirdi? Kim lisan olabilirdi dilsizliğine?
Kefaretini ben öderdim, sessizlik orucunu bozabilseydin keşke…
Ölüm suskulu koğuşlarım vardı içimde. Üşürdüm gözlerimden. Ve kulağımda yıllanmış düşümden artakalan yıllanmış bir söz; düş artık düşünden…
Bilmeyeceğin söz dizimi oldu alfabem. Her şey sürüklenirken zamanda bir hayatın orta yerine düştün. Ve büyük sayılan tüm ağıtlar adının ardına yamalandı.
Yıllanmış defterler arasında yıllara iz düşülerek uyutulmuş masaldın. Bir gün acı bir kalp sesinden uyandın. Yine uyumalı mısın?
Söyle,
Ne kadar varsın?
Gözümün görmediği kadar…
Hangi şizofrenden çalıntı bu düş? Hangi uykunun kâbusu?
İçimi hesaba çekiyorum. Tüm suçlarım yüzüme bakıyor. Sorulmamış sorularımın cevaplarının görüyorum gözlerinde. Uyumak istiyorum. Gözümü açtığımda her şeyi unutabilecek kadar uyumak…
Dinlenmeliyim…
Gecelerime doğan sancıları saklamalıyım soluma. Ayaklarıma bulaşan renklerden birini kuşanmalıyım. Karalar bağlamış halimi dışıma kör yapmalıyım. Yüzümü ellerime gömmeliyim.
Hadi susma içim!
Gitmeli miyim?
Bu düş cellâdın önüne yürümekti yalınayak. Solumda zehirlenirken tüm sözcüklerim ardımda ikindiye bakan bir yüzdü hayalin. Biraz bekleyiş ardından sönüp gidecektin. Ve ben, mahkûm bir vakti yaşamayı seçebilecek kadar yenilgimi kabullendim. Bu kaybedişler düşürür mü şah damarımdan canımı?
Her söz yeni çukurlar açtı topuklarımda. Sendeledim. Ötemde bir mutluluk; bilmediğim, ummadığım, kavuşamadığım…
Şehrin tüm gecelerini gözlerime aldım. Yumdum ışıklarını. Mahkûmiyetimin geleceğinden sildim beraatımı. Sade bir söz düşürdüm dilimden;
İçinden sen çıkarılmış bir hayatta nasıl yaşanır hiç bilmem ki ben. Oysa içine ben katılmış bir hayatta yaşayamayacaksın sen.
Eğreti duracağım, bastığım yerin uçurum kıyısı olduğunu bilmeden ben. Yüzümü yağmalayıp geçen rüzgâr yine bakışlarımı götürecek benden. Kırıklarıma yeni biri daha eklenirken, yanağımda bozulmaya yüz tutmuş bir gülücüğü daha tedahüle koyacağım.
Ve soracağım;
Sen miydin bakmanın görmeyle taçlanamadığı,
Yoksa ben miydim hüznüme kurban kılan bir damla kahkahayı?
Yaşamın orta yerine düşmüşken, bir hayattan hangi üstün marifetle silinebilirdin ki sen?
Bir acının beynime çizilmiş eskizi! Unutulmayı bekleme benden.
İkindiye bakan yüzünden eksik olmasın ilkbaharımsı gülüş…
Her neyse bu düş ve hangi şizofrenden çalıntıysa
Bilesin ki
İçinden sen ayıklanmış bir hayat; ölüş…
Kayıt Tarihi : 13.9.2009 00:53:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!