Ey elif el Dilruba’m, ey gökyüzümde talihi Süreyya’m, ey helal ömrümdeki tek haram, ey alnımdaki en temiz karam. Dil hicabından lal, ses isnadından yoksun, söz gıyabından kifayetsiz kalmaktadır içine bulunduğumuz mevzu bahis e. Hislerimi ayan etmek için ise sana bu mektubu yazmak elimdeki son çaredir.
Seneyi devriyesi tamam olmuştur saçlarını parlak şehir ışıkları altında sevişimin ve gözlerin için gözlerimi feda etmeyi kabullenişimin. Dile kolay bir yıl, on iki ay, elli iki hafta, üç yüz altmış beş gün.
İlk gördüğüm vakit sadece adını öğrenmek mesut olma gailem olmuş iken, kader bizi hüzün ile karışık bir çizgiye taşımış, bu çizgi kimi vakit yol olup beni sana taşımayı, kimi vakit ok olup bağrıma saplanmayı başarmıştır.
Gülüşüne gün ışığımı adamaya yemin ettiğimden günden beri sadece adınla yaşamakta ve tüm susuzluğumu teninin naif serinliği ile gidermeyi arzulamaktayım.
Kaysı mecnun eden aşkı yüreğime nakşeden Leyla’m. Varlığını anne yadigârı bir muska gibi her daim göğüs kafesimde hissederken, yokluğunu böyle şiddetli yaşamanın sancısını tatmak bile bir hoş. Bilmekteyim ki asla bir sonumuz olmayacak. Kavuşmak ümidi su dalgası gibi kırılgan olan hülyam. Bilmekteyim ki bana, sevdama, mavi gözlerime ve sarı saçlarıma asla yer olmayacak ve yine bilmekteyim ki gerçek ne kadar acıda olsa sonumuz… Evet ne yazık ki sonumuz diye bir şey olmayacak.
Sayrılığımın ilacı, dermanım, tabibim, tacidarım Piraye’m. Nasıl ki hiçbir general girdiği harbin sonunu mutlak göremiyorsa bende içinde bulunduğumuz bu sergüzeştin sonunu kestirmekte aciz kalmaktayım. Harbe giden sarı saçlı çocuk say beni. Zafer sarhoşluğu ile dönme umudundan çok şahadet şerbetini tatmak cezp etmektedir haleti ruhiye mi. Sana kavuşma umudum hiç olmasa da yolunda can verme isteğim sonsuzdur. Allahu Teâlâ nasip ederse sadece selamının lütfüne mazhar olmak bile soluk alıp verme umudumdur.
Ey hayat portremin gülümseyen yüzü, ey gönül resmim Nigar’ım. Hayranlığımdan ötürümüdür bilmem ama sesini duymaya can atar buluyorum kendimi her güzel ezginin en can alıcı es inde. Notalar sen diye inliyor, nağmeler seni anlatırken yakalanıyor. Ben ise sesine vurgun, sesine hasret bir merhaba arıyorum kırgın gecelerde.
Ey kara haber yağan dünyamda adıyla yüzümde kiraz çiçekleri açtıran umut müjdecim, Büşra’m. Karanlık gecelerime dönük güneşim. Korkulara peydah olmuş çocuk yüreğimdeki ıslık sesim. Çocukken param yetmediği için hep canımın çektiği susamlı ekmeğim. Yüreğimdeki sıkıntılarımı bilenim, yüküme ortak olmayı gönüllü kabullenip, kavli gibi derdimi göğüsleyenim. Ey ana sütü gibi temiz, akarsu yatağı gibi rahvan kirden, isten karadan ve lekeden münezzeh olanım. Berrak’ım. Ne adına leke gelsin isterim ne kalbine keder. Yanına yanaşsam ya şad olacağım ya da heder.
Ey ömür kaftanımın en renkli süsü, ey mücevherlerin şahı merdanı Zeynebim hatalardan sakınan, hatasız kulun yaşayan tasviri kara sevdam. Ne yokluğuna razı geliyor gönlüm, ne varlığının getireceği, yıkımı göğüsle diyebiliyor içim. Öylesine kalmışım ki ortada, sevdama hüküm vermek arafta infaz olmuş. Aşkın eline özlem kılıcını kuşanan cellât misali duruyor tepemde. Baksam bir kere haram gecesi gözlerine, kesecek şah damarımı yüzlerce kere.
Ey karanlıkta ışık gibi parlayan aydınlık yüzüne kurban olduğum kadınım, zehram. okka kurumadan söz, kağıt tükenmeden mektup bitmezmiş maşuk için aşk ilinde. Tek bir diyeceğim var son sözümde. Aşkım seni her daim kötülüklerden korusun rabbimin melekleri ile.
Kayıt Tarihi : 19.10.2012 13:19:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
TÜM YORUMLAR (2)