Ya yanımda kal; kek yapalım, kitap okuyalım, şarap içip sevişelim... Ya da git şiir ol.
Edilen duaların karşılığı; tanrının kapı önü sürprizi ve bir nevi emaneti…
Paraşütünün ipi kopunca yar’a çakılan
ve çiçeklerini havada düşürmüş mişli geçmiş zamanların
içi geçmiş adamı, şimdinin dilinde giyotinle dolaşan
arızalı sevgilinin mimik bekçisi.
dokunuşunu kıyasladığım bütün eller;
stabil jilet kesiği,
sayısal sevişmelerimin yüzleri silinmiş ve ezberim hiçliğime el sallıyor.
benim aşktan beklediğim gülüşün,
biraz da düş’ündü.
Çay içeriz, şansımız varsa yağmur da yağar.
Damlalara huzur yüklemece oynarız.
Benim damlam seninkini alnından öper. Sempatik şeyler olur.
Belki aşk bizi sever... Gel.
geri dönsem iz, gitsem gölge tokatlayacak ayaklarımı biliyorum.
biliyorum; günah kabına sığamayınca vicdan,
vicdan pezevengleşince alkol olur,
yaş olur, kalleş olur, leş olur…
sana bravo hayat! sana bravo!
damarlarımı parçalıyor can kırıkları.
gözlerimi söküp terk edilişlere fırlatıyorum…
canım yanıyor!
ağrı kesici alıyorum,
kesmiyor!
sen gittin ya mathilda,
artık tek kurtuluşum sana sağır kalabilmek,
seni içimde dinlemekten kaçmak.
nasıl pis bir haldir bu,
ne acayip,
ne ayıp,
sıyrılıp geçtin tüm tereddütlerimden. düşmedin!
ne yaptıysam düşmedin dilimin ucundan…
şehveti üstümüze örttüğümüz geceden beri seviyorum seni.
dudaklarımın sağ ayak serçe parmağını konuk ettiği, bedenlerimizin helalleşmesinin günah sayıldığı geceden beri…
Gözlerde doğup,
göz yaşlarında çırpınan iki hastalıklı duyguyduk biz.
Senin aşka alerjin vardı,
ben alerjilerin tanrısıydım.
Bu şaire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!