taşlığa iner inmez karşılardı bizi
limon yaprağı, toprak
ve kışlık odun kokulu bahçenin renkleri
ve bahçeye çıkar çıkmaz
başlardı çılgınlıklar...
çocuktuk daha
çılgınlıklar yapardık bilmeden aslında
habersiz,
apansız geliveren ölümün
ne kadar yakın olduğunu yaşama:
korkmazdık ondan bile,
ölüm, gizlenirdi sinsice
dut ağacının dalları arasına
ya da çıkardı karşımıza
bazen üç tekerlekli bisiklet,
bazen mantar, bazen erik,
ve bazen şeker kılığında
diyorum ki bugün
eski günlerin hatırına
yine bir çılgınlık yapsam
atsam kendimi dışarılara
yürüsem meselâ, ta şehrin dışına
kırlara uzansam,
bir kedi gibi kuşların peşinden koşup,
köstebek yuvalarına yakından baksam
kuşburnu, ahlat toplarken
düşsem ağaçtan
toprakla buluşsam
yağmur yağsa, koşsam yağmurda
ayağım kaysa, bilerek hatta,
çamurlarda yuvarlansam
çılgınlıklar yapsam
bir avare olsam
atsam kendimi sokaklara
ne olurdu görülsem,
evsiz barksız,
ipsiz sapsız,
haytalıkta:
her gün polis, her gün zabıta
saçak altlarına sığınır
ya da saklanırdım kapı aralıklarında
sokaklarla yıkanırdı her sabah
ve her akşam yüzüm,
derdim ki sokaklar özgürlüktür
ben sokakta büyümüşüm
ne yazık, yetmez,
çılgınlıklar yapabilmek için hayatımızda
ölmek gerekiyor illâ!
oysa ben inatla
haykıracağım her gün duvarlara:
onca zamandır duyulmayan
martılar çağıracak
ve kokusunu unuttuğumuz
açık denizlere doğru
rengârenk yelkenler açılacak...
sen ne dersen de
ve ne yaparsan yap
ister öfkelen
istersen savur ölümcül tehditlerini
olacak bu!
çünkü sokaklar sevda
sokaklar kavga
sokaklar isyan
sokaklar ilkbahar yağmuru olur
ıslatır saçlarımı her yeni gün
yeniden doğarım kaldırımlarda!
Kayıt Tarihi : 21.3.2002 11:36:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!