Bunlar bizim çocuklarımız.
Elleri kirli,üstleri pis, karınları aç.
Alışmışlar ızdıraba hayallerinden uzak.
İnsafsızca salmışlar sokaklara.
Bunlar bizim çocuklarımız.
Bunlar bizim sahip çıkamadıklarımız
Beni bu eylül öldürecek
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
Devamını Oku
Bir aşk kadar zehirli,bir orospu kadar güzel.
Zina yatakları kadar akıcı,terkedilişler kadar hüzünlü.
Sabah serinlikleri; yeni bir aşkın haberlerini getiren
eski yunan ilahelerinin bağbozumu rengi solukları kadar ürpertici.
Öğlen güneşleri; üzüm salkımları kadar sıcak.
BU ÇOK ANLAMLI ŞİİRİNİZ İÇİN SİZİ CANDAN KUTLARIM YÜREĞİNİZE SAĞLIK İLHAMINIZ DAİM OLSUN SAYGILARIMLA +10 PUAN
Burası “bizim memleketimiz” Usta!
Biri yer, biri bakar
Ne kıyam olur
Ne kıyamet kopar.
Müminimiz “hikmet ilahi”
“Tecelli kader” der teselli eder kendini.
Sıkı dindarızdır alimallah
Biraz da müzmin “süphâneke
Sümbül eke
Anamız şeke, babamız teke…”
Kimimiz yekten güneşe tapar
Kimimiz Orta Asyalı ateşe…
Kimimiz tanımaz tanrı manrı
“Aforizma”dan mahpus yatar…
İçimiz bizi yakar.
Dışımız yunmamış asbap kokar.
Sözgelimi “muz cumhuriyetleri”
“Biatta kusur” etmez işgalci çizmeye…
“Uysal koyun” gibi tutulmuştur cellâdına aşkta
Kendi katili olacak kurdun gözüne bakar…
Burası “bizim memleketimiz” Usta!
Kanlı çizme derisini
İştahla yalayanımız da çok…
Yücelmeye yeminli bu toprağı
“Al kelle, ver külah”
Yavuz it gibi daylak silah
Lodoslama zapt-a gelen
Bodoslama çakılır…
Yalınkılıç isyana büyüyen
Kınalı kuzuyu zira
Kağnı dibinde kundağa
Beleyenimiz de çok…
Ununu eleyip
Eleğini merteğe
Asanımız da çok…
“Heeeyyt lân” narasıyla
Galata’nın dibinde
Yumurta topuk pabucun
İçe katlanmış ökçesine basanımız da…
“Höt” denince ürkek tavuk olup
Karısının etek altına saklananımız da…
“Alnımızda ne yazılı kim bilir
Bir şey gelirse başımıza kavgada
Temiz gömsünler bari toprağımıza
Hele bir su ısıt avrat…” deyip
“Er meydanı” davulundan önce
Yunnağa girip çimerek kışın ortasında
Aklanıp paklananımız da…
Burası “bizim memleketimiz” Usta!
Yavuz it gibi
Lodoslama zapt-a gelen
Bodoslama çakılırsa…
Müthiş misafirperverlik vardır burada;
Ağırlamada ikramda kusur edilmez haşaaa!
Silinir evvelaaa salyası
Tasmasından zora-bedir tutulur;
Huylunun huyundan vazgeçmeyeceği
Fırsat buldukça paça kapacağı bilinir
Öfke kin “öç defteri”nden silinir…
İflah sökme, diş çekme unutulur…
Yağla yallanır, arı sütüyle ballanır…
Atlığa atlasın diye ağzına gem takılır
Dişleri açılıp yaşına başına bakılır…
Ensesi okşanır, boynu sıvazlanır, kaşağılanır
Sırtı tımarlanır, yeleleri taranır, kıçı kaşınır
Dört ayak üstüne ıkındırılıp
Dört ayağına dört nal vurulur,
Temizlenir tüfeklerinin namlusu…
Kuyruğu bacak-arasına kıstırılıp bağlanır…
Hani terfisiz dönmesin diye
“Evli evine, köylü köyüne”
Sağrısına Anadoluca kızgın damga basılır…
Tavlanmış gerdanına; tura tarafının hemen yanına
“… yoluna gitti niyazi” yazılı
Ufacık bir de Çanakkale yapımı künye asılır…
Burası “bizim memleketimiz” Usta!
Toroslar’ın batı eteğinde,
Açlıktan ağzı kokan bebek de bizim…
Menderes efesinin
Güneş mayışıklığında,
Rakıyla büyütülen göbek de bizim…
Ağrı Dağı’nın andacında,
Marazadan kan kusarken
“Askerliğe maruz” yedek de bizim…
Zigana’nın kar külçesinde
Doğuma taşınırken kızakla
Çığ topu altında donup ölen
Kadersiz kadın da bizim…
Munzur’un kürtçe ağıt telinden
Yakılmış köyünde gülbengi çığlık atan
“Yeni attan inmiş” gelin de bizim…
Bolu’dan aşıp, Beydağı’nın üstünden geçip
Akdeniz’de kanat molası vermiş
Göçebe sülün de bizim…
Divriği demir-çelikte
Körük başında kızgın korlara
Çamşık havasıyla türkü çığıran
Gamsız “işçi selim” de bizim…
İda-Ayazma’nın Türkmen evinde
Göğüsleri zeytin zeytin uç veren
Kızan dadak da bizim…
Istranca’nın muhacir eğninde
Avrupa zulmünden kaçıp
Toprak öpen dudak da bizim…
Burası “bizim memleketimiz” Usta!
Anamızdan çığlık çığlık doğduğumuz
Bebemizi ciyak ciyak doğurduğumuz
Daha ilk günden sütü çekilmiş memeyi
Bir dirhem hayat için
Pestil pestil soğurduğumuz…
Bu müstesnâ; bu muhteşem yer!
Köklerimizi ak karla dövdüğümüz
Kışfodulu dalımızı baharla övdüğümüz
Tepemiz atınca birilerine yada bir şeylere
Çıkıp çığırımızdan
Sığana sığana sövdüğümüz…
Bu muhteşem toprak!
Böcek olup, dut yaprakları arasına koza ördüğümüz
Çiçek olup, lalezarda hidayete erdiğimiz
Kutsayıp kutlayıp, taşlığına yüz sürdüğümüz
İlk göz açıp, havada leylek gördüğümüz
Bu yer, bu toprak
Göçümüzdür katar katar ve göçüğümüz
Umudumuzdur efkârımız harımız…
Evladımız karımız, namusumuz arımız
Sevgisi diğer yarımız
Gardaşı yüreğe gömdüğümüz yer!
Kederden boğulsak da
Mememizden soğulsak da
Acımızdan uğunsak da
Aşkımız sevdamız, duygumuz mihmânımız
Bakraçta yoğurdumuz, tasımızda ayranımız
Ot yatağımız, bacağımızdan kısa yorganımız
Mahremimiz, namahremimiz
İçimizden daha içimiz; en derinimiz…
Burası “bizim memleketimiz” Usta!
Buğday olup ekiliriz
Başak olup dikiliriz
Kucak kucak deriliriz
Harman harman seriliriz
Değirmene veriliriz…
Üğüne üğüne un…
Uğrune uğrune maya ve uğra
Çekile çekile bir yumak gözyaşı
Bir de pişti mi yaşamın fırınında
Serile serile mis gibi somun…
Aklımız yetimdir onsuz!
Nasılsa rahmi sonsuz;
Açınca esmer karnını, çiftbıçaklı kotanla
Çıktığımız kovuğu söktüğümüz yer…
Abdestli abdestsiz, namazlı namazsız
Dualı duasız, âminli âminsiz
İçine naaş naaş girdiğimiz kabrimiz; baykuş taşımız
Yazılı yazısız, isimli isimsiz; odun dikili başımız…
Amma velâkin, her halûkârda
Yürekleri ölümüne aşk limanlarına
Lafsız sözsüz döktüğümüz yer…
Burası “bizim memleketimiz” Usta!
Ikına sıkına
Rahmine tohum saçtığımız…
Ikıntısız sıkıntısız
Gerine gerine içine sıçtığımız…
Çekip kafayı barda meyhanede
Öğüre öğüre çimine kustuğumuz…
Bir kucak sakalla
Kıstırıp sâbiyi bodruma mahzene
Çığırta çığırta ırzına geçtiğimiz
La havle çekip, sabırla
İki elham, bir kûlhü ile sustuğumuz…
Has ekip yoz biçtiğimiz
Berrak suyunu katran içtiğimiz
Bu yer, bu toprak!
Dağları demimizse, yılkıları bizimdir.
Dayanamayız yad ayağın ot incitmesine;
Elimiz ayağımız, dişimiz tırnağımız silah
Silahımız, hamal nasırı yağırnımızda yaprak
Dalı, ağacı, ormanı tenimizdir.
Keli sağırı, körü topalı
Caka satarı, tek atarı, çift basarı
Çok bohçalı, roman torbalı hür aysarı
Hepsi kulak “en”imizdir…
Geçtik Bor’u, eşeği sürdük Niğde’ye
Gem bizim, gemi bizim
Yaktık gerimizi nişadırla
Ayağımız çığırlarda, korlarda…
Demi bizim demimizdir…
“Şuradan bir çay söyle bakeeemm çömez çırak
Yandan çarklı; demi Rize’den…”
Geni bizim genimizdir!
Burası “bizim memleketimiz” Usta!
Beyazıt Meydanı’nda, Kanlı Pazar’da
Maltepe’de, soğuk aralık Ankara’sında
Nurhak’ta, Kızıldere’de…
Sokakta, meydanda, kırda köyde, dağda bayırda
İşkencelerde, idamlarda, mahpuslarda
İftihara layık can güllerimizi
Yerleşip kökleşsin diye puşt Amerikan işgali
Kahpece budayan zevat-i şayan güruh
Bizden değildir…
Oldum olası çokdinliyiz biz
Dinimizden birini men eden
Bizden değildir…
Biz çokdilliyiz
Dilimizden birine yassakkk koyan
Bizden değildir…
Biz çokekinliyiz
Ekin damarımızdan birini
Metazorî darp eden
Bizden değildir…
Biz çoksözlüyüz
Ağzımıza kilit vuran
Bizden değildir…
Bu toprak ki,
Kıtadan kıtaya
Geçiş yoludur…
Bu toprak ki,
Yerden fezaya
Uçuş doludur…
Bu toprak ki,
Yaradanımız, varlığımız
Yokluğumuz, hiçliğimiz
Yârenliğimiz, piçliğimiz
Havamız suyumuz, aşımız, ekmeğimiz
Yerimiz göğümüz, deremiz denizimiz
Toprakaltımız, topraküstümüz
Sualtımız, suüstümüz
Ve pir yaşımız, ikibuçuk milyon yıllık
Esin koludur…
Mar Şarbil Kilisesi, Deyr’ül Zafaran Manastırı
Der Marog-Nisibis, Mardinevleri, Amed Surları
Efes, Milet, Uydai, İasos
Mazule Anıtı, Knidos, Amos
Antandros, Asos, Troia, Dardanos
Perge, Aspendos, Zeugma-Hierapolis
Hattuşaş, Darüşşifa, Bergama-Akrepolis
Basmane, Angora, Kestane Pazarı,Kadifekale
Tripolis, Karahayıt, Pamukkale
Nemrut, Hasankeyf, Kapadokya, Çifte Minare
Çatalhöyük, Tokonion, Tiyana, Bedesten
Safranbolu, Herakleia Pontike, Sürmene
Haydarpaşa, Ayasofya, Hisarlar, Topkapı Surları
Hepsi toprağımızın derinköklü sırları…
Burası “bizim memleketimiz” Usta!
Toplaşıp göller gibi, akar akışırız
Bu toprağa yapışır yakışırız…
Dicle, Fırat, Zapsuyu
Seyhan, Ceyhan, Eşen, Göksu
Aksu, Karasu, Akçay
Gediz, Menderes, Bakırçay
Bir uçta Çoruh, Aras
Bir uçta Sakarya, Meriç
Hala bir muammadır Haliç…
Çığ ırmak, çığır ırmak; Yeşilırmak, Kızılırmak…
Kol kol yanık yürek sulamak
Dal dal göğnük ciğer soğutmak…
“İçiçe geçmiş et ile tırnak”
Ne mümkün birbirinden ayırmak…
“Yedi delikli tokmak
Bunu bilmeyen ahmak…”
Bir kanadımıza silah çeviren
Has kaz-tüyümüze dokunan uşşşak
Bizden değildir…
Bu şiir ile ilgili 2 tane yorum bulunmakta