Soğuk.
Öyle aceleyle hastaneye koşturuyorlardı ki.
Sağlık güvenceleri yoktu.
Akşam yorgun eve döndüğünde, bebeği ateşli, öksürükler içinde karşılıyordu.
Bebeği öptüğü, mıncıkladığı, evinin neşesi, evinin umudu, geleceği halsiz, dermansız annesinin kucağındaydı.
Karısı çaresizlik içindeydi.
Hemen çıktılar.
Kar bütün doğayı kuşatmıştı.
Eksi yirmi beş derece idi.
Devletin lojmanlarında oturanlar, hali vakti yerinde olanlar soğuğu hissetmiyor, ilçenin yoksul kesimlerinde oturanlar ise soğuğu iliklerine kadar yaşıyorlardı.
Yolda karısı, birkaç kez yere düşmüş, kalktığında başörtüsünü toparlayarak üstünü düzeltmişti.
Baba ona da söylendi.
Soğuk naylon ayakkabılarının içinden dizlerine vuruyor ama onu duymak istemiyorlardı.
Hastaneye vardıklarında muayene olmuşlar reçeteleri verilmiş ve sabahın dördünde eve gönderilmişlerdi.
Ertesi sabah baba elinde reçetesi eczaneye gitti.
Kalfa reçeteye baktı.
Babaya baktı.
Baba en ucuz ilaçları ver, dedi.
Eczacı öksürük şurubu ile ateş düşürücüyü verdi.
Onlar ucuzdu.
Antibiyotik çok pahalı idi, babanın cebinde sadece ucuz ama hastalığı tam olarak iyileştirecek ilacı, antibiyotiği karşılayacak parası yoktu.
Eve döndü.
Eczacı verdiği ilaçların sadece öksürüğü gidereceğini, ateşi düşüreceğini biliyor, ama hastalığa neden olan mikrobu yok edemeyeceğini biliyordu.
Yani çocuk iyileşemeyecek, mikroba yenilecek, kaderine terk edilecekti.
Ne yapsaydı yani, her parası olamayanın ilacını karşılamaya kalsa eczane batardı.
Devlet halkını düşünmeyecek de eczacı mı düşünecekti.
Neyse dedi, kalfa, yeni müşteri sırada bekliyordu.
Şansı varsa iyileşecekti.
Çocuk iyileşmiyor hastalığı daha da artıyordu.
Terlemeleri artmış, ateşten yanıyordu.
Baba o halde çocuğunu anneye bıraktı, işe gitmek zorundaydı.
Geç kalmıştı, zaten.
Baba farklılıkların ve haksızlıkların anlaşılmaması öğretisinde büyümüştü.
Bu onun kaderiydi.
Bu dünyada yoksullar çok çile çekecek, ama öte dünyada ise varsıllar azabı tadacak, yoksullar, cennetlerde ağırlanacaktı.
Bu yoksulların dünyada sınanmasıydı.
Öyle isyan etmek, nedenini sormak olmazdı.
Büyükleri böyle öğrenmiş, yaşamış, senden daha beter olanlar var demişlerdi.
Şükür diyordu.
Buna da şükür.
Ateş düşürücü ve öksürük şurubu alamayanlarda vardı.
İşe gitti.
Patronun suratından düşen bin parçaydı.
Sebze ve meyveler gelmiş, kamyon kapıdaydı.
İki arkadaşı malları indirirken zorlanmışlar, içerlenmişlerdi.
Soğukta elleri donmuş, arkadaşı gediğinde onlarda söylenmişlerdi.
Hemen işe koyuldu.
Aklı evdeydi.
Patronuna söyledi.
Tanıdığı bir doktor varsa yardımcı olmasını söyledi.
Yanıtta soğuktu.
Soğuğu sevmiyordu.
Sıcağı düşlüyor, ilçenin sıcak, içini ısıtacak o bir iki yaz ayını hayal ediyordu.
Bu ilçede baharlar kışa ve yaza karışmıştı.
İzin günlerinde çocuğu ile çam ormanlarına gidecek, ilçenin pazarından tavuk alacak ve ailesiyle mangal yapacaktı.
İlçeye büyük şehirlerden gelenler şen şakrak dükkânlarının önünden geçiyorlar ve soğuğu, karın tadını çıkartıyorlardı.
Üstlerinde rengârenk kayak giysileri, parlak siyah gözlükleri ile sinema artistlerine benziyorlardı.
Hayalinden çabuk uyandı.
Arkadaşından bir ödünç, sigara istedi.
Sigara içerken, yaşama şöyle bir baktı.
Babası da bu patronun yanında çalışmış, yıllarını vermiş, çocuğunu da ancak onun yanında bir iş sağlamıştı.
Aldığı asgari ücretten bir paraydı.
Patron sigortasını da yatırmadığı için sağlık güvencesi bulunmuyordu.
Hele diyordu, merak etmeyin, bir kaç yıl daha çalışın öyle yatıracağım diyordu, sigortalarınızı.
Ve arada bir halinize şükredin diyordu.
Haline şükreden baba çocuğu hastalandığında, onu gerçekten iyileştirecek parası ve güvencesi bulunmadığı için kadere terk edilmiş yaşıyordu.
Akşam eve gittiğinde, çocuk daha da kötüleşmişti.
Apar topar, yine hastaneye gittiler.
Kışlanın yanındaki tel örgülerden geçiyorlardı.
Yanlarında ilçenin başıboş köpekleri havlıyor, yaşamın telaşı, ne soğuğu ne de karanlığı, ne de köpek korkusunu duymuyorlardı.
Hastanenin aciline gittiklerinde, antibiyotiğe de ihtiyaç kalmamıştı.
Ve o ülkede bazı insanlar bunların çok çocukları var, bizimkiler birazcık soğukta hemen hasta oluyorlar, bunlarınki her şeye dayanıklı diyorlardı.
Kayıt Tarihi : 26.10.2008 13:43:00
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
![Yıldız](/Content/img/y_0.png)
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
![İlhami Şenol](https://www.antoloji.com/i/siir/2008/10/26/soguk-47.jpg)
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!