SOĞANLARIN FİLİZLENMESİ
Kuyu dibinde atölyede yaptırıp unuttuğumuz elektrik motorunun kaplinin arkasına takmamız gereken rondelayı atölyeden arkadaşların kafese vermesini beklerken aynı köyden Kazım ile sohbet ediyorduk. Evden yüz yüz elli metre uzaklaşmadan mezarlık yokuşunda çocukluk arkadaşım Bayram hem ismimi çağırıyor hem koşar adım yanıma geliyordu. Önce bir şey olduğunu zannettim gülerek yaklaştığını görünce sigara istemek için bana doğru geldiğini anladım ya ne bu telaş bayram dememe kalmadan telaşım yok bana sigara veririmsin dedi. Cebimdeki sigara paketinden bir tane çıkarmaya yeltenirken bayram itiraz edip hayır onu sen iç paketin tamamını bana ver deyince gülerek dediğini yapıp sigara paketini Bayram’a uzattım. Yokuşun yarılarına kadar varmadan anlaştığımız gibi taksi önüme geldi temiz iş elbiselerini işyerindeki dolap haneye bıraktığımızda akşam ezanı okunuyordu.
Ne yapalım arkadaş dedi Kazım bizim elimizde bir şey gelmezki. Bak biz köyden iş için kırk kırk beş kişi müracaat ettik ocağa domuzdamcı yedeği olarak sekiz kişi işbaşı yapabildik işe giriş mülakatında bizi sırayla komisyonun önünde geçerken ellerimizdeki nasıra kadar baktılar. O rahmetli babasından kalan maaşla geçinen annesinin kıyımsızlığı yüzünden hiç bir yerde çalışmadı halada çalışmıyor sonu ne olur bilmemeki. Sende çırak kurssundan atölyeye işbaşı yapabildin. Rahmetli babam beni çırak kursuna yazdırdığında ortaokulu yeni bitirmiştim ve liseyi okumak için yada başka sebeplerle çırak kursuna gitmek istememiştim çocukluk aklı işte ama bak çırak kursu sayesinde buraya işbaşı yapabildim.Allah babamdan razı olsun sınavla girdiğimiz okulu kazandığımı radyodan ismimin okunduğunu gören Hasan dayının çocukları babama müjdelemiş,sınava giren yaklaşık 1200 kişiden ancak 50 kişi aldılar iki yıl orada yatılı okuduk oradaki disiplin askerdeki ile aynıydı belirli saatlerde kalk kahvaltı yemek saatleri dinlenme paydosu akşamları ders çalışmak için etüt saati hep düzenli şekildeydi,birinci sınıfta hiç tesviyecilik bölümü okuduk ikinci sınıfa geçtiğimizde Elektrikçilik Torna-Tesviye ve kaynakçılık sanatına ayrıldık okulumuz bitirince hepimizi ayrı ayrı bölgelere dağıttılar okulda hem teorik ders görüyorduk atölyesinde de pratik uygulama yaptırıyorlardı. Bölgelere ve merkez atölyelerinin ihtiyacı olan teknik elemanlar burada yetişirdi o zamanlar Merkez Atölyesi dersimize gelen Atölye meslek teknolojileri ve diğer derslerimize giren öğretmenlerimiz anlattığına göre Balkanların ve Orta doğunun en büyük fabrikasıymış çırak kursu kapandıktan sonra buralara yeni işçi de alınmadı giderek teknik eleman işçi açığı büyüdü gitti. İnsan gücü eğitim müdürlüğü adıyla da biline çırak kursundan mezun olduğumuz zaman bizi atölyedeki meslek guruplarımız göre dağıtımız yapıldı herkesi sanatına göre bir ustanın yanına verip bir iki yıl ustanın yanında çıraklık yaptıktan sonra tezgâh başına usta olarak verdiler. Kuyu dibinde oturdukları yerden malzeme taşımasında görevli nakliyatçı Sinan ın uyarısıyla yukarıdan gönderilen parçayı alıp anayoldan sohbet ederek yürümeye başladılar.Az ilerideki hava kapısındaki görevli İsmail’i görüp selam verdiler hayırlı işler dedikten sonra yanından ayrıldılar bundan sonra kırk kırkbeş dakikalık yolları daha vardı ana yol bitmiş yolun üst kenarında açılan bir bir buçuk metrelik bir yerden kartiyenin yoluna girdiler şimdi gidecekleri yere varana kadar dar ve karanlık yerlerden bazen eğilerek ve sürünerek geçmek zorundaydılar. Kazım bir yerlere bir tarafını her çarptığında homurdanıyor madene girdiğine stem ediyor hemde bir anısını anlattı. Yine böyle gündüz vardiyasıydı öğleye doğru Hüsnü çavuş ile ayağı kontrol ediyoruz. Ayak başladı takırdamaya Hüsnü çavuşa geri dön dedim umursamaz geri dönmedi ayak göçecek biliyorum geçtim arkasına adeta onu sürükleyerek göçük yerinden uzaklaştırmaya uğraşıyorum derken ikinci sarmada bizi göçük yakaladı. beni ayaklarımdan oluk ile direk arasına sıkıştırdı her tarafım kilitlendi başım hariç bir yerimi kımıldatamıyorum hüsnü çavuş yukarı çıkıp feryad ediyor göz göre göre adamı göçükte bıraktık diye neyse bir yerimede kırık çıkık olmadan beni oradan çıkarttılar. Daha birkaç dakika önce maden ocaklarında sahip olduğu işin önemini kendisinin ve bölge halkının için bu ocakların ne kadar önemli bir geçim kaynağı olduğunu üretilen her ton maden kömürünün ülke ekonomisine olan büyük katkısını bildikleri halde canı yandığı zaman tüm bu değerleri unutup hayıflanıyordu.kartiyenin başlangıç yerine varıldığında arızalı olan elektırik motorun kartiye işçileri çokta etrafını güzelce kömür ve diğer yabancı maddelerden temizlemiş ona sadece çektirme yardımıyla motordan kaplıni çıkarıp arkasına takacağı rondelyi takıp yerine tekrar çakmak kalmıştı.Eğer işinin erken bitirebilirse arkadaşının yanına asıl kömürün kazıldığı yere gelmeye söz vermişti.İşini bitirip kartiyede Kazım’ın çalıştığı yere doğru ilerlemeye başlamıştı buradaki sessizlik ve ortamın karanlık oluşundan korkuya kapıldıysa da burada çalışan insanların aynen kendilerinin gibi bir insan olduğunu düşünerek korkmanın yersiz olduğunu düşündü ara sıra yanından direklerle geçen amelelerin ne o kim olduğunu anlayabildi nede gelen geçen onu tanıyabildi onunda orada ne yaptığını kimse bilmiyor sormuyordu herkes büyük bir ciddiyetle verilen tertibi biran önce bitirmeye çalışıyor dolayısıyla bu havasız güneşsiz çalışma ortamından kendilerini bir an önce gün yüzüne çıkarmaya uğraşıyorlardı.Lambasının aydınlattığı kadar lambasını sağa sola yönlendirerek etrafını kontrol ediyordu her tarafta bolca gördüğü şey ağaçtı köyünde de bol bol yetişen çam direkleri meşe ağacık kayın ağacı ama bu ağaçların hiç birisi kendi köyünden kesilip gelmediğini biliyordu. Onların daha uzak illerden yada ülkelerden geldiğini haberi olmuştu ama ağaçtı işte. Tıpkı kendi köyündeki hayatlarının büyük bölümünü içlerinde geçirdikleri kışlık yakacaklarını temin ettikleri ağaç, bazı köylülerinin orman işletmesine bağlı olarak belirlenen ağaçları kesip orman işletmesine nakil olana kadar yapılan işlemlerde işçiliğini yaptıkları ağaçlardı.Kazım ın çalıştığı yeri sorduğunda onun 20 metre kadar yakınında olduğunu fark etti oda domuzdamı arkasındaki kalan direk ucunu kesmekle meşguldü Çalıştığı yer o kadar dardı ki değil balta sallamak burada ayakta bile durmak imkansızdı. Az öteden kaba kaba seslerle bir nezaretçinin sesi duyuldu bu eski çalışanlardan adı hala buralarda anılan baş madencinin köylüsüydü o da işlerin aksamadan yürümesi ve herkesin işinin başında kazasız belasız çalışmasını isteyen daha doğrusu işini seven bir nezaretçiydi tabi onunda seveni kadar sevmeyenide vardı o eski madencinin gazabına uğramaktan korkan bir işçinin şöyle dediği dillerden dillere dolaşır Allah ım sen hadi bu kömürü yaratında bu çavuşu neden yaratıp bizim başımız getirdin. Kazım arkadaşının geldiğini duyup ona beklemesini söyledi yanına gelir gelmez ona ilk sorusu yaptığımız iş ne kadar zor ve tehlikeli görüyorsun sizin gibi elimizde bir çanta dolaşmıyoruz dedi. Tabi herkes işini kendine göre yorumladığından ona kendi yaptıkları işinde önemli olduğunu atölyelerdeki yapılan işlerle burada yaptığınız işlerin birbirini tamamladığını anlatmak istedi, sonra vazgeçti. Nasılolsa ne istediğini tam olarak anlatabilecek nede o anlayacaktı havzada çalışan 40 00 den fazla işçi her birisinin kurum için gerekli ayrı ayrı vazifeleri vardı. Tabi en baştada sizlerin yaptığı iş yani üretim işçisi kömürü kazdığınız yerden alarak ülke ekonomisi için başka sektörlere göndermek için tren vagonlarıyla istasyondan ayrılana kadar birbirine bağımlı onlarca meslek grubu ve diğer sosyal bakım üniteleri barınma yemek temizlik gibi işler. bunların hiç birini anlatamadı zaten ortamda fazla müsait değildi o şimdi ocaklarda çalışan büyüklerini babasını amcalarını dedesini düşünüyordu demek ki hepsi çalıştıkları sürece her gün bu havayı teneffüs etmişlerdi. Yanındaki domuzdamına tertip olan Hüseyin de gelip hemen atölyede çalıştığım için Kazım bu adama bir direk verde şu atağın başına çıkarıp gelsin bakalım atölyede çalışmak mı iyi burada çalışmak mı diye takılmadan edemedi birazda matrak birisi olduğundan onun sözleri kimseye pek dokunmaz zaten oda kötü niyetli olmadığından kimsede ona alınmazdı. İşe ilk girdiginde göçük olma ihtimali olan biryeri saglamlastırmak icin vurduğu direk yıkılmak uzereyken yıkılmasin diye direği yerinde kucaklayip, sesinide kimseye duyuramadığından, postabaşı yanına gelen kadar direkle beraber yarım saatten fazla öyle kalmis. Postabaşı onunla bu olay için her zaman dalga geçer dururmuş ne zaman yanyana gelseler yeğenim bak şu ağacda yerinde sağlam durmuyor bir zahmet onuda tutuver diye. Bir haftasonu tatilinde köyden gelen bir haberi postabaşına iletmek için postabaşının evine kadar gitmiş.Kısa bir hoşgeldinden sonar ona postabaşısı çocuklarının hazırladığı çayı ikream etmiş Postabaşıları aynı zamanda uzaktan akrabası olan Hasan çavuş ya yeğenim sen köy işlerinden anlarsın ben hiç böyle işlerle uğraşmadım bizim hanım bahçeye soğan ekecekti ama hastahanede yatan annesini beklemek için hastanede kalmak zorunda yeri falan kazıldı hazır, sadece toprağa soğanları ekeceğiz.yardım edermisin demiş oda seve seve diyerek güya ocaktaki dalga geçmenin hesabını postabaşısından almak için soğanları toprağa ters diktirip beraberce soğanların üzerini kapatmışlar.ve Hasan çavuş soğanları ektiği yerde topraktan çıkıp yeşermesini bekleyip durmuş.
Kayıt Tarihi : 28.10.2007 17:32:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
BASBAYAĞI EMEK SARFEDİLMİŞ BİR ESER OKUDUM.
SONU ÇOK HOŞ.
HOŞ DA,
GEÇENLERDE ÜVEY KARDEŞİM BAHÇEME BİRAZ SOĞAN EKMİŞTİ,
BİR TÜRLÜ ÇIKMADILAR.
ACABA ?
TEBRİKLER CAN DOSTUM.
EMEĞİNE SAĞLIK.
SELAM VE DUA İLE.
TÜM YORUMLAR (2)