Karşın Dergisi, bu ay üç sayı birden yayımladı. Ancak bir tanesinde uzun süredir merakla beklemekte olduğum bir dosyası vardı Karşın’ın. Sait Faik’in Sinağrit Baba isimli hikâyesi dosya konusu yapılacaktı. Bu konuda yazılar biriktiriliyordu aylardır ancak her zaman dergilerin yaptığı gibi sadece belli kalemlerin yazıları oluşturmayacaktı bu dosyayı. Hikâyeyi okuyan herkes kendi içinde bu hikâyenin nereye düştüğünü, orada nelere dönüştüğünü anlatabilecekti. Sinağrit Baba hikâyesinin, buna imkân veren çok katmanlı yapısıyla farklı insanların kendisinde farklı yerleri yakalamasına uygun bir örgüsü var zaten. Bu unsur, farklı bakışların hikâye hakkında neler düşüneceği, hikâyenin nerelerden çoğalacağı konusunda merak unsurunu harekete geçiriyor. Dergiyi elime aldığımda atmış sayfalık bir dosya beni bekliyordu.
İlk dikkatimi çeken yazı, hikâyeye anlam zenginliği verecek şekilde kaldığı yerden sürdüren Feyza Hepçilingirler’in öyküyazısı oldu. Sait Faik’te olumsuz biten bir finâli yeniden hayata döndürmenin, hem de olumlu bir yerden yaşam çemberine dahil etmenin öyküsünü okumak, o finâl gerçekten de öyle bitmiş gibi bir gülümseme refleksi uyandırdı bende. Bir öykünün finâli belki de bizi rahatlatmamalı, içimizde bitirilmemiş bir hesap durumu ile kalakalmalıyız ki o yumruk bir şeylere dönüşsün diye de düşünmekten kendimi alamadım bir yandan da. Sonra, orijinal hikâyenin Kürtçe çevirisine göz attım. O dili bilmememe rağmen harflerin içinden anlayacağım sözcükleri yakalamak ister gibi Türkçe’yle benzer sözcükler bulma oyunu oynarken gözlerim, dilim de bir yandan kuvvetle muhtemel ki sözcüklerin telâffuzu konusunda yakıştırmalar ve tahminler yapmaktan öteye gidemese de bilmediği dil üzerinden sesli okumalar yapmaya başladı. Sonra, hikâyenin İngilizce’ye çevrilebilme noktasından hareketle kaleme alınmış Ali Tartanoğlu’nun yazısını okudum. Bu yazıda ilgimi çeken şey, bir dilin damarını başka dile akıtmanın zorlukları hatta bazen mümkünsüzlükleri kadar ve de o çeviriyi hangi ülkenin kişilerinin yapması gerektiği sorgusu kadar, bir derginin genel yayın yönetmeninin kendisine yapılan bir eleştiriyi sansüre uğratmadan dergisinde yayımlaması idi. Dosya içindeki yazılardan Hande Baba’nın Sinağrit Baba’ya hitapla yazdığı mektubunda ona sorduğu can alıcı bir soru var. “Acaba sen de kendinle hesaplaşmış mıydın? Bu metinde bulamadığım tek şey kendini sorgulamandı.” sorusu.
Bu hikâyede Sait Faik, hayattaki sınav noktalarına ilgi düşürecek bir finâl kurar. Hayatta zorluklar karşısında hiç sınanmamış bir karakterin, özünde de göründüğü özellikleri taşıyor olduğunu farzetmek, kendisi ve çevresi için yanılmaya zemin yaratır, der. Asıl kaptanlığın sütliman havada değil, fırtınada gemiyi kullanabilmek olduğuna mercek tutar. Bu hikâye zorlu noktaları görünür kılar. Sorular sorar içinde ve okuyucusuna sordurtur. İşte bu sorular, birbiri içinde çözümlemelerle yol alıyor Cumhur Boratav’ın yazısında. Sinağrit Baba’yı neredeyse psikanalitik yöntemlerle incelemeye almış ve buradan yetenekleri gelişkin özel bir karakterin perde arkasında kalan pek çok durumuna büyüteç tutmuş. Toplumdan farklı bir zekânın yalnızlığını ve bunun neden sonuç ilişkilerini sorgulamış. Bu anlamda, incelemeye meraklı bir okuyucu olarak doyurucu bulduğum yazılardan birisi oldu bu yorum. Diğeri ise Kemâl Gündüzalp’e ait. Kemâl bey, hikâyenin simgeleştirdiği tiplemelerle toplumdaki farklı kişilerin arasındaki bağı daha da netleştirmiş okuyucu gözünde. Ve bu hikâyenin edebiyat tarihi içindeki yerini incelemesi de önemli bir nokta, bana göre.
Fulya Bayraktar ve Janset Bay hikâyeyi başka bir ucundan tutarak yeniden kurmaya çalışmışlar. Ancak zorlama bir kurmaca olduğu yolunda duygularla okudum bu yazıları. Kezâ İsmail Aşıkoğlu da hikâyeyi bize yeniden anlatmaya kalkmış ki kendi yorumuna dair cümleler yazı içinde oldukça azınlıkta kalmış. Ayşe Tural, kendi bakışı çerçevesinde ülkemizle paralel bağlar bulmuş hikâyede. Mahzun Doğan bir kısa şiirle dosyaya katkı sunarken, Altay Öktem’in yaklaşımı hepimiz için saklı oltaların varlığına dikkat çektirtiyor. Ahmet Günesen’in kurduğu yazı ise, Sait Faik’in gözünden ve dilinden Sinağrit Baba’nın yazılışına ilişkin bir başka öykü olmuş. İlgiyle okudum.
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Bu şiir ile ilgili 0 tane yorum bulunmakta