SİZSİZLİK
Ölüm neden istenir
Bilmeden söyleyemeyiz
Denemedik ki hiç!
Hem nasıl istenir?
Öğrenmedik ki!
Kalplerinde aşk işaretiyle doğar kimileri... Yeryüzüne gönül indiremez onlar... Hayatı ve insanları anlarlar,hayata ve insanlara merhamet duyarlar,ama hayatın ve onun içindeki insanların yaşadıkları gibi yaşamazlar.
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Devamını Oku
Aşk işareti ile doğanlar yaşarken dünyaya talip olmazlar...Bilirler ki ne isteseler,neyi ansalar,ne kazansalar aşkın dışında hiçbir şey avutmaz onları,teselli etmez...Gönüllü sürgündür onlar...Gizliden gizliye hissederler bunu...Sonsuz bir ışıktan kopup gelmişlerdir geldikleri yere...Kopup geldikleri ışığa inançları ne kadar büyükse,içlerinde ki acı da o kadar derindir...Bu acı hatırlatır onlara kopup geldikleri yeri...Bu acı hatırlatır onlara kim olduklarını ve niye varolduklarını...
Kalplerinde aşk işaretiyle doğsa da bazı günler yorulur insan karşılıksız sevgilerinden...Yorulur kendisini anlatamamaktan...Sevgilim der,sevgilim der,ama,sevgilim dediği yanında değildir,bilir...Bazı günler insan soluksuz kalır,içindeki sevgili olmasa bile karşısındakine deliler gibi sarılır...O olmadığını bile bile sonsuz bir umutsuzlukla sarılır...İnsan soluksuz kalmaya görsün,sevgili diye bütün yanlışlarına,bütün kaçışlarına,kendine yaptığı ihanetlere sarılır...İnsan bir kere içindeki aşktan umudunu kesmeye görsün,her şey olmak,her yere yetişmek için bu hayat düşer...Her şey olduğunu,her yere yetiştiğini sandığı anda,ortada kendisi yoktur artık...Kaybolmuşluğa çok yakındır...Kopup geldiği ışığa inancı azalmıştır...Daha az acı çekiyordur artık...Ama daha mutsuzdur eskisinden....Daha mutsuzdur,o ışığı acı çekerek özlediği günlerden...
Soluksuz kaldığım kendime bile sakladığım günlerden bir gündü...Kaybolmuşluğa yakındım...İçimdeki acı hızla eksiliyordu...Işık soluyordu,soluyordu tıpkı sesim gibi...Soluyordu içimdeki aşk işareti gibi...Öylesine kaybolmuştum ki bulamıyordum artık içimde neyi yitirdiğimi,neyi kirlettiğimi...Öyle uzaklaşmıştım ki kendimden,kendimi bulmak için birine ihtiyacım vardı...
Onunla nerede ve nasıl tanıştığımız önemli değil....Gerçekten değil...Kaybolmuş insanlar birbirini çabuk buluyor....Umutsuzluk umutsuzluğu çağırıyor...
Konuşmaya susamıştık...Sanki ikimizde dilini,kültürünü bilmediğimiz uzak ülkelerden henüz dönmüş gibiydik bu ülkeye...Oysa böyle bir şey yoktu...Hep buradaydık...Hep o ışığımızdan kaybolduğumuz yerde...O ışığı orada bırakıp bu dünyaya,bu hayata gönül indirdiğimiz,her şey ve her yerde olduğumuzu sandığımız yerde...Hep o soluksuz kaldığımız yerde...Daha vakit var,o ışığa sonra dönerim, dediğimiz bu yerdeydik ikimizde...
Herkes kendi ölümünü tadacak birgün, Rabbim rahmetini üzerimizden eksik eylemesin... Amin
Kaleminize sağlık, saygılar...
Şiir ölüm üzerine çok değişik yazılmışş..Tekrar okudum beğendim..Yüreğinize sağlık..
ölüm..hep merak ettiğim şey...bunu merak etmekten ölücem bir gün :)
Ölüm! .....Hangi ölüm? .....Nihai olan mı, bu seferki mi? ........Hangisi olursa olsun o yaşantı için bir bitiştir...... ve bilinendir,,,,ve beklenendir.....
Montaigne ' Doğduğumuz gün ölmeye başlıyoruz.' der........'Gitmek gerekir bazen. Fazla yormadan, daha çok bıktırmadan. eğer vaktiyse ardına bile dönüp bakmadan. 'der büyük şair Can Yücel....
Yaşama da yalnız geliriz, yaşamdan da yalnız gideriz...... Öleni var eden bıraktığı izlerdir. Ve herkes, bıraktığı izlerle anılır.... Bence aslolan böyle yaşamayı sağlayabilmektir....Bu da her kula nasip değildir....
Üzerine çok şey söylenecek, yazılacak derin bir konuyu işlemişsiniz şiirinizde Değerli Öğretmenim.... Kaleminize sağlık..... Saygılarımla...
Var-oluşun geneli gizemlerle doludur. Canlıların ( insanlar dahail ) algıladığımız dışında algılayamadığımız sayılamayacak kadar çok olaylar hakkında bilgi edinemediğimiz için onları gizem olarak düşünürüz. Bilinmeyen... Örneğin ses titreşimleri ( frekanslar ) her canlının ( hayvanlar alemi ) duyabileceği frekansaların alt ve üst sınırları belirlidir. Bir köpeğin duyu organı 2-3 desibel bir sesten başlayarak belirli bir frekansa kadar duyarken, insanların işitme gücü daha yüksek frekansları algılayabilir. Ölüm hiç bir canlının tinsel gücünün fiziksel gücünden ayrılmasından sonra ne olacağı konusunda kesinlikle bilinmeyen bir durumdur. Bilinmeyeni biliyormuş, yaşamış, onun hakkında deneylere sahip olmuş gibi anlatmak, zavallılığın, bilinçsizliğin başka insanlar nezdinde korkutucu güç olarak kullanılması, kurnazlık ve insan kandırma anlamına gelir. Nerden, hangi koşullardan geçerek geldiğimizi bilmiyoruz. Öyleyse nereye hangi koşulların olduğu bir yere gideceğimizi de bilmememiz gerekir. Amaç, insanların insan gibi yaşamasını önermekse, insanı ölümle, ya da ölümden sonrası için faraziyeler yürüterek korkutmak değil, sevgiyle, mutlulukla muştuyla onların insanca yaşamasını gerekli kılamaz mı? İnsanın insan olması için korku ve ceza mı gereklidir, yoksa sevgi ve gönül bağı mı gereklidir? Din adamlarının yaptıkları en büyük yanlış bilinçsiz insanı korkutarak kandırmaya çalışmaktır. Kutluyoprum dost. Sevgilerimle.
Ölüm teması üzerine ilk defa bu kadar güzel bir şiir okudum,
yüreğinize sağlık hocam.
Oysa ölüm ne bir umuttur
Ne de bir düş
Sadece karanlık
Kapkaranlık bir yokuş
İnişsiz
----Hocam ancak bu kadar güzel mıslara döküle bilirdi ,kutları sizi ve şiirinizi izninle sayfaa alıyoru . saygılar sunuyorum .
Vazgeçtim bu dünyadan,dünyadan geçtim ama,seni bensiz komak var ya,o koyuyor adama,diyor ya Shakespeare...İnsanın içinde böyle duru ve yoğun sığınaklar oluyor işte,diyerek şiiriniz için candan kutluyor,saygılar sunuyorum...
Ölüm bilinemez bence...
Tahmin edilebilir ancak... O da ne denli isabetlidir, kimse bilemez...
Çünkü ölüp, tekrar geri gelen biri yoktur, olmayacaktır da.. 'Hadi şu izlenimlerini bir anlat' diyemeyeceğiz birine...
Şair, 'karanlık, koyu karanlık bir yokuş' diyor ölüm için... Belirsizliğin ve ürkütücülüğün anlatımı bu, gayet yerinde...
Ama sorun başka.. 'Ölüm çözüm müdür?' İstenir mi?
Alın işte... 'Ötenazi' hak mıdır, değil midir? Hala tartışılan bir kavram, üstelik iyileşme ihtimali hiç olmayan, çok acı çekenlere bile böyle bir hak verilmemişken... Ölüm neden çözüm olsun, istensin?
Oysa ölümden daha acı, daha katlanılamaz olanı 'SİZSİZLİK' diyor şiir ve şair.. İnsan ölümden değil, ayrılıktan korkar, geride kalanlara bir daha ulaşamayacağından derin bir umutsuzluğa kapılır...
İşte gerçek ölüm tam budur...
Kutlarım düşündüren şiir için Öğretmenim..
Ölümün soğuk yüzüne ve sonrasının sessizliğine rağmen..!Ölüm insanın canından bezdiği , büyük çöküntü anlarında istenir ..ama her ölüm her doğum gibi sizsiz dir ..!tek başına dır..Kutlarım beğeniyle okuduğum anlam yüklü şiirinizi ve sizi İrfan hocam...içinde umut yüklü dizelerle Nicelerine +10
Saygımla
Bu şiir ile ilgili 12 tane yorum bulunmakta