Uykusuz yorgun sevdalar geçiyor engin sulardan,
Avuçlarında örselenmiş delikanlı yürekler,
İçimizden arta kalan hüzünleri taşıyordu
Mehtabın loş ışığında sessiz yol alan kürekler.
Ve bu sandal, akıntıya kapılmış, sarhoştu yelden,
Kayboldu gözlerimdeki ışıklar gibi tez elden.
Sarıp sarmalardı gülüm şavk-ı yakamozlar bizi,
Bak şimdi haykırıyorlar kadere acizliğimizi...
Asırlar kadar uzaksa iki yüreğin arası,
Şad eder mi ruhumuzu bu ahvalin manzarası,
Belki kurulur yeniden yıkılmış gönül sarayı,
Belli mi olur be gülüm, uzak tutma sen arayı.
Lacivert fırtınalardan hatıra bu melankolim,
Gönlümde aşkın yaşarken unutur mu seni dilim?
Kaybolan yıllar utansın, gözlerimde yaş kalmadı,
Uslanmaz deli başımı vurmadığım taş kalmadı.
Derdime dermen ararken, derman bana derdim oldu,
Sen gittin küstüm sılama, gurbet eller yurdum oldu...
Su gibi akarken ömür,set çektin felek önüme,
Alduın cananı elimden, hasret bıraktın ölüme.
Düşünce mahpushane'ye, ne dost kaldı ne arkadaş,
Zavallı aklım başıma ancak geldi yavaş-yavaş.
Kimler kırmış kalemini mutluluk denen varlığın,
Yüreğinde sevgi yoksa, senin olsun uygarlığın.
Nice engeller aşardık, can adardık insanlığa,
Şimdi ara ki bulasın, girmiş bin türlü kılığa.
Varlığa da şükrederim, yokluğa da şükrederim,
Sizin olsun yalan dünya, ha geldim, aha giderim...
Murat Nail Güney
18 Aralık 2014 Silivri Cezaevi.
Kayıt Tarihi : 26.10.2016 12:02:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!