Siz hiç kendinizi uğurladınız mı?
Bir sabah içinizde barındırdığınız,küçücük sandalınızla,hep ulaşabileceğinizi sandığınız deniz fenerinin, aslında kzıgın kumlarda gördüğünüz bir serap olduğunu anlayıp, sandalınızı engin sulara bırakıp arkasından gidişini izlediniz mi?
Kolay değildir kendini yolcu etmek.
Ardından baktığınız, kıyıdan uzaklaştıkça küçülüp giden, ara sıra dalgaların arasından zorlukla seçebildiğiniz, bir zamanlar uğrunda en kanlı savaşları, darbeleri, ve hatta ölümü göze aldığınız zafer arzunuz değil miydi?
Yenilgiyi kabullenmek bu kadar acı verici iken teslimiyet neden bu kadar acısızdı?
Yoksa siz de düşünüzde yarattığınız yel değirmenleriyle mi savaştınız?
Hani o saçlarınızı yalayıp geçen, yetişemediğiniz, dokunamadığınız, rüzgarlaramı koştunuz?
yumuşakbaşlı rüzgarların kanatlarında bir yer bul bana
suyun ışıltılı sesleri aksın bir yanımızdan,
bir yanımızı defneler sarsın...
demir kollarının yumuşaklığında uyanayım sabahları
zeytin ağacının gözlerinde büyürken bir çekirdek