Arkadaşımın teknesiyle o kış ortası, 'şööle bi dolaşak,' diye, denize açılıyoruz. Sayımız fazla değil.
Deniz sakin. Martılar, kısa bir süre bize eşlik ettikten sonra uzaklaştılar. Tekneyi saran kırağı çözülmeye başladı. İki alüminyum bira kutusu beş metre aralıkla sağ tarafımızda raksediyor.
Arkadaşlar aralarında çok zevk almakta oldukları, birbirlerinin ağzından sözü almalarından belli, bir sohbete dalmışlar. Konu yerel seçimlerde:
—Kim, nasıl, ne olur?
Artık yurdumuzda da bu mevsim muz, domates, biber her sofrada bulunuyor. Peynirin daniskaları da öyle. İçecekler, Avrupa'daki fiyatlardan çok yüksek olmasına rağmen her çeşiti var ve çoğu da alabiliyor.
Her 'demir at, demir al'larla birlikte şehrimizin önce eksiklerini masaya yatırıyoruz(bu cümle, en gıcık olduğum cümle) , sonra da tek tek o eksikleri tamamlıyoruz. Şehrimiz, şehir görünümüne tarafımızdan çevrildikten sonra, dönüyoruz.
Karaçalılar gibi yardan bitme bir çocuk
Çarpık bacaklarıyla -ha düştü, ha düşecek-
Nasıl koşarsa ardından bir devin
O çapkın babamı ben öyle sevdim