OSMAN DEMİRCAN SİYAH ŞİİRLERİ

OSMAN DEMİRCAN SİYAH ŞİİRLERİ

Osman Demircan

Saçlarımın rüzgarda dağılışı yalnızlığımdı. Çünkü bir daha toplayamamacasına karanlığa kaptırdım siyah saçlarımı. Gündüz seni düşünürken saçlarımı yoldum. Gece yolduğum saçlarımı karanlığa kaptırdım. Ne yıldız düşürdün saçlarıma ne de gözlerimde mehtap ışıltısı verdin. Sen sadece kendini sevdin. Seni düşündükçe bir iskele kadar yalnız kaldım. Hiç beyaz yelkenli gemiler hayal ettirmedin bana. Yaktın beynimdeki İstanbulu. Ne fethedeceğim bir şehir bıraktın bana ne de karadan yüretebileceğim gemiler... Sen beni Bizans surları gibi delik deşik ettin. Yıktın tüm sağlam duruşlarımı. Mahvettin aşk halicimi. Tüm zincirler aşkının top atışları karşısında darma duman oldu ya da hiçbir işe yaramadı. Şimdi sen kazandığın aşk zaferiyle mesutsun. Ben ise gururum ile sevgim arasındayım. Ben şimdi tıpkı İstanbul gibi iki şehrim. Ya seni Kadıköy iskelesinde sevdim ya da kendimi Galata Kulesinden ayrılığın taştan kollarına attım. Ne zaman yüreğimin kapılarını sana açtıysam, beni yüreğimden kapı dışarı ettin. Gururumdan yüreğime seslenemedim. Çünkü içerdeki sen çoktan tahtını kurmuştun ve bana boyun eğdirmek için beklemekteydin. Nasıl siyah karanlığı severse, ben de kara gözlerini öyle sevdim. Ardından bir daha kendimi bulamadım. Siyah gözlerinin içinde kayboldum. Sonra İstanbul oldu gözlerin. Gözlerinin caddelerinde adresimi yitirdim. Gözlerin tıpkı İstanbul gibi aşk tabutu olmuştu. Gözlerinde ölmüştüm ve gözlerinde gömülmüştüm. Önce bir kişilik polistin. Sonra iki, üç, dört, beş kişilik polistin. Ellerime beş kere kelepçe vurdun. O da yetmedi bir karakol oldun. Beni orada yüreğimden vurdun. İşte tarihe geçen en büyük karakol işkencesi buydu. Sen beni başkalarıyla acıttın ve incittin. Sen aramıza hep başkalarını bir bıçak gibi soktun. Keskin tarafı bana dönüktü. Bu yüzden yaralanan hep ben oldum. Sen sevmeyi bilmedin, bu yüzden görüş ayrılığına düştük. Bir aşkta fikir ayrılığı şakağa dayanan bir silahtır. Silahın namlusu en çok düşüncesiz olandadır. Beni bir türlü anlamadın. Şakağımdan vurdun. Düşünce tarihine bir kara leke gibi düştü kanım. Ben aşkımı düşüncesi yarım ekmek kadar olan, yüreği çeyrek helva olan bir sevgiliye kaptırdım. Bir türlü bir masaya kurulup tam tadında bir aşk yaşayamadım.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Sonsuzluğu arayan siyah gül yıldızları parlatır topraklarında
Çiy düşürürken karanlıklarına su serper duygu coğrafyasına
Ay ışığı vadinin en dar yerine vurur o saatlerde yürek sıkışır
Daralır zaman, kararır su, ay karanlık bir vakit aşka dönüşür

Gökyüzü altında siyah güller bulut gibi şimşek şimşek büyür
Yaprağında kor yangınlar buluşur rengi cehenneme dönüşür
Dallarında ve diken uçlarında çizilmiş simsiyah bulutlar olur
Sakil bahçesinde siyah güller koyu ve sert bir resme dönüşür

..

Devamını Oku
Osman Demircan

simsiyah bir atım koşmam gerek
toynaklarıma kara sular inene dek
dağ bayır çayır çimen çiğneyerek
koşmam lazım siyah at olana dek

kimse bana dokunamasın diyerek
gerimde acı yol bırakmayana dek
tozlarla mazimi silerek süpürerek
koşmam lazım siyah at olana dek

..

Devamını Oku
Osman Demircan

Güller de ağlar tıpkı senin gibi. Sen de bir kelebeğin ardından gözyaşı dökersin. Onun için hayaller kurarak, beynine giden damarlarından arzularını yürütürsün. Kalbinin bir başka attığını düşünürsün. Daha bir güzelleşirsin. Bütün aşıkların betimlediği en güzel güle dönüşürsün. Oysa kanlı karanlık günler seni bekler. Tıpkı güller gibi olursun kelebek seni terk eder. Bir daha onu göremeyeceksin diye ağlarsın. Bakıp durursun siyah ufka gözleri nemli. Bahar günleri bitmek üzereyken senin için, sen de kelebeğin ardından yas tutarsın. Bir daha onu göremeyeceksin diye ağlarsın.
Güller de ağlar tıpkı senin gibi. Ve bahar bitmek üzereyken sen, günlük güneşlik günlerin yasını tutarsın. Tıpkı güller gibi ağlarsın. Ve özlemle yansan da cayır cayır bir damla su bulamazsın. Ve o kısacık ömründe bir aşk yaşayamazsın. Kurursun, kudurursun ve solarsın. Artık ölüm kapını tıklatırken onun ayak sesini beklersin. Ölüm gelir de o gelmez. Aşk kokan bir ölü olursun. Bir bunalımın sonucunda geceye dolanırsın. Karanlık ruhuna iyice dolduğunda içini boşaltacağın sevgiliye rastlayamazsın.Tıpkı güller gibi olursun kendi dikenleriyle yaşamak zorunda kalırsın. Yüreğini acıtır o dikenler. Bedeninden kan akarken o duygularına dokunmaz. Gonca günler gibi susarsın.Yapışır üzerine yalnızlık. Annesiz ve babasız çocuklar gibi tek oyuncağın yalnızlık olur. Tıpkı karanlıkta kalan güller bir ışık bulamazsın. Tek renkli bir dünyada yaşarsın.
Çiçeklerin kokulu dünyasında kelebekler masmavi gökyüzünde dolaşırken başın döner de sen kelebekle aşk yaşayamazsın. Çünkü sen ona muhtaçken o gider başka çiçekleri koklar. Sen yapayalnız kalırsın. Sana böcekler, arılar ve karıncalar düşer. O kelebek gelip de kanatlarıyla seni serinletmez. Kanlı karanlık bir gecede yalnız kalırsın. Onun hasretiyle yanıp tutuşsan da asla dudağına gelip su vermez. Sonra gelip senden aşk şarkıları bekler. Ona yüreğini açıp da derinliğinde yanıp kül olmuş hazan bahçelerini gösterdiğinde seni bırakır gider. Onun kanatları vardır çünkü. Uçup gider de başka çiçeklerin dudaklarına konar. Sen susarsın öylece. Sözcükler ağzında düğümlenir kalır böylece.
Güller de ağlar da tıpkı senin gibi. Gelip sana gülüm demez. Sen bakıp durursun siyah ufka. Ama onu göremezsin ve ağlarsın. Çünkü ağlamak gözlerinin kaderi olmuştur. Gözyaşlarını içine akıtırsın. Ve sonra başını yalnızlığa yaslarsın. Bir daha onu göremezsin. O ağlayamazsa da sen kelebek gözyaşları dökersin. Böylece kendini ona benzetirsin.
Zaten hayat güzel değildir. Güzel olan hayallerimizdir. Sen aşkı hayallerinde yaşatırsın. Yüreğin kanasa da sen yine de o yürekle sevmeye devam edersin.
..

Devamını Oku
Osman Demircan

Yer, İstanbul'un Üsküdar ilçesi... Suç oranı yok denecek kadar az olan Çamlıca Mahallesi yaz ayının o kavurucu sıcağında polise yapılan bir ihbarla sarsıldı. Fatih Sitesi içinde bulunan bir binanın birinci katında kalan Erhan'dan haber alamayan Umay, Erhan'ın başına bir şey gelmiş olabileceği korkusuyla durumu polise bildirdi. Olay yerine gelen polis, çilingir yardımıyla kapıyı açtığında ağır bir koku ile karşılaştı. Polisler nefes almakta zorluk çekmelerine rağmen evin odalarında Erhan’ı aradılar. Ve yatak odasına geldiklerinde koku biraz daha ağırlaştı. Ekipler nefeslerini tutarak kapıyı açınca tüyler ürpertici bir manzarayla karşılaştılar. Erhan, uyurken öldürülmüştü. İstanbul Asayiş Şube Müdürlüğü, cinayet masası dedektifleri ve kriminal polis, cinayetin işlendiği eve gelerek soruşturmaya başladılar. Kriminal polis cesede dokunarak tam katılaşmadığını fark etti. Bu da kurbanın yaklaşık 6 saat önce öldürüldüğünü gösteriyordu. Yatağın üzerinde yoğun kan olması, cinayetin kurban yatarken gerçekleştirildiğini gösteriyordu. Maktul uyurken başına sert bir cisimle vurulmuş ancak ölmemişti. Katil, yatağın yanındaki masanın üstünde bulduğu eşarp ile kurbanı boğmuştu. Bu son hamle maktulün ölmesi için yeterli olmuştu. Kriminal polis Erhan’ın ölüm şeklini 'boğulma' olarak kayıtlara geçti. Kriminal ve cinayet masası dedektifleri cesedi ters çevirdiklerinde kurbanın ellerinin yumruk şeklinde olduğunu fark ettiler. Maktulün sıktığı avuçlarının içinde bir yığın kağıt para ilk bakışta dikkati çekiyordu. Avuçları açıldığında kağıt paralar ile siyah bir kumaş pantolona ait olabileceği tahmin edilen pantolon kemeri tokası ve beyaz gömlek düğmesi bulundu. Maktulün pantolonu ve gömleği yanı başında asılıydı, avuç içinden çıkan deliller hemen kurbanın kıyafetleriyle karşılaştırıldı. Ancak hiçbiri maktulün kıyafetleriyle uyuşmuyordu. Bu da bulunanların muhtemelen boğuşma sırasında kurban tarafından katilin üzerinden kopartıldığını gösteriyordu. Kurbanın cesedinde otopsi yapılarak rapor hazırlanması için polisler cesedi Adli Tıp morguna kaldırdılar. Ve cinayet masası dedektifleri evin içinde soruşturmalarına hız verdi. Polislerin ilk tahmini evin içine gasp amaçlı giren bir hırsızın cinayeti işlediği yönündeydi. Çünkü cinayetin işlendiği apartman üç katlı ve bahçeli, daire ise hemen girişte, birinci kattaydı. Bu da açıkta hırsızlar için kolay bir hedef olduğunu gösteriyordu. Apartmandaki herkes meraklı gözlerle polisi izliyor, kimisi de feryat figan ağlayarak polisin çalışmasına engel oluyordu.


Cinayet masası dedektiflerinden Ertuğrul, evin içinde yaptığı araştırmada kırık cam parçaları buldu. Cam parçacıkları balkonun kapısına kadar gidiyordu. Dedektif balkon kapısının açık olduğunu fark etti. Kapının camı insan eli geçecek derecede dışardan kırılmış ve parçaları da evin içine düşmüştü. Bu da polislerin kapıyı çilingir yardımıyla açtıklarından, katilin balkondan içeriye girdiğini gösteriyordu. Balkondan salona girildiğinde, odada bir çekyat ve eski halı vardı. Çekyat üzerinde maktule ait kartvizitler, kredi kartları ve kimlikler dağınık haldeydi. Oturma odasındaki koltuklarda yeni elbiseler ve hediye kutular vardı. Bu durum dedektif Ertuğrul'un dikkatini çekti. Polis eşyaları kurbanın apartmandakilere sordu. Tanıklara göre kurbanın sergi çalışmaları vardı. Ve bu eşyalar da sergi için kurban tarafından alınmıştı. Dedektifler evin içindeki araştırmalarını sürdürürken cinayeti telsizle duyan İstanbul Asayiş Şube Müdürü Ercan, emrindeki polisleri denetlemeye geldi. Ercan, uzun yıllardır çözdüğü sayısız cinayet davalarındaki namıyla tanınıyordu. Şube Müdürü daha kapıdan adımını atmasıyla birlikte cinayet büro amiri Baş komiser Ertuğrul’u yanına çağırdı. Ve 'Katil, sizin kendisini yakalamanız için imzasını atmış. Eğer şu yoğun pis kokunun ne anlama geldiğini çözerseniz, cinayeti çözmüş olacaksınız. Bu koku üzerine yoğunlaşın' diyerek polislere izlemeleri gereken yolu gösterdi. Dedektif Ertuğrul evin içinde tekrar aramaya yaptığında salonda kapağı olmayan bir sinek ilacı buldu. Sinek ilacını koklayan dedektif evdeki kokuyla hemen hemen aynı olduğunu anladı. Peki o zaman katil niçin evin içine sinek ilacı sıkmıştı?


Dedektif Ertuğrul sorunun yanıtını aramaya başladı. Eğer katil yabancı biri olsaydı evin içine sinek ilacı sıkmazdı. Ancak kurban ile aynı apartmanda oturuyorsa katil çevreye yayılacak olan yoğun ceset kokusundan rahatsız olacaktı. Böylece kokuyu önlemek için kendince bir yöntem geliştirmişti. O da evde duran sinek ilacını boşaltarak kokunun yayılmasını engellemeye çalışmaktı. Dedektif Ertuğrul bunları düşünürken kriminal polis, katilin girdiği sanılan balkon camının kırık parçaları üzerinde tasvire elverişli parmak izi buldu. Katil zanlısı camı kırarken baş parmağıyla sıkıca bastırmış ve o basınç sırasında parmak izi cama işlemişti. Fakat bu parmak izi kime aitti? Soruşturmayı yürüten polislerden biri kurbanın işyerinde inceleme yaparken bir tanık buldu. Tanığa göre kurban gece yarısı saat üç sıralarında otomobili ile markete gelerek otomobilinin arkasına bir şeyler yüklemişti. Tanık kendisine 'İyi akşamlar' dediğinde kurbanın da 'İyi akşamlar' diyerek karşılık verdiğini söyledi. Ancak tanık kurbanın yüzünü görmediğini ve sesinin de değişik olduğunu belirtti. Cinayet masası dedektifleri sinek ilacı mantığından yola çıkarak soruşturmayı, kurban ile aynı apartmanda oturanlara çevirmeye karar verdi. Kurbanın avuç içinde bulunan kemer tokasından yola çıkacak olan dedektifler mahkemeden arama izni alarak bütün dairelerdeki siyah pantolonları incelemeye aldılar. Ancak polisler aradıkları kanıtların hiçbirini bulamadılar. Aslında dedektif Ertuğrul evlerde bir şey bulamayacağını biliyordu. Muhtemelen katil zanlısı evde kanıt bırakmazdı. Dedektif apartmanda inceleme yaparken kurbanın kardeşi komşusu Atilla eşine evlerinde bir siyah pantolonun eksik olup olmadığını sordu. Kadın şaşırmıştı ve yatak odasına giderek eşinin pantolonlarını kontrol etti. Ve geri geldiğinde polis istediği cevabı bulmuştu. Kadın eşinin bir pantolonunun eksik olduğunu söyledi. Polis yanında bulunan kemer tokasını gösterdi ancak kadın hatırlamadı. Şimdi dedektifin sinek ilacı teorisi yerine oturmaya başlamıştı. Ancak dedektif Ertuğrul'a göre hamle yapmak için çok erkendi. Katil zanlısının yakalanması için biraz daha araştırma yapılması gerekiyordu. Polis kurbanın apartman komşularıyla tek tek konuşmaya karar verdi. Apartman komşuları ölen Erhan’ın çok iyi, yardımsever bir insan olduğunu söyledi. Bir kişi dışında...


Herkes kurban için iyi insandı derken kapı komşusu Atilla, Erhan’ın düşmanları olduğunu söyledi. Hatta polislere bir hafta önce hırsızların yine aynı yerden evi soymaya çalıştıklarını anlattı. Kapı komşusu Atilla ifade verirken sürekli gözyaşları dökerek, polise Erhan’ı hırsızların öldürdüğünü ve katilin mutlaka yakalanması gerektiğini söyledi. Dedektifler, birinci şüphelinin kapı komşusu olduğunu hissettirmeden, savcılıktan aldıkları izin ile zanlı kapı komşusunun parmak izini aldılar. Ve kriminal şubede camla incelenen izler bire bir uyuştu. Yani kurbanın kırılan camındaki parmak izi, kesin olarak kapı komşusu Atilla'ya aitti. Polis, zanlı kapı komşusuna camda bulunan parmak izinden bahsettiğinde zanlı, 'Katili yakalayamadınız da beni mi suçluyorsunuz? ' diyerek sert tepki verdi ve ardından da Erhan’ın evine sürekli geldiğini, o zaman camı ellediğini söyledi. Dedektif Ertuğrul'a göre katil zanlısı kapı komşusuydu ancak bu delillerle onu hakimin önüne çıkarmış olursa avukatı kanıtların hepsini çürütebilirdi. Sorgu boyunca zanlının sürekli koltuk altını kaşıdığını gören dedektif, zanlının kıyafetlerini çıkarmasını istedi ve zanlının vücudunda sürtünmeyle oluşan bir yara gördü. Atilla ifadesinde eşi ile tartışması sonucunda eşinin tırnağının bu yaraya neden olduğunu söyledi. Polis kriminal şubeden tekrar yardım isteyerek zanlının yarasından doku örneği aldırdı. Bu arada zanlının eşi de şubede olduğundan polis zanlının söylediği kavgayı sordu. Ancak genç kadın kavga etmediklerini söylüyordu. Kriminal polisten gelen rapor da aynısını söylüyordu. Yaradan alınan doku örneği 'tırnak' nedeniyle oluşmamıştı. Dokuda pas izleri mevcuttu. Polis hemen kurbanın evine bir ekip göndererek, balkondaki demirlerden örnek alınmasını istedi.
..

Devamını Oku