Yine gidiyorum her zamanki gibi. Nedense bu gitmeleri seviyorum.Bende alışkanlık etti, bu yağmurlu havalarda yürümek; ıslanmadan edemiyorum.
Yağmurda saçlarım sırılsıklam.Seviyorum bu ıslaklığı, saçlarımın darmadağın oluşunu, birazda rüzgar varsa müptelası oluyorum...
Ellerim ceplerimde zangır zangır titrerken biraz daha büzüldüm. Şimdi omuzlarım birbirine daha yakın. Hep böyle havalarda birbirlerini hatırlarlar. Yüzüm ise şu yalnız ve gürültülü caddenin üstünde oynayan kirli ışıkların yansıyışına daha yakın ve daha bir içime kapanıyorum. Bir yanımda kahkaha diğer yanımda ağlama sesleri ve ben bu iki zıtlığın tam ortasında yürüyorum. Diğer günler çarşambayı nasıl sıkıştırıp boğuyorsa bende boğuluyorum. Ortada olmak kötü şey. Grilikten kaçsam da yakalanıyorum. Ne sağıma nede soluma bakmaya cesaretim var. Yalnız, içimde bir acı var. Ama tuhaf bir şey bu içimde sakladıkça onu sevmeye de başlıyorum. Kurtulamadığım için acaba mecbur mu kalıyorum, bilmiyorum. Ama üstüme yapışıyor bana ait olmaya başladı hissediyorum ve sonunda gölgem oluyor.
Gölgemin üstüne bir ses düştü!
Dur!
Dur! dedi arkamdan biri,
Bir kadın sesiydi.
çatı katındaki odanın
kuytu bir köşesinde
kumaşındaki eski yağmurların
hüzünlü kokusuyla