Az önce dogudan battı güneş.
Gizlendi gölgeler.
Karanlığın içinden sökülüp çıkarıldı
ışıkların gizemli estetiği.
Bir kara senfonisin sen,
siyah lalem.
Bütün duyargalarımı açtım,
seni dinliyorum.
Sürükleyip götüren;
parçalayan,
bölen,
tamamlayan.
Suskun degerlerimin ışıltılı sesi.
Bir kara senfonisin sen,
siyah lalem.
Kayıt Tarihi : 2.10.2006 22:37:00





© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Biz, ışığın karanlıktan doğduğunu bilenleriz. Gölgelerin estetiğine, suskunluğun sesine, siyahın zarafetine inanırız. Her duygunun, en çok da hüznün, kendine has bir müziği vardır — ve bazen o müzik bir kara senfoni gibi çalar içimizde. Siyah Lale, nadir olanın, dokunulmaz olanın; görünmeyen ama hissedilenin adıdır. O, sevdanın hem yaralayan hem onaran halidir. Ve biz, o lalenin karşısında susarak büyür, dinleyerek tamamlanırız. Usta Bir Şairin Gözünden: Siyah Lale Üzerine Bir gün kendisine şu soruyu sordum: > "Hocam, bir şair başkasının şiirini kıskanır mı? Yani 'keşke ben yazsaydım' der mi içinden?" Gülümsedi. Ardından yavaşça ve bilgelikle cevapladı: > "Şair şiiri kıskanır, evet. Keşke ben yazsaydım der. Bu son derece insani bir duygudur. Ama hasetlik yapmaz; yapmamalıdır." Sonra sustu. Gözlerime baktı ve ekledi: > "Senin şiirlerin arasında 'yazsaydım' dediğim bir şiir var: Siyah Lale. Çok özgün. Okurun zihninde resmedilen Paul Cézanne’ın her şeyin yerli yerinde olduğu tabloları gibi." Sessiz bir koncerto. Diye ekledi. Ardından, Siyah Lale şiirinin karanlık imgelerine rağmen taşıdığı ritmi, estetik bütünlüğü ve tekrarlardaki bilinçli vurguyu uzun uzun anlattı. Cézanne’ın tablolarındaki karamsar renkler gibi, Siyah Lale'de de karanlığın içinde düzen vardı. Her şey yerli yerindeydi.
TÜM YORUMLAR (17)