gülü bağrında söndürülmüş bahâr gibi, alev alev ve içli
uyuştu elleri göç vaktinin…
seherin yola düştüğü köşenin kıskacında
hatıranın dünden düne boğulmuş elleri,
nasıl kelepçe vurur deme!
han kapılarına...
yol bitmez, gün tükenir, umuda devreder çizgiler; uzar…
dört mevsim çöl dikeni güle gölge bulutlar,
nasıl kefen biçer deme!
yamalı yüzleriyle, yaralı göğün celladı
siyah bulutlar...
gülzâr değil kan içinde, gördüm alnında aşığın, bîzâr...
düş dağının elleriyle vurulduğunda gül
dikenler sürgün verince ölüm ne çok yakışır
ışığı kalbimizde yakalım bitsin deme!
bu yanmak güze yakın...
gündüz kaçırılmış, akşamın penceresinde karaya vurmuş
hüznün sarısı sarmış, gece yarısını...
biraz ötede, melâle kapı komşu bir beste:
‘hüsnün senin ey dilber-i nâdîde’…
sîmâsında bir eski zaman hicâbı
bekler...dost!
üşür, rüzgarın esmese bahârım...
bırak gel!
elinde yıldız olsa
bırak gel!
siyah gül olur mu deme!
Kayıt Tarihi : 23.5.2016 17:34:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!