Siyâh Gökler
Gün doğuyordu, şehre giriyordu kamyonlar
Fren yaptı, lastikler acı acı inledi
Bir savaşın ortasındaki hücum borusu gibi
İnsanı harekete geçiren, sade bir ses
Bütün şehri kapladı, istilâ etti
Eski çağlarda bir demirci
Silahlar yapıyor, öldürmek üzre kaim olan
Örs demire indikçe parıldıyor
Alıp götürüyor onları
Alıp başka diyarlara
Savaşın olmadığı
Barışın bulunmadığı
Sade karanlık olan ovalara
Siyah denizlere, siyah göklere
Ölümün ve yalnızlığın ezgisi
Giriyor usulca kanlara
Yalnızlığın o büyüleyen sesi
O masum ve bir o kadar korkunç
Saplanıp kalıyor hâtıralara
Durdu düşündü, baktı siyah göğe
Dedi işte benim kalbim bu
Engin göklere bakıp kaldı
Sonra uyandı yine siyahlıklara
Dedi gelecek nasıl olur acaba?
Yine siyahlıklara mı uyanır çocuklar?
Ve ağlarlar mı her doğumda
Öleceklerini hissettiklerinden
Ağaçlar hüzünden döküldü kaldı
Ecel mi, intihâr mı bilmem ama
Bir gün Tanrı, hepimizi alacaktır
Sonbahârda dökülen yapraklar
Gözyaşları gibi, kederlidir
Fakat bazı ağaçlar
Yeniden yeşeremeyecektir
Hey arkadaş, biz yeşillere bakalım
Hüzünden, kederden bir nebze olsun sıyrılalım
Bakalım göğe, tekrar ve tekrar!
Belki gökte yeniden mavileşecektir.
Çocuklar doğduğunda ağlamayacak
Ve çocuklar doğduğu gibi ölmeyecektir
Sonbahârın getirdiği bu acı
Çocukların mâsum gülümseyişi
Bu acı geçer diye düşünmüyor değilim
Rüzgarın hafif ve iç rahatlatan esişi..
İlk çağları merak etmiyor değilim
İlk yalnızlıklar nasıl yaşanmıştır?
İlk hüzün nasıl vuku bulmuştur?
Bunları düşünmek istemiyorum artık
Artık mutlu sabahlara uyanmak istiyorum
Hiçbir yorgunluk hissetmeyen beden
Kederden arınmış bir ruh istiyorum.
Kayıt Tarihi : 2.12.2019 00:21:00
© Bu şiirin her türlü telif hakkı şairin kendisine ve / veya temsilcilerine aittir.
Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!