Siyah gelinlik Şiiri - İsmet Anik

İsmet Anik
558

ŞİİR


15

TAKİPÇİ

Siyah gelinlik

Senmisin o siyah gelinlikli kız
Beyaz damatlıklı oğlan benmiyim
Bir gönül yangını kül içinde köz
Yakan kim sadece yanan benmiyim

Ömür takviminde yaprak kalmamış
Bozuk saatteki zaman benmiyim
Neden toplanmış bu karabulutlar
Gökyüzüne çıkan duman benmiyim

Heyhat arsız dünya hâlâ dönüyor
Hikâye gerçekte yalan benmiyim
Siyah-beyaz herşey belli belirsiz
Sade resimlerde kalan benmiyim.

0703/2024 - İ.ANİK

İsmet Anik
Kayıt Tarihi : 7.3.2024 23:23:00
Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Yıldız Şiiri Değerlendir
Hikayesi:


ÖYKÜ OLAN UMUTLAR "Siyah Gelinlik" Akşam yemeğimi yedikten sonra sosyal medya hesabımda biraz vakit geçirmek için bilgisayarı açtım gezinirken hesabıma bir mesaj düştü "Merhaba iyi akşamlar" diye. Ben kendisini bir zaman hesabından takip ediyorum fotoğrafı varsa ne haldedir, nerelerdedir diye, bir iki resmine rastladım yanında genç yaşta ve çocuk yaşta birileri ile, çocukları ve torunlarıdır diye yorum yapıyordum kendi kendime. Akıllı telefonum yoktu o zaman toruna aldığımız bilgisayarda fırsat buldukça sosyal medyada geziniyorum şiirler okuyorum sesli şiirler dinliyırum ve de şiir yazmaya gayret ediyorum, Şiiri öyle şairlik iddiasında bulunmadan kendi halimce özellikle hece vezni ile yazmaya çalışıyordum, ve yazdıklarımı da sosyal medyada paylaşıyorum ki yapılan yorumlardan ve eleştirilerden hatalarımı düzeltmeye çalışıyorum. Şiir merakım 1960 lı yılların sonlarında ortaokul telebeliğimde başladı, hatta ilk şiirlerimi ozmanlar ilgi duyduğum arkadaşıma yazıyordum ozamanki yazdığım şiirler neye benziyordu bilmiyorum, hiçbirini muhafaza edemedim O gün hesabıma gelen mesaj da o arkadaşımdan, İilk gün cevap veremedim, Yine ortaokul çağların, o çocuklukla gençlik arası yaşların verdiği heyacanla heyacanlandım, ertesi gün mesajı yeni gördüm gibi bahaneyle " Merhaba" diye cevap verdim ve yine aynı heyecanla bekliyorum dönüş yaparmı diye bir müddet sonra yazmaya başladı kısa soru, kısa cevaplarla, Hal hatır sorma faslından sonra telefonla görüşebilir miyiz dedi ve numarasını yazdı, Ertesi gün saat 16.00 gibi arayabileceğimi söyledim akabinde yazışmayı sonlandırdık. Aslında o an aramamak için de ertesi gün aramak içinde hiçbir gerekçem yoktu, sadece heyecanımın yatışmasını ve aradan geçen yaklaşık yarım asırlık zamanın verdiği kilitlenmişlik saklanmışlık gibi karmakarışık duygu yükünün hafiflemesini bekledim ama ne heyacanım hafifledi ne de yüküm hafifledi. Elli yıl önce kuru toprağa ekilmiş ve yenice kabuğu çatlamış bir tohumun hali vardı bende . Ortaokul son sınıfta hemen arka sırasında oturduğum halde karşılıklı konuşamıyorduk sadece mektuplaşırdık, onu da okul dışında defter veya kitap arasında renkten renge girerek verirdik birbirimize, O yıllarda çocukluğun, gençliğin, yetişkinliğin dönemine has edepleri vardı, tabiki aşkın da bir edebi olacaktı, vardı da zaten. O mektupların sonuna adına şiir denirmiydi bilmiyorum ama mutlaka bir dörtlük veya bir iki mısra birşeyler karalardım. Arkadaşlar arasında adımız şaire çıkmış olacak ki mektuplaşan arkadaşlar benden mektuplarına şiir babından katkıda bulunmamı isterlerdi. Velhasıl ortaokul bitiminde şimdi sebebini bile hatırlamadığım kırgınlıklar oldu aramızda, Zaten Lise dönemimizde o yine aynı şehirde Zile'de kaldı ben başka şehirde Turhal'da okumak zorunda kaldım, Sanat okulunda okumak istiyordum ama okumak istediğim bölüm Turhal'da olduğundan araya ayrılık girdi, O kırgınlık ve bir daha görüşememenin verdiği endişeyle şu mısraları yazmıştım; SON HATIRA Sen bir güldün Ben dikenin Korurdum kollardım seni Korkardım kopartacaklar diye Nekadar korusamda İşte sonumuz Sen başkalarının ellerinde koklanırken Son hatıran oldu bana Yalnız kalmak Son hatıram olsun sana Mutlu olmak. 1972 Telefonla görüşeceğimiz vakit saat yaklaştıkça aynı heyacan yine depreşti, İkimizin yaşı da altmışı geçmiş çoluk çocuğu bırak torun tosuna karışmışız ama bendeki heyecen henüz onbeş yaşında. Ve bütün cesaretimi toplayıp verilen numarayı aradım, o da o zamanı bekliyor ki daha ilk çalmada telefon açıldı. Ağzım kurumuştu sesim titriyor, ellerim titriyor, avuç içlerim terliyordu, Gerek iş hayatımda gerek emeklilik hayatımda sürekli yazan okuyan ben cümle kurmakta zorlanıyorum, Sadece nasılsın neredesin gibi basit ve güncel soru cevaplardan sonra görüşmek üzere diyerek konuşmayı sonlandırdık. Bendeki heyecen, duygu yükü tavan yapmış durumda gırtlağıma kadar duygu dolmuşum ki hemen "Bugün" isimli şiiri yazdım. BUGÜN Gönlümün tozu temizlendi bugün Kırk yıllık ötelerden gelen bir ses, Hatıralara üfleyen bir nefes Anılar yeniden izlendi bugün. Ümitler tekrar filizlendi bugün Sabredene kış biter bahar gelir Eski hatıralar canlanır bir bir Vuslat geldi, hasret gizlendi bugün. Lâl eden o aşklar özlendi bugün Neşter attık dertlerin incesine, Uçtu gönüller kırk yıl öncesine Aradaki dağlar düzlendi bugün. Zor iyleşmez yaram sızlandı bugün Beklenen kanlar aktı oluk oluk Feryad-ı figan fayda vermez artık Zaten göz yaşımda nazlandı bugün O yılları sanma tozlandı bugün Özler; siler bakarım zaman zaman Her seferinda bir alev, bir duman Sanma yanan gönül buzlandı bugün. Ruhum rayihanla hazlandı bugün Rüzgâr yağmurlarla getirdi bana Hasret kalmışım yıllardan bu yana Yangınım yeniden hızlandı bugün. Liseli hallerin gözlendi bugün Onbeş yaşlarından gelmişin gibi Beni sevdalara salmışın gibi Gül açtı kış ayı yazlandı bugün. Ufka bak kıpkızıl, güzlendi bugün Vuslatım hazanla geldi neylersin Baharlara yapayalnız gidersin Maşuk ile ecel sözlendi bugün. 28 Şubat 2016 (Bu şiirim Bir'iz Edebiyat gurubunun çıkartmış olduğu "şiirler antolojisi" kitabında yayınlanmıştır.) Aradan fazla zaman geçmemişti Tokat Devlet Hastahanesine Göz doktoruna diye erkenden gittim, muayene sırası beklerken hastahaneye giriş yapan birini ona benzettim ve karşı gittim girişte karşılaştık, karşımda duruyordu onbeş ile altmış küsür yaş arası görüşemediğimiz ve birbirimizi gönüllerimiz den tanıdığımız iki arkadaş iki dost... Hastahanede yatmakta olan Hala'sını ziyerete ve ihtiyaçlarını karşılamak için gelmiş, kader beni de o gün hastahaneye gönderdi tevafuk gerçekleşmiş oldu. O ziyaretini yapıp işini bitirinceye kadar benimde sıram geldi muayenemi oldum ve kararlaştırdığımız gibi hastahane kantininde buluştuk birer bardak çay ve birer simit eşliğinde birbirimizden bahsettik. Ben emekli olduğumu Tokat'ta ikamet ettiğimi çocuklardan kısaca bahsettin O da kendi hayatını kısa parağraflarla Eşinden ayrıldığını Ankara'da yalnız yaşadığını, çocuklarını anlattı ve saat 12 otobüsüyle Zile'ye geri dönmesi gerektiğini söyledi Annesi ve Babasının Zile de yalnız yaşadıklarını olnları dolanmaya geldiğini bu vesileyle de Halasını ziyarete geldiğini söyledi. Ve Zilenin belediye otobüsünün saati yaklaştığı için hastahanenin karşısındaki otobüs durağına geçtik, Otobüse bindi giderken " Allah'a ısmarladık " diyerek el sallaması beni yine duygu yüküne gark etti ve aşağıdaki mısralar dökülüverdi gönlümden. Sen bana Allah'a ısmarladık diyorsun Ben gidiyorum da sen kalıyorsun. Ben sende, sen bendesin biliyorsun Ben gidiyorum da sen kalıyorsun. Yıllar sonra çıkıp geldiğin zaman Sen o otobüse bindiğin zaman Hani el sallayıp güldüğün zaman Ben gidiyorum da sen kalıyorsun. Benim gurbetim içte sılam dışta Kaç yılı gördüm sende bir bakışta Anladım dönüş yoktur bu gidişte Ben gidiyorum da sen kalıyorsun. Kavuşmakta ayrılığa delalet Her kavuşmakta ayrılık var elbet Sen gidiyormuşsun gibi devam et Ben gidiyorum da sen kalıyorsun. Yolda bir otobüs durağı bir ben Yeşilırmak ağladı dertleşirken Gurbet yolcusu senmisin giderken Ben gidiyorum da sen kalıyorsun. Farkettin mi adını diyemedim İçimden geçeni söyleyemedim Gönlüm zâr etti dindiremedim Ben gidiyorum da sen kalıyorsun. 16 Mart 2016 Gerçektende ne mesajlaşırken ne tekefonda nede hastahanedeki görüşmemizde adını telafuz edemedim bir korku vardı içimde Ya yine çocukluğumuza dönersek, ya yine kül içindeki köz alev alırsa, ya yine Yurdagül ile Mimoza karşılaşırsa "Okuldaki rumuzlarımız Yurdagül ve Mimoza" Bir aksilik olurda nektuplarımızı öğretmenlere yakalatırsak diye tedbir amaçlı isimlerimizi kullanmıyorduk, Bu tür rumuzları bütün arkadaşlar kullanırdı. Zaman zaman okulda öğretmenlerimiz guruplar halinde sınıflara baskınlar yaparak üst-baş araması yaparlardı Özellikle sigara, mektup, zararlı neşriyat, o yaştaki öğrencinin ahlakını bozacak ne bulurlarsa suç unsuru sayılırdı ona görede cezaları vardı, dayaktan başlayıp okuldan atılmaya kadar muhtelif tarz ve şiddette cezalar verilirdi. Muhterem eşim aynı zamanda da akrabam olur ben onun dayısının oğluyum o da benim ememin (hala) kızı, Okul bitmeden nişanlandık O yıllarda büyükler kimi kime münasip görürlerse o onun kaderi olurdu ve kayıtsız şartsız riayet edilirdi, Düğünümüzün olacağı günden birgün önce gelin süslemisi için nişanlımı kız arkadaşları o zamanki adıyla bayan berberine götürüyorlar. "Nişanlım akrabam olduğu için ortaokuldaki arkadaşlık durumumu biliyor ve mahalleleri de yakın olduğundan arkadaşımı gıyaben tanıyor, arkadaşlığımız da biliyordu" O arada bayan berberine arkadaşım geliyor gelin süslemesi olduğu için kenarda duran nişanlımın duvağını alıp başına örtüyor, aynaya bakıp oradakilere soruyor yakıştı mı, güzel oldum mu diye ve nişanlımla kısa konuşmadan sonra mutluluklar dileyerek ayrılıyor Bilmiyor ki onun nişanlım olduğunu, o duvağın bana geleceğini. Bu olayı daha sonra muhterem eşim bana anlattı. Senmisin o siyah gelinlikli kız Beyaz damatlıklı oğlan benmiyim Bir gönül yangını kül içinde köz Yakan kim sadece yanan benmiyim Ömür takviminde yaprak kalmamış Bozuk saatteki zaman benmiyim Neden toplanmış bu karabulutlar Gökyüzüne çıkan duman benmiyim Heyhat arsız dünya hâlâ dönüyor Hikâye gerçekte yalan benmiyim Siyah-beyaz herşey belli belirsiz Sade resimlerde kalan benmiyim. 0703/2024 - İ.ANİK

Yorumunuz 5 dakika içinde sitede görüntülenecektir.

Bu şiire henüz hiç kimse yorum yapmadı. İlk yorum yapan sen ol!